Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) Ağrı, Diyarbakır, Batman, Mardin, Muş, Tunceli, Siirt ve Van il örgütleri ile İstanbul ve İzmir'in de aralarında bulunduğu birçok il ve ilçe örgütü yöneticileri, partiden istifa etti. TİP'in 8 il örgütü ve çok sayıda üyesi, yayımladıkları ortak açıklamayla istifalarını duyurdu.

Açıklamanın imzacıları arasında Ağrı, Diyarbakır, Batman, Tunceli, Mardin, Muş, Siirt ve Van il örgütlerinin yanı sıra İstanbul ve İzmir'in çeşitli ilçelerinin yöneticileri de yer alıyor. 'Kılavuz Yayın' isimli sitede yayımlanan 'Türkiye Sol/Sosyalist Kamuoyuna' başlıklı açıklamada, "Parti merkezinin, devrimcileri kapsamak yerine onları tasfiye etmeye yönelik tercihi sonucunda, TİP’in kuruluşundan bu yana partiyi büyüten veya süreç içerisinde sosyalist mücadeleye TİP aracılığıyla katılmış yüzlerce üye, partiden ayrılma ve mücadeleyi yeni bir yol açarak sürdürme kararı almıştır. Bizler bu deklarasyonda temsili düzeyde imzası bulunan isimler ve yüzlerce yoldaşımız, TİP başta olmak üzere, sosyalist siyasetin devrimci özünden arındırılmaya çalışıldığı ve düzen siyasetinin sınırlarına hapsedilmek istendiği bu dönemde, sosyalist devrim mücadelesini aşağıda belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda yeniden filizlendirecek bir mücadeleye ülkemizdeki tüm devrimcileri çağırıyoruz" denildi.

Türkiye Sol/Sosyalist Kamuoyuna

Türkiye İşçi Partisi içinde, parti önderliğinin ideolojik, siyasal ve örgütsel alanlarda aldığı kararlar, yaptığı tercihler ve gerçekleştirdiği açılımlar üzerine tartışmalar aylardır devam etmektedir. Son dönemde, genel ve yerel seçimlerdeki tutum, kitleselleşme ve kitle-parti ilişkisi, sosyalist devrimci örgüt kültürü, sınıf örgütlenmesine yaklaşım, düzen muhalefetiyle ilişkiler, kadro politikası ve ittifak süreçlerinde atılan adımlar gibi konularda yaşanan tartışmalarda, parti merkezi, parti bütünlüğünü koruyacak ortak bir zemin oluşmasını engellemiştir. Partinin sorunlarını ele alarak, bu sorunları aşabilecek kolektif bir irade oluşturma taleplerine rağmen, parti merkezi verdiği sözleri yerine getirmemiş ve parti içi eğilimlerin kendilerini eşit bir düzlemde ifade edebileceği bir tartışma ortamı yaratmamıştır.

Aşağıda yer alan eleştirilerimiz ve sosyalist devrimci hareketin tümüne dair önerilerimiz ışığında belirtmek isteriz ki, Türkiye İşçi Partisi'ni yöneten grup, devrimcilerin eleştirilerini kapsayıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşımla ele almayı reddetmiştir. TİP’in ulaştığı kitleyi siyasal mücadelede etkili devrimcilere dönüştürmek yerine, dar bir kliğin yönettiği ve üyelerin yalnızca "iş yapacak kafa sayısı" olarak nesneleştirildiği bir örgütlenme ve siyaset yapısı tercih edilmiş ve bu tüm partiye dayatılmıştır.

