Toplum dil, din, mezhep ve kültür olarak hızla benzerleşirken, uygulanan hiyerarşi sistemi nedeniyle birbirlerine ve devletlerine hızla yabancılaşıyordu. Hiyerarşi şemasının en üstünde yer alan soylularla, asker ve sivil memurlar İspanya’da doğmuşlar yani Amerika’ya sonradan gönderilmişlerdi. Amerika onlar için sürgün yeriydi.
Bu coğrafyanın kalkınması, gelişmesi gibi hedefleri yoktu. Hedefleri, çok vergi toplayarak kralın gözüne girmek ve İspanya’da üst düzey görevlere terfi etmekti. İspanyol tüccarların amaçları, kısa sürede zengin olmaktı. Eğer Amerika’da uzun süre kalırlarsa ve burada çocukları olursa, çocukları İspanyol değil kreol olacak yani dışlanacaktı. Kreoller, İspanyollar tarafından dışlandığından ya kendi aralarında ya da melezlerle evleniyor, böylece toplumun alt katmanlarında yer alan melezler çoğalıyordu. Kölelerin koşulları çok kötü olduğundan, isyanlar birbirini takip ediyordu. Fakat kölelerle, yerlilerde İspanyollarla başa çıkabilecek silah, mermi ve mühimmat yoktu.
İsyanlarda onbinlerce insan öldüğünden halk katmanları hem birbirlerine hem de İspanya’ya karşı düşmanlaşıyordu. Amerika’nın, İngiltere’den bağımsızlığını kazanması ve hemen ardından gelen Fransız devrimi, İspanya Amerika’sında özellikle kreollerde bağımsızlık ve cumhuriyet fikirlerinin yerleşmesine yol açtı. Amerika’daki kolonilerin, süper güç olan İngiltere’yi alt etmesi, Latin Amerikalılara umut verdi. İspanya, Amerika’yı iliklerine kadar sömürüyordu. Kaynaklar, Amerika’da kalsa Amerikan halkı zengin olurdu.
Kreoller, Amerika’yı yönetiyorlardı, zengindiler ama itibarları yoktu. Cumhuriyet kurulursa herkes eşit olacaktı, zenginlikler Amerika’da kalacaktı. Bu nedenlerle cumhuriyet ve bağımsızlık fikirleri tüm toplum katmanlarında yayıldı. Fransız ordularının İspanya’yı işgali ve Napolyon’un kardeşini kral ilan etmesi ayrılıkçılara uygun koşulları sağladı. İspanya Amerikası’nın her yerinde, birbirinden bağımsız cuntalar kuran cumhuriyetçiler, mücadeleyi kısa sürede bağımsızlık savaşına dönüştürdüler.
Portekiz’in Brezilya’yı sömürgeleştirme süreci, Pedro Alvaraz Cabral isimli kaptanın 1500 yılında, Hindistan’a gitmek isterken, rüzgâr nedeniyle sürüklenip Brezilya kıyılarına çıkmasıyla başladı. Portekiz, 1530 yılında donanma göndererek işgali başlattı. Yerliler köleleştirildi, Portekiz Afrikası’ndan köleleştirilen Afrikalılar getirildi.
Altın, gümüş, kakao ve şeker kamışı ticareti başladı. 1580 tarihinde kralın Fas’ta, Osmanlılarla yaptığı savaşta, halef bırakmadan ölmesi üzerine, İspanya Portekiz’i işgal etti. Böylece Brezilya, İspanya’nın sömürgesi oldu. 16. yüzyılın sonlarında, nehirler vasıtasıyla, iç kısımlara seferler düzenlenmeye ve Amazon’a doğru genişlemeye başlandı. 1600’de Brezilya’da sadece otuz bin beyaz vardı. Bunların çoğu, maceraperest, hükümlü, Portekiz’de istenmeyen adam ve misyonerdi.
Avrupa’dan gelenlerin çok azı kadın olduğundan nüfus hızla melezleşti. 1600’lerden itibaren Brezilya majör şeker üreticisiydi. Elmas madenleri bulunmuş, tütün tarımı ve ticareti başlamıştı. 17.yüzyıl boyunca Brezilya en büyük köle ithalatçısıydı. Her üç köleden biri Brezilya’ya gidiyordu. Beş köleden biri yolda ölüyordu. 1640’da ayaklanan Portekizliler İspanyol İşgaline son vererek soylu sınıftan birini kral ilan ettiler. Böylece Brezilya yeniden Portekiz sömürgesi oldu 18. yüzyılda, Brezilya dünyanın en büyük elmas üreticisiydi. Portekiz Kralı, Avrupa’nın en zengin kişisiydi. 1755 senesinde Kızılderililer, her hakka sahip hür tebaa olarak tanındılar.
Brezilya’nın zengin altın, gümüş ve elmas yatakları ve bereketli toprakları Avrupalıların ilgisini çekiyordu. Bu nedenle İngilizler, Almanlar, Fransızlar ve İspanyollar işgal girişimlerinde bulundular. Askerî gücü sınırlı olan Portekiz, işgalcilere ticari avantajlar tanıyarak işgal girişimlerini bertaraf etti. Fakat bu avantajlar münasebetiyle, Portekiz’in gelirleri hızla düştü. Napolyon Portekiz’i işgal edince, kral Brezilya’ya kaçtı. Rio de Janeiro, imparatorluğun merkezi oldu. 1815 yılında Brezilya, Portekiz’le aynı statüye getirildi.
