Ülkeler nasıl parçalanır?

Abone Ol

Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ile ilgili çeşitli tezler ileri sürülür. Alman filozof Herder bunu dil birliği olmamasına bağlar. Dil birliği olmadığı için farklı dilleri konuşan topluluklar arasında ortak duygular, ortak bir kültür oluşamamış, sonunda herkes kendi yoluna gitmiştir.

Başkaları merkezi yönetimin zayıflaması, sanayi devrimine ayak uyduramama, kötü yönetim, ekonomik çöküş, emperyalizmin baskısı gibi görüşler ileri sürmüşlerdir. Hiç şüphesiz bu nedenlerin hepsinin Osmanlı İmparatorluğunun tarih sahnesinden çekilmesinde etkisi olmuştur.

Şurası bir gerçektir; dil farklılığı etnikleşmenin, ortak duygular oluşturamamanın en önemli nedenlerinden biridir. Bugün farklıyım diyebilmenin tek yolu dil farklılığıdır. Onun için etnik hareketler bu farkı korumak ve derinleştirmek için ellerinden geleni yaparlar. Günümüzde ayrılıkçı milliyetçiliklerin çoğunun dil milliyetçiliği olması bundandır.

Ülkeler zayıfladıkça etnik hareketler güçlenmekte, hedefe varacaklarına dair umutları artmaktadır. Ayrılıkçılık, kötü yönetim, ekonomik çöküş, merkezi yönetimin zayıflaması, adaletsizlik gibi durumlardan beslenir. Bunun en yakın ve yaşanan örneği Suriye'dir. Merkezi yönetim gücünü koruduğu müddetçe suskun kalmayı tercih eden etnik ayrılıkçılar, merkezi yönetim zayıflar zayıflamaz önce kanton, 2016'da federasyon ilan ederek kendi kaderini Suriye'den ayırma yolunda önemli adımlar atmışlardır. Aynı süreç Irak'ta da yaşanmış, ABD müdahalesi ile ülke içi denetimi kaybeden merkezi yönetim, Kuzey Irak'ın özerklik ilanı karşısında federalizme doğru evrilmek zorunda kalmıştır.

Aynı macerayı Türkiye'ye yaşatmak için tetikte bekleyen iç ve dış güçlerin olduğu biliniyor. Türkiye'nin zayıf bir anını kollayan bu güçler, fırsatını bulduklarında Sevr'i güncelleyerek emellerine ulaşmaya çalışacaklarına şüphe yok. Kötü yönetim, adaletsizlik, ekonomik çöküş bu güçler için en kullanışlı ayrıştırma, çatıştırma, devlet bağını zayıflatma araçlarının başında gelmektedir. Bu asırlık tehdide karşı devletin güçlü, toplumun bir ve bütün, yönetimin adil, ekonominin iyi olması gerekir. Aksi takdirde başkalarına kader olanın bir gün bizim de kapımızı çalması mukadder olur.

Şu sıralar terörün biraz azalması kimseyi yanıltmamalıdır. Terörle mücadelede önemli adımlar atıldığı, kararlılık gösterildiği doğru. Lakin diğer taraftan Öcalan'la görüşmelerin sürmesi, bölge oylarının alınması için yapılan hamleler bu mücadeleye gölge düşürmekte, örgütün geleceğe dair umutlarını canlı tutmaktadır. Daha önemlisi, terörün azalmasının onunla mücadele mevkiinde olanları yanıltmasıdır. Terör, verilen mücadeleden çok başka sebeplerle azalmıştır. PKK, Suriye'de devletimsi bir yapı kurmuş, bu yapıyı yaşatmak ve uluslararası meşruiyet kazanmak için bilinçli olarak terör eylemlerini azaltmıştır. Örgütün menfaati, eylem yaparak Türkiye'nin üzerine gelmesini sağlamak değil, şimdilik kurduğu yapıyı yerleştirmek, uluslararası topluma kabul ettirmek için eylem yapmaktan kaçınmaktır. Onun için Türkiye içinde eylem yapmayı -zorunlu haller dışında- bırakmıştır. Kuzey Suriye yapılanmasına meşruiyet kazandırdıktan sora yönünü Türkiye'ye çevireceğine şüphe olmamalıdır.

Millet olamamış toplumlar, etnik, dini temeller üzerinden bölünürler. Bu bölünük yapı ortak dil, ortak kültür, adaletli yönetim ve refah devleti ile aşılır. Bu kriz ve kötü yönetimin ülke için yarattığı tehlikelerden biri budur.Ekonomik kriz,adaletsizlik, rüşvet, yolsuzluk, otoriterleşme sürdükçe savrulmalar, kopmalar,ayrışmalar çoğalır.Onun için çok geç olmadan her alanda tahrip edilen devletin onarılması,vatandaşla devlet arasındaki bağın güçlendirilmesi, bu kötü yönetimin değiştirilmesi gerekir.