Türklerin Geçirdikleri Büyük Dönüşümler ve Cumhuriyet

Abone Ol

Türkler, şartlar zorladığında ve fırsat gördüklerinde, varlıklarını sürdürebilmek ve geliştirebilmek için dönüşümler yapabilme yeteneğine sahiptir. Türkler ormanlarda avcılık ve toplayıcılık yaparken geyiği evcilleştirerek hayvancılığa başladılar. Hayvan yetiştirmek, avlamaktan daha kolaydı. Riski daha azdı. En önemlisi daha karlıydı. Geyik yetiştirmek için steplerin ormanlardan daha elverişli olduğunu fark ettiklerinde, yüzlerce yıldır yaşadıkları ormanları terk ederek steplere yani bozkırlara yerleştiler. Bozkırlarda at ve koyun yetiştirmenin, geyikten daha verimli olduğunu idrak ettiklerinde at ve koyun yetiştirmeye başladılar.

Bu ifadelerimizden yeryüzündeki bütün Türklerin aynı anda, aynı şeyi, hep beraber yaptığı düşünülmesin. Geniş kitleler, geyik yetiştirmeye başlayan ufak bir topluluğun sonuç aldığını gördükten sonra hayvan yetiştirmeye başladı. Türkler ormanları hep beraber terk etmedi. Büyük kitleler, bozkırlarda yaşanabildiğini gözlemledikten sonra alıştıkları hayattan vaz geçti. Avcılık ve toplayıcılık yapmakta ve ormanda yaşamakta ısrar edenler yani şartlara uyum sağlayamayanlar yok oldu gitti.

Türkler ormandayken 10-15 kişilik gruplar halinde yaşıyorlardı. Bu yaşam tarzını steplerde de sürdürdüklerinde kalabalık düşmanlar ve vahşi hayvanlar yüzünden yok olacaklarını anlayınca boylar ve budunlar oluşturdular. Zamanla, boy ve budunların, eş güdüm içinde hareket etme ve aralarındaki sorunları büyümeden çözme zorunluluğu, en basit ve ilkel şekliyle devleti doğurdu. Bozkır halklarının hepsi gibi bağımsızlığına düşkün olan Türklerin çoğu, başlangıçta otorite altına girmeyi kabul etmediler. Merkezlerden uzak coğrafyalara göçtüler. Devletsiz yaşadılar ve bundan övünç duydular. Fakat devlet kuranlar güçlendi, zenginleşti ve çoğaldı. Devletsiz olanlar ya ilerleyen süreçlerde devlet kuranlara katıldılar ya da yok oldular.

Türklerin kurdukları ilk devletler, göçebe imparatorluklarıydı. Merkezi otorite zayıftı. Devlete ait topraklar, hanedan üyeleri tarafından bölüşülerek yönetiliyordu. Horasan, Maveraünnehir ve İran’a gelen Türkler, devletlerinin mevcut yapılarıyla bu memleketlerde uzun süre hakimiyet kurmasının mümkün olmadığını gördüklerinde, yeniden yapılandılar. İlk kez direk hakana bağlı olan düzenli merkezi ordular teşkil ettiler. Selçuklu, Karahanlı ve Gazneli gibi yerleşik imparatorluklar bu sayede güçlendi.

Yerleşik hayata geçen Türkler, bir orman ve bozkır dini olan Gök Tanrı inancını bırakarak yerleştikleri coğrafyalardaki en popüler dini benimsiyorlardı. Budizm’i, Maniciliği, Hıristiyanlığı ve çeşitli Çin dinlerini kabul eden Türkler önce uysallaşarak savaşçıllıklarını kaybediyor sonra asimile oluyorlardı.