Parti merkezinin, devrimcileri kapsamak yerine onları tasfiye etmeye yönelik tercihi sonucunda, TİP’in kuruluşundan bu yana partiyi büyüten veya süreç içerisinde sosyalist mücadeleye TİP aracılığıyla katılmış yüzlerce üye, partiden ayrılma ve mücadeleyi yeni bir yol açarak sürdürme kararı almıştır. Bizler bu deklarasyonda temsili düzeyde imzası bulunan isimler ve yüzlerce yoldaşımız, TİP başta olmak üzere, sosyalist siyasetin devrimci özünden arındırılmaya çalışıldığı ve düzen siyasetinin sınırlarına hapsedilmek istendiği bu dönemde, sosyalist devrim mücadelesini aşağıda belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda yeniden filizlendirecek bir mücadeleye ülkemizdeki tüm devrimcileri çağırıyoruz.

Türkiye İşçi Partisi'nin içine sürüklendiği örgütsel ve siyasal tıkanmaya, sosyalist hareketin birikimine, iradesine, itibarına zarar veren tasfiyeci girişimlere karşı mücadele etmenin tüm TİP üyelerinin devrimci sorumluluğu olduğuna inanıyor ve bundan sonraki dönemde de sosyalist devrim mücadelesini omuz omuza sürdürme iddiasını kararlılıkla koruyoruz.

Türkiye İşçi Partisi, Devrimci Siyasal Hattan Uzaklaşmıştır

1. Siyasette emekçilerin temsil edilmediği ve düzen muhalefetinin toplumda iktidara karşı biriken öfkeyi yansıtamadığı koşullarda 2018 yılında Kürt siyasi hareketiyle yapılan başarılı bir ittifak sonucu Meclis’te siyaset yapma olanağı kazanan TİP, meclis performansı ve elde ettiği yeni propaganda kanallarıyla ciddi bir politik etki yaratmış, çok sayıda yeni üye ve taraftar kazanmıştır. Ancak, bu olumlu ve etkili başlangıca rağmen, 2018’den beri biriktirilen güç ve kazanılan üye toplamı korunamamıştır. Parti önderliğini üstlenen kadrolar, işçi sınıfı ve yoksul kesimler arasında kalıcı ve devrimci bir örgütlenmeye yönelmek yerine seçimleri ve parlamenter siyaseti öncelikli hâle getirmiş, TİP’in politik söylem ve eylemini düzen içi reformist siyaset pratiklerine başvurarak kurmayı tercih etmişlerdir. Kitleselleşme ve büyüme hamlesinin niteliği, temas edilen kitlelerin ve kazanılan üyelerin hangi araçlar kullanılarak siyasallaşacağı, ihtiyaç duyulan örgütsel dönüşümün nasıl gerçekleşeceği gibi tartışmalar, suni bir şekilde “içe kapanma/dışa açılma” ikilemine sıkıştırılarak engellenmiştir. Dolayısıyla, eksikler ve yanlışlar basit hatalar olarak değil, parti önderliğinin bilinçli tercihlerinin sonuçları olarak ortaya çıkmıştır.

Parti Merkezi, Statükocu Bir Zihniyeti Partide Hâkim Kılmıştır

2. Parti üyelerinin ciddi emeğiyle elde edilen büyüme, siyasal-teorik üretimin ve ideolojik mücadelenin ihmal edildiği, kolektif politik aklın üretilip yaygınlaştırılmadığı, örgüt içi işleyişin katılımcı biçimde uygulanmadığı koşullarda yine çok kısa sürede kaybedilmiştir. Aynı süreçte, örgütsel ve siyasal sorunlara karşı yapıcı eleştirel tutum takınan parti üye ve yöneticileri, parti merkezinde bir statüko oluşturan yöneticiler tarafından tasfiye edilmeye çalışılmıştır. “Hizip”, “dar örgütçülük”, “partiyi anlamamak” gibi çeşitli yaftalar kullanılarak bir baskı ortamı yaratılmış ve tüm parti üyeleri için tartışma süreçlerinin önü tıkanarak eleştiri-özeleştiri mekanizmaları da büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. İdeolojik/siyasal üretimin kolektif olmasına ve sürekliliğini sağlamaya dönük çabaların engellenmesinin yanı sıra bu faaliyetlerin dar bir alana sıkıştırılması, kimi yöneticilerin ve üyelerin “parti elitleri”ne dönüşmesine de yol açmıştır.

