Emekli akademisyenler Prof. Yümni Sezen, Prof. Murat Daryal, Necabettin Ergenekon, Dilâver Cebeci gibi tanınmış isimlerin kurucusu olduğu "Toprak Hattı Grubu" yeni bir bildiri yayımladı.

Hayvan hakları konusuna değinilen bildiride İslam dininde hayvan haklarının neler olduğu anlatıldı.

Yeryüzü yalnız insanlara ait değildir. Dünyaya biz en son gelen (yaratılan) canlıyız. Hepsinden sonra olduğumuz için halife (sonradan gelen) denmiştir. Nimetler hem hayvanlara hem bize aittir. “... Ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.” (Furkan, 49). “... Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanların gerek kendilerinin yiyegeldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hala göremeyecekler mi? “(Secde, 27). 

Allah tarafından hayvanlar, insanlarla beraber zikredilmiş, hayat müşterekliğinden söz edilmiştir. Hatta onların da ırkları olduğunu söyleyecek kadar “İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var.”(Fatır, 28). Bilindiği gibi dil kültürü, renk ve biçim ırkı temsil eder. Hayvanlarda kültür yoktur ama ırk vardır. Davarların ayrı anılması, bizim yiyeceğimiz olan canlılardan oldukları içindir. 

Yeryüzünden yararlanma bütün canlılar içindir. “..Bütün bunlar sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.”(Abese, 32). 

Hayvanlar da bizim gibi yaşayacaklardır ve en başta gelen hak olan hayat hakkına sahiptirler. Nuh tufanından önce, gemiyi yaptığında Allah’ın Nuh’a verdiği talimat şöyledir: “...Sular yükselmeye başlayınca, her cinsten eşler halinde ikişer tane gemiye al..” (Müminun, 27). “... O’nu (Nuh’u ) ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde taşıyarak kurtardık.” (Şuara, 119). Çünkü hayvanlar da yaşamaya devam edeceklerdir. Çünkü onlar da bu dünyanın sakinleridirler. Onları da Allah yaratmıştır. Başka türlü düşünmek Allah’ın yaratma sıfatını inkar olur. 

Kur’an’da bazı sûre adları hayvan adlarıdır. Bakara (inek), En’am (tüm canlılar), Nahl(bal arısı), Neml(karınca), Ankebut (örümcek), Fil gibi.. Çünkü hayvanlar bizimle beraber yaşarlar, bu dünyayı bizimle paylaşırlar. Onların da bizim gibi yaşama, korunma, barınma gibi temel hakları vardır. Kur’an’ın çeşitli deliller ve ibretler verdiği malûmdur. Güneşten, aydan, yıldızlardan, ışıktan- karanlıktan, tabiat nesnelerinden ve tabiat olaylarından yani fizikten, kimyadan, biyolojiden, toplumlardan örnekler, deliller, ibretler verildiği gibi, hayvanlardan da örnekler verilmiştir. “Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır.”(Müminun, 21). 

İşin ilginç yanı, insanlar aynı zamanda nasıl sosyolojik bir varlık ise, hayvanlar da öyledir. “Yeryüzünde yürüyen ve kanadıyla uçan kuşlar, ne varsa, hepsi sizin gibi birer ümmettirler (toplulukturlar...)”  (En’am, 38). Sosyolojide temel bilgilerden biri, toplumumuza kimler dahildir, sorusunun bir cevabıdır bu. Hayvanlar da bizim gibi ümmettirler. Öyleyse hakları vardır. 

Daha ilginç İslami hikmet şudur: Hayvanlar, bizim bilmediğimiz, görmediğimiz, anlayamadığımız şekilde, kendilerine mahsus gizli bir üslupla secde ederler. “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar , güneş, ay yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu, Allah’a secde ediyor..”(Hac, 18). İnsanların hepsi değil ama diğerlerinin hepsi..

Hz. Peygamber hayvanların korunmasını, onlara eziyet edilmemesini, bakımlarının yapılmasını, yaratılışlarına uygun işlerde kullanılmasını, fazla yük yüklenmemesini, yarış için  döğüştürülmemesini emretmiştir. Cahiliye döneminde çokça yapılan ok atma talimlerinde hayvanları hedef yapmayı yasaklamıştır. Damga vurulacaksa, yüzlerine vurulmamasını emretmesi de çok manidardır. Hayvanların da sanki kimliğine saygı gibi algılayabiliriz. Nitekim kendi kedisine ad koymuştur. Adı Müezza’dır. Eteğinde uyurken veya başka  rivayette doğum yaptığında, rahatsız etmemek için, eteğini makasla kesip kalktığını biliyoruz. Ebu Davud ve Tirmizi’de geçen hadislere göre, köpeklerin öldürülmesine razı olmamış, onların da bizim gibi bir ümmet olduğunu söylemiştir.  Alınan yavrularının arkasından çırpınan kuşu görünce, bu hayvanın canını kim yaktı diye sorgu sual etmiştir. 

