Paris Olimpiyatları için Milli sporculara hazırlanan kıyafetler epey tartışma konusu edildi. Pijamaya benzetenler, mahkûm kıyafetine benzetenler, “Yunan bayrağı olmuş” diyenler sıraya dizildi ki baka dur! Benim de kıyafetleri (kısmen) beğendiğim söylenemez; çünkü kültürel ve folklorik doku ararsam kendimce, bizi temsil eden ve dahası çağrışım yapan, estetik bir fark/farkındalık göremedim. Hani zevkler ve estetik tercihler tartışmaya kapalı olabilir; ama konu temsil, milli sporcular… 85 küsur milyon vatandaş arasında biz beğenmeyiz, başkaları tersini düşünür, beğenir; eh o da mazurdur.
Kıyafetleri hazırlayan, modacı Vitali Hakko’nun kurduğu firma. Vakko’nun da sahibi olan Vitali Hakko, 2007 yılında terki diyar eylemiş, yerini oğlu Cem Hakko almış, genel müdürlüğünü de Jaklin Güner yapıyor. Vakko’nun yıllık 2 milyar liraya yaklaşan net geliri var; halka açık anonim bir şirket. Şimdi esas mesele de burada başlıyor. Sosyal medya, kıyafetler sebebiyle ayağa kalktı ki yorumları, tepkileri saymak neredeyse imkânsız. Yine de bazı yorumları(!) paylaşalım; mesela biri şöyle demiş: “neden bir Yahudi tasarlıyor…”, bir diğeri “Türkiye kırmızısından çok, İsrail bayrağı mavi çizgisi var…”; mtnulas rumuzlu kullanıcı da “Yahudi’nin elinden gelse teneke bağlar gönderirdi, ne bekliyordunuz” diye olacakları çoktan biliyormuş. Yine halima_qassem rumuzlu şahıs; “bu ülkenin Türkçe konuşan Yahudilerini fazla hafife alıyoruz” diyerek ikazı çekmiş. Hülasa her iki yorum arasında geçen demirbaş kelimeden biri Yahudi! Bu “Yahudi” vurgusu da öyle bariz, açık bir vurgu; hani kıyafetleri beğenmemekten ziyade, İsrail kaynaklı bir Yahudi nefreti kusulmuş…
Olimpik sporcularımızın kıyafeti ve Nazi dönemi Yahudi kıyafeti
“Yahudi bayrağı da giydirdiler, aferin uyuyun” diye serzenişte bulunan denizhasanoğlu89; hükümete mi kızıyor, yoksa Yahudi düşmanlığı yapmayanlara mı, tam anlamadım. Oysa bizde mavi, tutulan bir renktir; gök (mavi) rengin Türk tarihindeki yerini merak ediyorsanız inceleyin. Kaşgarlı Mahmud, Divanı Lügat-it Türk’ünde mavi rengin karşılığı olarak “kök” kelimesinin kullanıldığını yazmış. Kutsiyeti açık mavi/gök, kadim Türk tarihinde Gök Tanrı’nın ve yüceliğin timsalidir. Mavi rengin önemi hakkında yığınla malumat edinirsiniz; ama konu mesele bu değil.
Fatih Altaylı Vakko’nun tasarladığı kıyafetleri kastederek diyor ki; “mesele beğenip beğenmeme ötesinde belli bir kampanyaya dönüştü, yani Türkiye’de yaşayan bir vatandaşımızın, Türkiye’ye büyük katkılarda bulunmuş bir gruba karşı neredeyse ırkçı bir saldırıya dönüştürdüler meseleyi”. Evet, kıyafetleri ısmarlayan bizim spor bakanlığımız; tercih ve beğeni bu resmi kurumumuza ait. Vakko, Türkiye’de vergi veriyor, firmasını yine Türkiye’de tescilleyerek uluslararası marka değere taşımış. En azından “Bijî Portikez…” diyen bir Yahudi veya Vakko sorumlusu şimdiye dek duymadım.
