Türk Toplumu Rol Modelini Seçti Bile...

Abone Ol

Hastanelerde kuyrukları bitirdiklerini, hatta hastanelere kız görmeye gidildiğini söyleyenler için hastanelerden hareket ederek Türkiye’nin durumunu gözlemleyelim.

Diş ağrısı çok kötüdür, genellikle gece ve hafta sonları tutar ve ağrı kesicilerle idare edilip hemen poliklinikte diş sırası alınır. Türk halkının ortalama olarak diş sağlığı da bozuktur. Çekilmiş dişlerden boşalan yerleri tamamlamak için de bolca muayene sırası alınır. Yani Türkiye’de hastanelerde diş doktorlarının müşterileri fazladır.

Bu normal bir durum, yadırganacak bir şey yok. Eskiden de böyleydi. Ancak şu hastanelerin durumuyla övünenlerin işine gelmeyecek bir alanda, psikiyatri de ise son yıllarda kuyruktan geçilmiyor.

Tamam anladık, diş sağlığımız eskiden beri bozuktu da ruh sağlığımız niye bozuluyor? İşte bu çok önemli…

Birey zaten içinde yaşadığı toplumla birlikte hesaplanır ve o toplum ile birlikte anlam yüklenir. Başka bir deyişle bireysel sorunlarımız toplumdan ve idarecilerimizden bağımsız olamazlar.

Çağ atlayan, geliri yükselen, hatta Almanların kıskandığı (!) bir ülkenin halkı niye psikolojik sorunlar yaşasın ki? Daha mutlu olmaları icap etmez mi? Hiçte öyle değil, insanımız daha mutsuz ve gittikçe mutsuz oluyor. Bireysel mutsuzluk artıyorsa demek ki toplumsal bazı sorunlar var. Huzurun olmadığı, insanların birbirlerine saygılarının kalmadığı bir toplumunda mutlu olması beklenemez.

Türkiye’nin en önemli sorununun ne olduğuna yönelik anketler yapılıyor ya, işte biz burada Türkiye’nin en büyük sorununun işsizlik, terör ve benzerleri değil bizzat mutsuzluk sorunu olduğunu düşünüyoruz.

Evet, insanların mutluluk endeksi terör ve işsizlik sorunlarıyla da ilişkilidir. Ama bu sorunları çok daha yakından yaşayan ülkelerde bile psikologlar bu kadar iş yüküyle karşı karşıya değiller, hatta ülkemizde büyük krizler yaşandığında, terörün daha azgın olduğu dönemlerde bile bu kadar psikolojik sorunlu insan ile karşılaşmıyorduk. Çünkü bizim toplumumuzun sosyal dinamikleri, ahlaki öğretileri, yaşam tarzı birçok sorunu tolere edebiliyordu. Kimse kimseyi dışlamıyor, her türlü rekabet bile belli bir saygı çerçevesinde yaşanıyordu.

Türkiye’ye ne olduysa son 16 yılda oldu. İnsanların birbirine saygısı, merhameti, sevgisi, hoşgörüsü kalmadı. Bunların kalmaması ise direk devletin üst kadrolarının dili ile sağlandı. Devletin en tepesinin nefret dilini kullandığı bir ülke de insanlarında birbirlerine karşı nefret dilini kullanması “rol model” icabıdır ve doğaldır.

Daha önce insanlarımız birbirlerine sığınır, dertlenir ve dertleşirdi. Şimdi ise o iklim kaybolmak üzere olduğu için artık psikiyatri kliniklerini dolduruyoruz.

Biz çocukken arkadaşlarımızla gerginlik yaşasak, ağabeyimiz ile kavga etsek, babamız eve sinirli gelse veya herhangi bir şekilde gerilsek gider annemize sığınırdık. Anne şefkati bizi rahatlatırdı, sabaha bir şeyimiz kalmaz hayata bıraktığımız yerden devam ederdik. Çünkü gergin olduğumuz anlarda evin otoritesi bazen baba tarafından bilerek anneye devredilirdi. O günlük rol modelimiz anne oluverirdi.

Bugün Türkiye’nin de “rol model” görevini yüklenecek bir anne yüreğine, toplumun bütün kesimlerini kucaklayıcı bir sevgi, bir şefkat diline ihtiyacı var. Toplumun kendi talebi ile doğurduğu bu ihtiyaca saldıranlara yine toplumun izin vermeyeceğini düşünüyoruz.

***

Türk Milletinin Malazgirt Zaferini kutluyor, kılıç hakkını kutsuyoruz.