3. Başarısız olduğu birçok örnekte kanıtlanmış olmasına rağmen partinin tartışılamaz sahipleri gibi hareket eden yöneticilerin TİP’e dayattıkları anlayış, sadece birkaç kişinin herhangi bir öneriyi, uyarıyı, eleştiriyi dikkate almadan partinin tümünü belirleyen kararları verdiği bir örgütsel statüko yaratmıştır. Bu statükoyu koruyan yöneticiler; belirlenmiş isim listelerini delegelerin önüne koyarak partinin yetkili kurullarını seçtiren, parti merkezine gönderilen yüzlerce örgütsel-politik raporu adeta bir kara deliğe hapseden, parti yöneticileri hakkındaki eleştirileri ve raporları örgüt komiteleri ve disiplin kurulları marifetiyle kapatan, parti tüzüğünü “parti çok büyüdü” gibi çeşitli bahanelerle işlevsiz kılarak kararların ve yöneticilerin denetlenemediği bir zemin oluşturan, üyelerin fikirlerini partinin tümüne ulaştırmalarını sağlayacak kanalları tıkayarak siyasi tartışmaları tekil üyelerle üst kurullar arasına sıkıştıran bir yöntemi partililere dayatmıştır.

Müsavat Dervişoğlu'ndan maden işçilerine destek ziyareti Müsavat Dervişoğlu'ndan maden işçilerine destek ziyareti

Kadroların Kendi Kendine Yetişeceği Anlayışı Bir Kez Daha Yanlışlanmıştır

4. Sosyalist devrimci mücadelede insanların “komünist kadro” niteliği kazanmasını sağlayacak adımlar, parti merkezi tarafından “kitlesel parti öyle olmaz” bahaneleriyle bilinçli olarak hayata geçirilmemiştir. TİP’in sayısal büyümesinin kadro sorununu çözeceği tezi ileri sürülmüş, “önce büyüyelim sonra kadrolaşırız” anlayışı kadro-kitle diyalektiğinden uzaklaşılmasına ve kitleselleşen parti içinde kadro yetiştirme hedefinin ikincil hâle gelmesine yol açmıştır. Bu tercih, TİP’e üyelik başvurusu yapan binlerce kişinin sosyalist dünya görüşü ve devrimci örgüt kültürü edinmesini engellemiş; kariyerist eğilimler, bireysel performanslar, küçük burjuva elitizmi ve sağ siyasal sapmalar parti içinde vücut bulmuştur. TİP’e katılan genç üyeler partinin ve sosyalist mücadelenin geleceğine öncülük yapacak Marksist-Leninist devrimci kadrolar hâline getirilememiş, partinin günlük işleriyle tüm enerjisi tüketilen üyelere dönüşmüştür. Bununla birlikte, üyelerin partiye aidiyet ve sorumluluk duygusu azalmış, yoldaşlık ilişkileri ve parti içi seçim süreçleri güvenilmez hâle gelmiş ve parti, kuralsızlık silsilesine mahkûm edilerek çok sayıda devrimci kadro partinin dışına düşürülmüştür.

5. Farklı ideolojik koşullanmaları ve örgütsel tecrübeleriyle TİP’e katılan ve politik motivasyonunu çoğunlukla AKP karşıtlığından alan üyeler, ideolojik ve siyasal başlıklarda tutarlı bir sınıf, demokrasi ve toplumsal cinsiyet perspektifine sahip olmadan partiye katılmışlardır ve bu durum siyasetin doğasına uygun kabul edilebilir. Parti merkezi, bu üyeleri sosyalist ideoloji ve devrimci örgüt kültüründe birleştirmeyi öncelik hâline getirmemiş; bu tercihin bir sonucu olarak binlerce insanın ilk üye olurken taşıdığı dinamizmi de tüketmiştir. TİP programına, örgütsel kültürüne, siyasal söylemine yabancı olan üyeler, sosyalist ideolojinin ve devrimci bir politik hattın takipçisi hâline getirilememiş; parti, birçok örnekte sosyalist ideolojiye ve kültüre dışsal sayılabilecek bir politik etkinin altında kalmıştır. İdeolojik ve örgütsel bilinç kazandırılamayan üyeler, örgüt içi işleyişte diğer üyelerle de ciddi örgütsel sorunlar ve politik ayrışmalar yaşadıkları gibi anlık kararlarla ve basit işlemlerle parti üyeliklerini sonlandırabilmişlerdir.

