TÜRKİYE'NİN EN SAVUNMASIZ DÖNEMİ

Abone Ol

Askerin işi siyaset değil. Siyaset yapmaya kalktığında ülkenin ne hale geldiği ortada. Bugün hiç kimse Türkiye'nin 15 Temmuz öncesinden daha iyi olduğunu söyleyemez.

Siyasi iktidar darbeleri önlemek için kendince tedbirler alıyor. İlk anda çok sayıda asker ordudan atıldı. Bunların gerçekte ne kadarının -darbe yapılanması -ile alakalı olduğu bilinmiyor.Bir çoğu sorgudan geçirildi,geçiriliyor.Her asker olağan bir şüpheli gibi. Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığına,Genel Kurmay Cumhurbaşkanına bağlandı. Böylece Kuvvet Komutanlıklarının Genel Kurmay Başkanı ile ilişkisi kesildi. Genel Kurmay Başkanlığı artık altı boşaltılmış sembolik bir görevden ibaret.Kısacası kendisine kendinden başka bağlanan kimse bırakılmadı.

Harp okulları kapatıldı ama Başbakan Yıldırım bunun geçici bir tedbir olduğunu söylüyor. Bu düzenlemeleri başka düzenlemelerin takip edeceği,bazı kurumlarda yapısal değişikliklere gidileceği hükümet yetkililerinin demeçlerinden anlaşılıyor.

Darbelerle hesaplaşmak, gerekli tedbirleri almak siyaset yapan herkesin görevidir.Çünkü darbeler sadece iktidarları değil muhalefet partilerini de hedef alır. 12 Eylül darbesi sadece iktidardaki Demirel hükümetini devirmekle iktifa etmedi, bütün parti liderlerini derdest edip mecburi ikamete tabi tuttu. Ülkenin normalleşmesi için senelerin geçmesi gerekti.

Ancak, darbelerle mücadele edilirken tam tersi sonuçlar doğuracak müfrit yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. 15 Temmuz'dan beri on binlerce öğretmen,memur,işçi işini kaybetti.Binlercesi göz altına alındı. Böyle durumlarda at izi, it izine karışır.Şahsi hesaplar -paralel- etiketi üzerinden görülmeye çalışılır. Bunu ayırt edecek olan bağımsız yargıdır. Meselenin cadı avına dönüşmesi, kitlesel suçlamalar,eylemin değil kimliklerin suçlanması bu hesaplaşmayı rayından çıkararak içinden çıkılmaz hale getirir. Bırakınız sokaktaki insanı bugün yolu bir şekilde cemaatle kesişmemiş AKP'li bulmak bile mümkün değil. Hukuk kimliğe değil eyleme bakar. Aksi takdirde bu ülkede herkes olağan şüpheli haline gelir.

Diğer taraftan acele ile yapılan düzenlemelerin sonradan ne büyük sıkıntılara neden olduğu biliniyor. Çıkarılan bazı yasalar birkaç ay geçmeden değiştirilmek zorunda kalındı. TSK'nın hiyerarşik yapısını değiştirmekle hiç bir şey bitmiyor. Menderes döneminde Genel Kurmay Milli Savunma Bakanlığına bağlıydı. Bu 60 darbesine engel olamamıştır. Üstelik menderes AKP iktidarından fazla bir oyla (yüzde 54.5) iktidara gelmişti. Aslolan demokrasiyi işletmek, demokrasi kültürünü yaygınlaştırmaktır. Her toplumsal olayda - zecri çözüm kültürünün bir görünümü olan idam-talebinin gündeme geldiği bir ülkede demokrasi kültüründen söz edilemez. Darbenin alternatifi demokrasidir.Darbelerle mücadelenin yolu da demokrasi çıtasını yükseltmekten geçer.

Silahlı her hareket demokrasi için bir tehdittir. 15 Temmuz'dan sonra bir çok basın yayın organı kapatıldı. Ne yazık ki bunların içinde bölücü terör örgütüne ait tek bir gazete, tek bir TV yok. Halbuki 30 yıldır süren terör ve onun siyaset kurumu üzerinde oluşturduğu baskı demokratik açılımların önündeki en büyük engel olmuştur.15 Temmuz'dan bu yana verilen şehit sayısı kırkı aşmıştır. Kanun Hükmünde Kararname ile bir çok gazete,TV kapatılırken PKK'ya ait basın-yayın organlarının ihmal edilmesi büyük yanlıştır.

Türkiye çok hassas bir dönemden geçiyor..Darbeye gösterilen tepkiler, tek başına milli bütünlüğün göstergesi olarak ele alınamaz. Bir güç Suriye ve Irak'taki çelişkileri Türkiye'ye taşımaya çalışıyor. Bunu Kobani eylemlerinde gördük. ABD Kürt Milliyetçiliğini kışkırtmak için Kobani'de IŞİD'e son ana kadar müdahale etmedi. Türk kamuoyunda müthiş bir Kürt Milliyetçiliği dalgası estirdi. Amacına ulaştıktan sonra Kobani'ye müdahale etti.

Bu ülkede iki şeyin her zaman güçlü olması lazım,bir; milli bütünlüğün, iki; milli ordunun. Maalesef ikisi de bugün en zayıf günlerini yaşıyor. Böyle giderse toplum bu günleri bile arar,akıl,izan ve feraset zamanı...