Portekiz, Brezilya da İspanya düzeyinde olmasa da ırk ayrımcılığına dayanan bir düzen kurdu. Beyazlar sadece beyazlarla evlenebilirdi. Yani melez olan çocukların çoğu gayrimeşruydu. Asil ailelerin bırakın Afrikalı ya da Kızılderiliye, melezlere kız vermesi imkânsızdı. O nedenle beyaz eş bulamayan soylu kızlar, Avrupa’ya manastırlara gönderilirdi. Bankalardan kredi ve iş yeri açmak için ruhsat alamaları yasaklanan melezler, sadece beyazların yanında çalışabilirdi, yönetici yahut çiftliklerde kâhya olabilirdi.
1800 yılında Brezilya’nın nüfusu, yaklaşık % 60’ı özgür ve % 40’ı köle olmak üzere dört milyondu. 19. asırda gelen milyonlarca göçmenin ekseriyeti İtalyan, Portekizli, İspanyol, Alman, Polonyalı, Japon ve Araptı. Toplum çok renkliydi fakat kontrol, daima Portekizlilerdeydi. Misyonerlerin faaliyetleri neticesinde, Afrikalılar ve yerliler Katolik oldu. Portekizce ortak ana dil hâline geldi. Beyaz çocuklar, Portekiz’in okullarına ve üniversitelerine öğrenime gönderiliyor, diğer çocuklara yaygın eğitim verilmiyordu. Bu uygulama da toplumsal kopuşları ve sınıflar arası farklılaşmayı artırdı.
1819 senesinde, Napolyon’un kesin yenilgisinin peşinden, imparator, oğlu Don Pedro’yu genel vali olarak atayıp, Portekiz’e dönene kadar imparatorluk, Latin Amerika’dan yönetildi. Don Pedro, 1822 yılında, Portekiz parlamentosu, Brezilya’nın eşit statüsünü iptal ederek koloni statüsüne dönmesine karar verince isyan başlattı. İsyan, 1824 yılında, bağımsız Brezilya İmparatorluğu’nun kurulmasıyla sonuçlandı.
Bağımsızlık savaşından sonra, sınır anlaşmazlıkları münasebetiyle Arjantin, Paraguay ve Uruguay’la harp edildi. Çok uzun süren kanlı savaşlar, tampon olarak Uruguay’ın kurulmasıyla ve Paraguay’ın küçülüp denize erişimini kaybetmesiyle sonuçlandı. Paraguay halkı, kayıplarını asla unutmadı. Latinler bağımsız devletleri olunca hemen kalkınacaklarına emindiler.
Başta kötü yönetim olmak üzere muhtelif nedenle beklenen zenginleşme olmayınca, Latin devletleri birbirlerinin madenlerini, sahillerini ve bereketli arazilerini ele geçirmeye yöneldiler. Art arda çıkan ve kıtanın her tarafında yaşanan savaşlar, o kadar olumsuz hava oluşturdu ki, birbirlerine düşmanlaşan Latin ülkeleri çok uzun süre, bölgesel, kapsayıcı uluslar üstü kuruluşlar kuramadılar. Kurulan kuruluşlara katılım çok sınırlı oldu. Dolayısıyla başarılı sonuçlar alınamadı.
İspanya ve Portekiz’in uyguladıkları ayrımcı politikalar ve kurdukları sömürü düzeni Latin Amerika’dan dışlanmalarıyla sonuçlandı. Latin halkları iki sömürgeci devletten nefret ettiğinden, Latin Amerika ülkeleriyle İspanya ve Portekiz arasında, ABD-İngiltere’nin tesis ettiğine benzer müttefiklik ilişkisi kurulamadı. Pekiyi, Anglosaksonların başardığını Latinler neden başaramadı?
Latinler neden ABD gibi birleşik ve güçlü bir devlet kuramadılar? Sömürge döneminde Güney Amerika’daki halklar İspanya’ya bağlıydı. Ağır bir merkeziyetçilikle yönetiliyorlardı. ABD’yi oluşturan kolonilerse, şirketler tarafından atanmış valiler ve koloni halkı tarafından seçilmiş parlamento tarafından yönetiliyordu. Latin coğrafyası çok genişti, bağımsızlık savaşı veren ordular birbirinden kopuktu. Zafer kazanılınca her ordu komutanı, kendi devletini kurdu. Kolonilerin kurulduğu coğrafya daha küçüktü, savaşı tek ordu yürütüyordu. Ordunun komutanı, koloni temsilcilerinden oluşan kıtasal meclise bağlıydı. Latinler, diktatörlükle idare edildiklerinden ve parlamento tecrübeleri olmadığından, İspanya ve Portekiz’e benzer rejimler kurdular.
Bu rejimlerde kararları tek adam veya dar gruplar veriyordu. Dolayısıyla kararlar, kişisel veya grup çıkarlarına dayanıyordu. Oysa kolonilerde, İngiltere’den tevarüs ettikleri parlamento geleneği vardı. Tartışma ve hür fikir esastı. Kararlar geniş katılımla alındığından kişisel ya da grup çıkarlarından ziyade, ulusal çıkarlara dayanıyordu. Beş, altı yıllık bağımsızlık periyodunda, koloni temsilcileri küçük koloniler olarak kaldıklarında rekabetçi olamayacaklarını gördüler. Tek ve ortak pazara geçmek, tüm kolonilerin lehine olacağından ABD kuruldu. Dolayısıyla iyi yönetilen Anglosaksonlar başardı, Latinler başaramadı. Anglosaksonlar kalkındı, lider millet hâline geldi. Onlardan daha zengin kaynaklara sahip olan Latin Amerikalılarsa sürünmeye devam ettiler.