TİP Merkezi, İdeolojik Mücadele ve Sosyalist Devrimci İlkeler Yerine Kolay Yoldan Büyüme Arayışına Girmiştir

6. Örgütsel konsolidasyonun ve ideolojik netliğin sağlanamadığı koşullarda kısa sürede yaşanan büyüme parti içinde büyük bir dağınıklık yaratmıştır. Bu durumda ortaya çıkan temel sorun, kısa sürede beklenmedik ölçüde genişleyen üye tabanının doğal olarak partinin içine de taşıdığı politik eğilimler değil, partinin merkezi siyasi aklının sağcılaşması olarak görülmelidir. Sağcılaşmanın sebebi, örgütlenme ve politik seslenme yollarının kolaycı bir yöntemle ele alınması ve ideolojik netlikten yoksun bir AKP karşıtlığı üzerinden bu kitlenin partiye kısa sürede çok daha hızlı bir şekilde hacim kazandıracağının görülmesidir. Türkiye’de devrimci mücadele, toplumun ilerici kesimlerinin kazanılmasını da gerektirmekle birlikte, toplumun geniş bir kesiminin kendini özdeşleştirdiği değerlerin yadsınamaz varlığı, o değerlerin kendi değerlerimiz olarak sahiplenilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. “Kitle siyaseti” adı altında sınıfsal içerikten yoksun, kültürel kamplaşma üzerinden tanımlanan bir ilericilik-gericilik karşıtlığına dayanarak bir burjuva ideolojisi olan Kemalizm ile uzlaşmaya çalışmak, devrimci bir parti için kabul edilemez olmanın yanı sıra partinin siyasal ve örgütsel sorunlarını da açıklayıcı bir sağ sapmayı ifade etmektedir.

7. Türkiye İşçi Partisi’nde ideolojik netliğin ve siyasal akıl ortaklığının sağlanamaması, buna karşın benmerkezci bir örgütsel yöntemin tüm partiye dayatılması seçim dönemlerinde en belirgin hâlini almıştır. Devrimci ilkeler ve ideolojik titizlik yerine “çok oy alabilmek” için yanlış adımlar atılmış ve bu, onarılması zor ve zaman alacak tahribatlar yaratmıştır. TİP, Mayıs 2023 seçimlerinde Türkiye sosyalist mücadele tarihinde nadir görülen bir oy oranına ulaşmış fakat bu başarı devrimci bir atılımla birleştirilememiş, ne Türkiye siyasetinde ne de sosyalist siyasette seçimde yakalanan ivmenin karşılığı yaratılabilmiştir. Sosyalist mücadelenin gelişimi için bir fırsat olabilecek genel seçim başarısı, sosyalist sol tarafından sahiplenilmemiş, ayrıca seçim sürecindeki tartışmalar partinin Türkiye sosyalistleri ve Kürt halkıyla olan ilişkilerini zedelemiştir. Bu hasara neden olan faktörler sadece partinin merkezi kadrolarının sık sık dile getirdiği “solun kıskançlığı” veya “Kürt hareketinin dayatmacı tavrı” gibi argümanlarla açıklanamaz. 31 Mart yerel seçimlerinde özellikle Hatay’da yaşananlar da göstermiştir ki parti adına karar verme yetkisini elinde tutan yöneticiler, parti içinde olduğu gibi dışında da herhangi bir farklı öneriye, eleştiriye, uyarıya kulaklarını tıkamış ve en doğrusunu bildiğini iddia ederek hareket etmiştir. Bu tahribat sadece partiyi değil, sosyalist solun birlikte hareket etme çabasını ve daha önemlisi halkın sosyalistlere olan inancını olumsuz etkilemiştir. Öte yandan, tüm bu başarısız seçim kararlarının sorumlusu olan yönetici grup herhangi bir özeleştiri yapmamış, bu tabloyu eleştirenlere parmak sallayarak sindirmeye çalışmış ve yerel seçimde yaşanan başarısızlığı nesnel koşullara bağlayarak pozisyonlarını korumaya devam etmiştir. Bu anlamıyla, partinin sorunlarını ve görevlerini açıklıkla tespit ederek çözmek için adım atmak yerine “1 milyon oy aldık”, “45 bin üyemiz var” gibi söylemlerle eleştirileri bastıran yöneticiler, kazanılan politik etkinin ve binlerce üyenin kaybedilmesinin asıl sorumlularıdır.

