Doğduğunda ilk torun olarak ne kadar çok sevindik. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyarak adını: KONURALP koyup: “Adını biz verdik ömrünü Allah (c.c( versin” diyerek annesine uzatmıştım. Kucaklardan hiç düşmemişti. İlk ses çıkarışı, ilk oturuşu, ilk emeklemesi ve ilk adım atışı; her biri bizleri tarifi olanaksız mutluluklara boğmuştu. Halası ve amcası çok severdi.
Her şeyi anlar olduğunda, yanımızda bulunan ADESE’ye gider istediklerini alırdım. O sevinir, o sevindikçe ben sevinçten dört köşe olurdum.
Konuralp büyüdü, okul çağı geldi. Okullu oldu. Çarpım tablosu çalışırdık. Bilemediğinde üzülür ve çok utanırdı.
Edepliydi, saygılıydı. Az konuşur, çok dinlerdi. Merhametli ve yufka yürekliydi.
Ortaöğretim çağına geldi. Babasının memuriyeti gereği çocukluğu ve delikanlılığı Aksaray’da geçti.
Daha sonra Konya’ya geldiler.
O artık büyümüştü. İyiyi kötüden ayırt edecek çağ ve yaştaydı.
Babasının işi gereği Ereğli’ye taşındılar.
Lise bitmişti.
Üniversiteye hazırlanıyordu. Konya’ya yanımıza çağırdık. Ergenlik döneminin de son yıllarındaydı. Biraz asabi, azıcık da hırçınlaşmıştı. Kim bilir belki de başında kavak yelleri esiyordu.
Babaannesinin şefkatiyle dershaneye gidip geliyordu. Sınavlara girdi. Yüksek öğrenimde okumaya hak kazanmıştı.
Tercihlerini yaptı.
Çocukluk ve delikanlılığının geçtiği hiç yabancı olmadığı Aksaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ni kazandı.
Yıllar geçiyordu. Ben yaşlanırken o gençlik yıllarına merhaba diyordu. Genç bir İnşaat mühendisi olarak hayata merhaba dedi. Bir yıl kadar bir özel sektörde çalıştı.
Askerliğine karar aldırmıştı. Baş başa yediğimiz bir yemekte, “Oğlum elhamdülillah! Halimiz var. İstersen sana BEDELLİ askerlik yaptıralım “ teklifime hiç tereddüt etmeden, “Sağ ol dede! Ben bedelli askerlik yaptı dedirtmem” dedi.
Çok duygulanmış, çok mutlu olmuş, çok gurur duymuştum.
Bu arada verilen davetler, yemekler derken sevk günü geldi. Hepimiz heyecanlanmıştık. Kendisine bir kez daha, “Konuralp istersen bedelli yap” dediğimde de aynı kararlılıkla, “Teşekkür ederim ama HAYIR dede” dedi.
Eş-dost-akraba ortamında, davul-zurna eşliğinde: “En büyük asker bizim asker” sloganlarıyla Manisa’ya uğurladık. O, şimdi şanlı TÜRK Ordusu’nun onurlu bir neferi.
Öğrendim ki, Komando olmak için de müracaat etmiş, ama kabul edilmemiş. Güle güle sevgili torunum. Hayırlı teskerelerin olsun. Allah sevdiklerine bağışlasın. Vatan sana sen ve senin gibi kınalı kuzular da Allah’a emanetsiniz canım!..
Esen kalınız.
Not: Bu duygusal yazım için beni hoş görmenizi rica edeceğim. Teşekkürler.