Başbuğ’a sorarlar,
“Milliyetçi kime denir, ülkücü kime denir?”
Cevap,
“Milliyetçi, milletini sevene, onun geleceği için çalışana,
Ülkücü ise, milleti için ölebilene” denir…
Üç kıtada ayak izi olanlara denir,
Sıkıştığında, yardımına mutlaka bir ülküdaşının geleceğine inananlara,
Ve o anda yanı başında bulduğuyla bir ömür gönül sevdası sürdürenlere, denir…
Bir başka zaviyeden,
İman ateşi sönmeye başladığında milletin içten içe ihtiyaç duyduklarına,
Cihan hakimiyeti için kalbi bir inanışla sorumluluk duyanlara,
Bunu çok güçlü bir tarihi diriliş hamlesiyle başarmak için çalışanlara,
Diriliş anahtarının, milli genlerimizde saklı olduğuna inananlara, denir…
Dahası,
Kurtuluş Savaşını verenlerin ve akabinde,
Cumhuriyeti kuranların zamane ülkücüleri olduğunu görebilenlere,
Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişmeyenlere,
Birlikteliğin her daim yeni bir başlangıcın motoru olacağına,
Birliği sürdürmenin devamlılık için şart olduğunu kabul edenlere, denir…
Hakeza,
Birbirimizi sevmezsek, Türkiye’de ve dünyada yalnızlığa mahkum olacağımızı bilenlere,
Adaletin olmadığı yerde mülkün olamayacağını hıfz edebilenlere,
Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur özdeyişinin derin manasını bilenlere,
Ruhsuz bedenin ceset olacağına, bedensiz ruhun da kılıçsız kalacağına inananlara denir…
Hülasa,
Dünyalığını kaybetme korkusuyla dini istismar etmeyenlere,
Ülkesinin, ülküsünün ve milletinin atisini kıyamete kadar düşünenlere,
Sadece Allah’a biat ve Ülküsüne sadakat gösterip, gerisini yaratana havale edenlere,
Ülküdaşının kalbini kırdığında kalbi acıyanlara,
Kararını verirken o Hayır dedi, bu Evet dediğe bakmayanlara,
Vatanım Türkiye, dilim Türkçe, bayrağım ay-yıldız, milletimin adı Türk’tür diyenlere,
Vicdanının sesiyle, Hakkımızda Hayırlı olan Hayr olsun niyazında olanlara, denir…