İşçi Sınıfına Dönük Bütünlüklü Stratejik Hat Kurulamamıştır

8. Parti merkezi, işçi sınıfının örgütlenmesi konusunda gündelik mücadelelere uygun örgütlenme araçları geliştirememiş ve sendikal alanda ise hantallaşmış sendikaların yönetimlerine girmeyi hedeflemiştir. Buna ek olarak, günümüz işçi sınıfının durumu hakkında bütünlüklü ve stratejik bir değerlendirme yapılmamıştır. Parti, işçi sınıfını tanımlarken kullandığı "gri yakalılar" kavramıyla, genellikle kent çeperlerinde yaşayan kent yoksullarını ifade etmekten ziyade, kent merkezlerinde yaşayan, eğitimli ve geleneksel anlamda "kentli" kesimleri kastetmiştir. "Kent emekçileri" ifadesiyle, partinin halihazırda ilişkide bulunduğu kitle, işçi sınıfının günümüzdeki biçimi olarak tanımlanmış, ancak bu kesim işçi olmaktan çok, "cumhuriyetçilik" ve "laiklik" gibi konularda gösterdiği duyarlılık üzerinden değer kazanmıştır. Kol emeğiyle geçinen ve kent çeperlerinde yaşayan binlerce gri yakalı emekçiyle arasına kültürel bir sınır çizen TİP merkezi, sabırlı ve ısrarlı bir çalışma yürütmek yerine, genel başkanının bir işçi havzasından belediye başkan adayı olması gibi hamlelerle bu kesimlere ulaşmaya çalışmış, ancak bu konuda başarısız olmuştur. Ücretli çalışan herkes işçi sayılabilse de işçi sınıfı yalnızca kültürel kodlarla tanımlanamaz. Devrimci bir partinin görevi, "eğitimli" olmayan işçileri ve sınıfın sanayide çalışan kesimlerini de örgütleyerek, onları en ileri bilinç düzeyine çıkarmaktır.

Kürt Siyasetiyle Kurulan İlişki Pragmatizme Kurban Edilmiştir

9. Parti merkezi, Kürt halkı ve hareketi söz konusu olduğunda, genişleyen seslenme kanallarını kullanarak sosyalistlerin ezilen ulus mücadelelerine bakışını daha geniş toplumsal kesimlere anlatmak yerine bu kesimlerde belirleyici olduğu iddia edilen “cumhuriyet” hassasiyetini üyelerine ve çevresine dayatmıştır. Egemen burjuva siyasal anlayışları besleyen “Kürtler-Kemalistler” ikiliği partiye ve sosyalist siyasal alana giydirilmeye çalışılmış ve Türk kimliğinin öncelikli olduğu bir “hassasiyet hiyerarşisi” yaratılarak, Kürt toplumu ile sosyalist siyaset arasındaki mesafe olumsuz örneklerle açılmıştır. Aynı süreçte partinin merkezindeki Kürt yönetici kadro sayısı da bilinçli olarak azaltılmıştır. Seçim süreçlerinde aday belirleme ve parti yetkili kurullarının oluşturulması aşamalarında bu yanlışın giderilmesine yönelik tüm ısrarlı talepler ise dikkate alınmamış, temsil ettiği kitleyi Türk kimliği ve Kemalizm aidiyeti üzerinden değerlendiren bir parti/siyaset kurgusu fiili olarak hayata geçirilmiştir.