Hayvanlar için yaptığımız iyiliklerden dolayı bize sevap var mıdır sorusuna, “Her canlıya yapılan iyilikte sevap vardır” demiştir. (Buhari, Musavat, 9).  Kedileri de seven bir sahabiye “kedicik babası” anlamında Ebu Hureyre lakabını Hz. Peygamberin taktığı meşhurdur. Günahkar birinin susuz kalmış bir köpeğe su verdiği için günahlarının affedileceğini, dindar görünen birinin bir kediyi aç-susuz bırakıp hapsettiği için günahkar olduğunu söyleyen de Hz. Peygamberdir. Sadakanın ucunun vahşi hayvanlara kadar uzandığını biliyor musunuz? “Bir kimse bir ekini yetiştirse, ondan yiyene sadakadır, ondan hayvan yerse sadakadır, vahşi hayvan da yese bir sadaka olur.” (Müslim,68-1552)

İslam’ın hayvanlarla ilgili kanaat ve buyrukları bunlardır. İnsanın baş sorumluluklarından biri, hayvanlarla paylaştığımız bu dünya nizamını korumalı, haklara riayet etmelidir.

Gelelim hayvanlarla ilişkilerin diğer yüzüne. Zararlı olmaya başlarlarsa ne yapacağız? İlke bellidir; insanlar zararlı olmaya başladığında ne yapıyorsak onları yapacağız.İnsanlar zararlı olmaya başlayınca hemen öldürüyor muyuz? Hayır. İki husus geçerlidir: Tedbir, ceza. Birinden biri. Fakat şunu bilmeli ki, hayvanlar için ceza olmaz. Tedbir olur. Akıllı ve sorumlu varlıklar için ceza söz konusudur. Hayvanlara yaptığı kötü muamele de buna dahildir. Hayvanlar sorumlu olsaydı, yaratıcı, hayvanları da diriltir, onları da cennete veya cehenneme koyardı. Cennet- cehennem nereden çıktı diyeceksiniz. Unutmayalım ki biz konuyu din yönünden inceliyor, tahlil ediyor, yorumluyoruz.Ayrıca peşin ceza yoktur, tedbir vardır. Şimdiye kadar insanların bazıları haklı- haksız şu veya bu sebepten zarar vermiştir. Vermeye devam etmektedirler. 

Zarar vermeye başlayacak olanları henüz zarar vermeden imha ediyor muyuz? Tedbir alıyoruz. Gerçi yöneticilerimiz bu hatayı işlediler. Kendi çocukları, kardeşleri büyüyünce ülkeyi parçalayabilir diye peşinen öldürdüler. İşlenmemiş suça ceza. İşlenip işlenmeyeceği belli olmayan muhtemel suça ceza . Bunu yaptık. Şimdi de hayvanlar için aynı şeyi mi uygulamalıyız? Bu katliam olmaz mı? Böyle bir duruma sadece insanlara zarar verici, sağlığı tehdit edici küçük canlılar, haşerat ve mikroorganizmalar için hem dince hem beşeri hukuklarca izin verilmiştir. Zarar vermesi muhtemel veya tecrübeyle sabit öbür hayvanlar için (burada köpekler ön plandadır) ve tedbirler almalıyız. 

-Barınakları arttıracak ve ortamı iyileştireceğiz. 

-Hastalıklı hayvanları tedavi edeceğiz. 

-Hastalığı geçici olmayan, tedavi edilemeyen (kuduz gibi) hayvanları, tecrid edip, doğal ölüme terkedeceğiz. İnsanlar için aynı şeyi yapmıyor muyuz? 

-Mahalle aralarına açık ama etrafı yüksek tel örgülerle kapatılmış, hayvan parkları yapmalıyız.  Çocukların çok sevdiği yerler olacaktır.

-Bir tehlike anında onları kaçıracak, onlara göre ayarlanmış ses cihazları dağıtacağız.

-Hayvanları aç bırakmayacağız. Aç hayvan saldırgan olur.

-Sahiplenmeyi teşvik etmeliyiz. 

Bize zarar vermeyen, vermesi söz konusu olmayan canlılar bizim arkadaşlarımız gibidirler. Bu duygu, yabana atılacak bir duygu değildir. Zarar vermeyene niçin zarar verelim? Atalarımız bunu eşsiz bir kural halinde ifade etmiştir. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.”

Çekilen sıkıntılar hayvanların değil bizim eserimizdir.  Suni ve hızlı bir şehirleşmeye gittik. Kır kesimi, yeşil alanı arttıracak yerde azalttık. Şehirler beton yığını haline geldi. Gökyüzü görünmez oldu. Bize bunu medeniyet mecbur etmedi, biz para için bunu yaptık. İnsanlara da, hayvanlara da, kendilerine uygun alan azaldı. Hayvanlar da bunaldı. Hayvanları koruma derneklerinin ve vicdanlı vatandaşların gayretleri olmasa, hayvanlar daha saldırgan hale gelecek. Yönetim kolayını seçip, bunları imha edelim diyor. Sanki bu canlıları kendileri yarattı. Unutmayalım ki din, Allah'a itaat ve bütün yarattıklarına şefkat ve merhametten ibarettir.

İnsanlar için tedbir almayan, insanların bir kısmını aç bırakan yönetimlerden, hayvanları düşünmesini beklemek hayaldir, bunu biliyoruz. Ama biz bildiğimizi ve inandığımızı söyleyeceğiz. Gerçekleri görüp, doğruları  uygulayacak, adaletli, sorumlu vicdanlar gelinceye kadar.