 Türklerin binlerce yıldır inandıkları Gök Tanrı dininden vazgeçip İslam’ı kabul etmesi de hayati bir dönüşümdür. İslam’ın, Allah’ın ismini ve dinini her yere duyurma inancıyla, Türklerin kahramanlıkları ve aksiyon güçleri birleşince nizamı alem, kızıl elma ve ilahi kelimetullah da denilen ‘’Türk cihan hakimiyeti mefkuresi’’ doğdu. Tabiri caizse İslam aşısı Türkleri coşturdu, hareketlendirdi. 

Türkler 16. Yüzyıldan itibaren dinamizmlerini, aksiyon güçlerini ve değişimlere intibak etme kabiliyetlerini kaybetmeye başladılar. Türk yurtları birer birer işgal edilerek sömürgeleştirildi. Türkler, teknoloji devrimine ve sanayileşmeyi uzak kalınca daha da fakirleştiler, cehaletin ve yokluğun pençesine düştüler. 20. Yüzyılın başında; bakırı bulan, ilk bakır silahları yapan, bununla yetinmeyip tunçtan ve demirden daha etkili silahlar yaparak fark yaratan Türkler, diğer büyük uluslardan yüzlerce yıl geride kalmıştı. Bağımsız tek Türk devleti olan Osmanlı cihan harbinde yenilmiş, Anadolu işgal edilmişti.

Verilen milli mücadeleden sonra işlevini kaybeden saltanatın kaldırılıp, cumhuriyet rejimine geçilmesi de şartlarının getirdiği bir dönüşümdür. Değişmeyi başaramayan yapılar statik hâle gelirler, katılaşırlar, hareket kabiliyetlerini yitirerek yok olurlar. Sakaların ve Hunların hüküm sürdükleri dönemde Mısır’da Firavun devleti, Mezopotamya’da Asur, Babil, Elam ve Sümer devletleri vardı. Bunlar, o günkü medeniyete anlamlı katkılar yapmış, zaferler kazanmış, güçlü yapılanmalardı. Gereken dönüşümleri yapamadılar, kendilerini yenileyemediler. Önce devletler yıkıldı, sonra o devletleri kuran halklar, başka halkların içinde eriyip kayboldu. Türk milletinin o topluluklardan farkı, dinamizmidir, kendini yenileyebilme gücüdür. Bu sayede bugün vardır.

Osmanlı hanedanı, milletimize büyük hizmet etti. 600 yılı aşkın süre varlığını devam ettiren Osmanlı, en muhteşem Türk devletidir. Ama gelinen noktada monarşiyle  devam etmenin imkânı kalmadığından cumhuriyet kuruldu. Osmanlının özellikle son iki yüz yılı, ayakta kalabilmek için modernleşme çabalarıyla geçse de başarılı olunamadı. Milli Mücadele verilmeseydi Türkler Orta Anadolu ve Karadeniz’e hapsedileceklerdi. Kan kaybı devam edecekti. Zaferden sonra eski rejim devam etseydi yapılması zorunlu olan dönüşümler yapılamayacaktı. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu nedenle cumhuriyeti benimsediler. Artık Osmanlı hanedanı yönetimde olmadığından doğal olarak devletin adı da değiştirildi.

Osmanlı tarih sahnesinden çekildiğinde ‘’hasta adamdı’’, yarı sömürgeydi. Lozan’da kapitülasyonları kaldırarak, Osmanlının borçlarını azaltarak ve lira bazında vadelendirilmesini sağlayarak ekonomik bağımsızlığın temellerini atan cumhuriyet, Türkler için taze ve yeni bir başlangıçtır. Bugün Türk milleti de Türkiye Cumhuriyeti de yüz yıl öncesinden çok daha iyi durumda. Yedi tane bağımsız Türk devleti kendi ayaklarının üzerinde duruyor. Ama hala büyük sorunlarımız, handikaplarımız var. Dijital devrime dahil olamazsak ve savunma sanayinde yakaladığımız başarıyı diğer sektörlerde de tekrarlayamazsak ve en önemlisi yüksek teknoloji üretmeye başlayamazsak geri kalmamız mukadder.