10. Parti merkezinin bu tercihi, sosyalizmi kurma hedefinden ayrı düşünülemeyecek olan Kürt halkının sosyal, siyasal ve kültürel taleplerinin tutarlı bir şekilde savunulmasını engellemiştir. Türkiye siyasetini, toplumunu ve ekonomisini doğrudan etkileyen çözülmemiş bir sorun olarak yakıcılığını koruyan Kürt sorununda gerçek bir ittifak oluşturulamamış, düzen muhalefetinin dahi açıktan karşısına aldığı kayyum gibi gündemler dışında Kürt halkı yalnız bırakılmış, seçim ittifakı ise fiilen TİP’in baraj sorununu ortadan kaldıracak bir formül olarak ele alınmıştır. Sosyalist devrimci stratejide Kürt sorunu; Kürt toplumunun taleplerini temsil edecek, eşitlikçi bir çözüm modeli sunacak, Kürt halkının kendi geleceğini tayin etme hakkını savunacak ve Kürt hareketiyle pragmatizme kurban edilmeyen bir müttefiklik anlayışını benimseyecek şekilde ele alınmalıdır.

Kadın Mücadelesi Kota Doldurmakla Geçiştirilmiştir

11. Parti merkezinin dayattığı örgütsel anlayışın bir başka sonucu da parti içi yaşamda ve karar alma süreçlerinde eril siyasal kültürün partide egemen olmasıdır. Toplumsal cinsiyet alanında özgün bir politika üretilememiş; dahası, giderek politikasızlığın normalleştiği ve kadın mücadelesinin sığ bir “laiklik” talebine indirgendiği bir durum oluşturulmuştur. Toplumsal cinsiyet eşitliğini tüzükte kadın kotası tanımlamakla geçiştiren parti merkezi, kadınların stratejik pozisyonlarda eşit temsiliyet sağlama girişimlerini de yok saymıştır. Çoğunluğu erkek olan karar vericiler, denetlenmedikleri ve hesap vermedikleri her aşamada kadınların varlığını, fikrini ve eleştirilerini daha az hesaba katarak hareket etmiştir. Kadınların, kolektif olarak ataerkil sistem karşıtı devrimci politika üretme olanakları fiilen sağlanmamış, birçok başlıkta kadın politikasının çerçevesini belirleyecek tartışmaların önü kesilmiştir. Siyasal alanda yaratılan bu sessizlik pratiğe de yansımış, hak gaspında tepkisel eylemlere katılma ile sınırlı bir alana sıkışılmış; bu politikasızlığın üstü, seçimlerde kadın aday sayısının çokluğu ile övünülerek, diğer düzen içi partilerden ne kadar ileride olduğumuz söylemiyle yetinilerek örtülmeye çalışılmıştır. Bu tutum kadınların partinin iç örgütlenmesinde giderek daha az rol alarak örgütsel ve politik süreçlerin dışında kalmalarına neden olmuştur. Kitleselleşmek ve kapsayıcı olmak adına çıkılan yolda varılan nokta, partili kadınların kararlarının sürekli sorgulandığı ve sansürlendiği baskın bir eril tahakkümün devam etmesi ve politik olarak aktif olan ya da olmak isteyen kadınların partiyi politika yapabilecekleri bir adres olarak değerlendirmemeleridir.