500. Yıl Vakfı Başkanı Silvyo Ovadya’nın değişiyle Türkiye’de Yahudi nüfusu çok az; tahmin 16 bin ila 17 bin arasında oldukları ve çoğunluğun İstanbul’da yaşadığı yönünde. İstanbul’dan sonra İzmir sayılabilir; 1000 civarında nüfus… Adana ve Antakya’da da bulunurlar; ama orada yaşayanlar hesaba katılsa da olur katılmasa da…
İspanya’dan gelen Yahudilere dair II. Bayezid’in bir fermanından bahsederler. Sultan; bu göçmenlere kötü muamele yapanların veya zarar verenlerin ölümle cezalandırılacaklarını buyurmuş. Hatta İspanya kralını ahmak bulmuş ki İber Yarımadası’ndan Yahudileri kovup, fukaralaştırdı diye… E şimdi II. Abdülhamid Han da Bayezid değil mi?
El-hâsıl bizim misafirperverliğimiz sadece Suriyelilerle sınırlı değilmiş.
Türk Yahudileri (kendilerini böyle ifade ediyorlar) Türkçe bilir ve neredeyse tamamı eğitimlidir. Varlık Vergisi alırken en çok Yahudilere bindirmişiz II. Harp’te, o zor yıllarda… Altından kalkamayanlar da Aşkale’nin yolunu tutmuş. Hani Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği “Salkım Hanım’ın Taneleri; 1999” filmini hatırlayan olur. 6-7 Eylül 1955 Olayları ile de çoğu Türk Yahudi’si korkup, kaçmış gitmiş.
Yadırgamayın, Türk Yahudilerinin ilginç bir Mustafa Kemal sevgisi vardır; Sefarad Yahudisi Hanri Benazus gibi Atatürk’e âşık adamlar çıkar… Türk Yahudileri bugün İbraniceyi ya unutmuşlar ya da artık konuşmuyorlar; en azından Mois Gabay ve Virna Banastey’e göre durum böyle… Not: Tek yayın organları Şalom Gazetesi de Türkçedir.
Açıkça konuşalım; eğer konu İsrail Devleti’nin yaptıkları ise İsrail’in Ankara elçiliğine neler yazdığımı ben biliyorum; “soykırımcı, bebek katilisiniz” dedik, daha ne diyelim?!. Netanyahu gibi ruh hastası katillerin Filistin’de yaptığı soykırım, bütün medeni dünyanın, başta ABD ve Batı’nın tarihinden silinemez utancıdır. Bir dakika!.. Ya Suudi Arabistan, Mısır ve Arap sülalesi emirlikleri?.. Gazze’nin o masumları dönüp, önce kendinden olanlara bakmalıdır! Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Filistin denkleminde istemeyen kimler? Sn. Erdoğan açıklamadı mı Filistin Devlet Başkanı M. Abbas Efendi’nin herzelerini…
Bunlar tamam; fakat Silvyo Ovadya’nın şu cümlesi önemsiz mi; “nasıl siz Suudi Arabistan’da yaşayan Müslüman ile aynı değilseniz, ben de İsrail’de yaşayan Yahudi ile aynı değilim”. Şimdi Madımak’ı cayır cayır yakanları tüm Sünnilere mâl ederseniz n’olur? PKK vahşetini tüm Kürtlere… O halde iki yol bulunur; ya “ulan Yahudi kefere yalan söylüyorsun” diyerek İsrail kızgınlığımıza (bir avuç kalmış) Türk Yahudi’sinin derisini yüzeceğiz ya da kendimize yakışan vakar, tarih ve akıl ile “Yahudi avı” başlatmayacağız. Böyle bir dili, niyeti ve fikri def edeceğiz.
Ben bırakın Türklüğe düşman Yahudi’yi, Türk’e gafil olan kendini bilmez, cehl, hayın (lafta) Türk’ü bile hazzetmem, affetmem. Tarihimi, varlığımı, kültürümü hiç gören isterse babam oğlu olsun…
Filistin (bence) milli bir dava değildir; ama insani, vicdani ve esaslı bir meseledir. Benim milli davam Azerbaycan’dır, Karabağ, Doğu Türkistan’dır. Benim milli davam Kerkük ve Türkmeneli’dir, Kıbrıs Türklüğüdür. Evet; Türk vatanını vatan görmüş, kendini bu ulusun bir ferdi addetmiş her Yahudi yahut başka etnik unsur, bu ülkenin sorumluluğu altında huzur ve güven ile yaşama hakkına sahiptir. Türk Milliyetçisi adam da esasta böyle düşünür.