Sosyalist Devrimci Siyaset İçin Çağrı

12. Sosyalist hareketin, kapitalizmin ve işçi sınıfının güncel yapısını doğru bir şekilde analiz ederek, geçmişteki hataları tekrar etmeden hem kitlesel hem de devrimci bir sosyalist partiyi inşa etme hedefini gerçekleştirmesi, sosyalist devrimci siyasetin yolunu açacak yeni bir kılavuz oluşturması ihmal edilemez ve geciktirilemez bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye’de sosyalist solun:

Siyasal gelişmeleri işçi sınıfının iktidar perspektifi doğrultusunda değerlendiren ve iktidar sorununu bir devrim sorunu olarak gören,

İşçi sınıfının örgütlenmesini uzun vadeli ve sabırlı bir çalışmayı gerektiren vazgeçilmez bir hedef olarak önceliklendiren,

Sendikal hareketin gerilediğini kabul ederek, emekçi kesimler içinde sınıf sendikacılığını güçlendirmeyi hedefleyen, bunun için yeni araçlar yaratan,

Her türlü örgütsel ve politik süreçte kadınların ve LGBTİ+’ların varlığını eşitlik ilkesi doğrultusunda güvence altına alan, kendi alanlarındaki mücadele pratiğine öncülük edebilmelerine alan açan ve toplumsal cinsiyet eşitliğini öncelikli bir başlık olarak kabul eden,

Sistem karşıtı niteliklere sahip farklı toplumsal hareketlere devrimci perspektifle yaklaşarak bu dinamikler içinde varlık gösterebilen, bu çabayı dar örgütsel çıkarlara odaklanarak değil, parti siyasetini toplumsal dinamiklerin güçlendirilmesi hedefiyle birleştirerek sürdüren,

Düzen siyasetine karşı mutlak devrimci bir mesafeye ve mücadele anlayışına sahip olan, bağımsız siyasetini başka bir politik güce feda etmeyen, egemen veya muhalif fark etmeksizin burjuva siyasi aktörlere karşı kararlı bir ideolojik mücadele yürüten,

Dar örgütçülük pratiklerini reddederek ve devrimci siyaset anlayışını koruyarak kitlesel bir sosyalist odak hedefinin başarılı olmasını sağlayacak yöntem ve araçları geliştiren,

Demokratik merkeziyetçi işleyişi esas alarak eşitlikçi, kolektif, denetlenebilir, eleştiri-özeleştiri hakkını güvence altına alan ve yöneticileri geri çağırma ilkesini uygulayacak bir örgüt modelini hayata geçiren,

Liderin veya dar bir grubun dayatmalarını değil, devrimci mücadelenin çıkarlarını gözetmeyi ve partinin sosyalist siyasetini topluma etkin bir şekilde taşımayı önceleyen bir kadro politikasını oluşturan,

Türkiye’de Kürt halkının geleceğini tayin etme hakkını ve Kürt sorununun eşitlikçi çözümünü savunarak, Türkiye toplumu ve sol hareket içerisinde ortaya çıkan Kürt düşmanlığı, inkâr, dışlama gibi politik ve kültürel saldırılara karşı mücadele ortaklığı anlayışına sahip olan,

Sosyalistlerin birlikte mücadelesini üstünlük aramadan; eşit işleyiş, kolektivizm, dayanışma ve yoldaşlık esaslı bir anlayışla uygulayan bir yeniden kuruluş pratiğini sosyalist devrimci ilkeler ışığında hayata geçirmesi gerekmektedir.

İmzacılar

TİP Ağrı İl Örgütü

TİP Amed İl Örgütü

TİP Batman İl Yönetimi

TİP Dersim İl Örgütü

TİP Mardin İl Örgütü

TİP Muş İl Örgütü

TİP Siirt İl Yönetimi

TİP Van İl Örgütü

Abdullah Aslı - Iğdır İl Yönetim Kurulu Üyesi

Ahmet Derinsu - Iğdır İl Yönetim Kurulu Üyesi

Ahmet Gire - İstanbul Kadıköy Caferağa Mahalle Temsilcisi

Anıl Eren Pekesen - İstanbul Kartal Yönetim Kurulu Üyesi

Anıl Utku Yıldırım - İstanbul Beylikdüzü Yönetim Kurulu Üyesi

Aylin Doğan Gül - İstanbul Avcılar İlçe Örgütü

Baran Panzeroğulları - Muğla Gençlik Sorumlusu

Beyza Nur Öztürk - İzmir Buca Hukuk Sorumlusu & Adalet İçin Hukukçular İzmir YK Üyeliği

Burak Çetiner - İstanbul Kadıköy Göztepe Mahalle Temsilcisi

Büşra Türer - Bağcılar İlçe Yöneticisi

Can Görtan - İstanbul Kadıköy İlçe Örgütü

Cansu Demir - İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Örgütü

Cansu Yıldız - İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi

Çiğdem Özdemir - İstanbul Sultangazi İlçe Sekreteri

Ekin Yavuz - Adalet İçin Hukukçular

Enes Kuruçay - İstanbul Bahçelievler Yönetim Kurulu Üyesi

Eren Çağlar Başbağ - İstanbul Kartal İlçe Başkanı

Furkan Kaçmaz - Kars İl Sekreteri

Gaye Bulut - İstanbul Kadıköy Acıbadem Mahalle Temsilcisi

Gün Çağ Aydın - Parti Meclisi Üyesi

Güneş Harputlu - İstanbul Kartal Yönetim Kurulu Üyesi

Hakan Akay - İstanbul Bağcılar ilçe Başkanı

Hamza Mete - Şırnak İl Sorumlusu

Hasan Karadeniz - İstanbul Beyoğlu Yönetim Kurulu Üyesi

Hüseyin Demir - İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Örgütü

İlayda Naz Karataş - İstanbul Bağcılar Kadın Sorumlusu & Adalet İçin Hukukçular

İlke Turaç Dolu - İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi

İrfan Balık - Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu

Kemal Salman - Yurtdışı Örgütü Disiplin Kurulu Üyesi

Metehan Akman - İstanbul Ataşehir İlçe Sekreteri

Müslüm Etleç - Erzincan İl Örgütü

Müslüm Karasu - İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi

Nadir Şeran - İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi

Nihat Doğangün - Kars İl Başkanı

Nur Sancaktar - İstanbul Güngören İlçe Başkanı

Onur Emre Yağan - Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu

Ozan Dolaş - İstanbul Küçükçekmece İlçe Sekreteri

Pervin Eryılmaz - İstanbul Bakırköy İlçe Başkanı

Raife Yılmaz - Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu

Rıdvan Çöpürkaya - İstanbul Küçükçekmece İlçe Başkanı

Rıdvan Gül - İstanbul Avcılar İlçe Örgütü

Rıdvan Uzun - İstanbul 3. Bölge Emek Çalışmaları Sorumlusu

Sinan Köksal - İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi

Sonat Ergür - İzmir Menemen Yönetim Kurulu Üyesi

Taner Andağ - İstanbul Başakşehir İlçe Başkanı

Tuğrul Uçak - İstanbul Bahçelievler İlçe Başkanı

Umut Taş - İstanbul Başakşehir Yönetim Kurulu Üyesi

Ümit Bayrak - Toplumcu Mimar Mühendis Şehir Plancıları

Zehra Taş - İzmir Çiğli Gençlik Sorumlusu

Zelal Soylu - İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi

Zeynep Demir - İstanbul Güngören Yönetim Kurulu Üyesi

Zilan Yıldırım - İstanbul Ataşehir İlçe Örgütü

Zülfü Yazar - Elazığ İl Sorumlusu

Kaynak: Haber merkezi