Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Gündoğan, ekonominin sermaye grupları ile vatandaş arasındaki uçurumun nasıl açıldığını anlatan bir yazı kaleme aldı. 

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon rakamlarına göre belirlenen işçi, memur, emekliler ile dul ve yetimlerin maaşlarının giderek düşmesine rağmen sermaye sahiplerinin cebine giden bazı muafiyetler, vergi afları, KKM’ler (Kur Korumalı Mevduat hesapları) ve kurdaki yükselişlerin sermayenin lehine olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gündoğan, "Devlet kimi koruyor? Ücretliyi mi, sermayeyi mi?" diye sordu.

İşte Prof. Dr. Gündoğan'ın "TÜİK Sermaye Transferine Kitlesel Rıza Üretimi Yapıyor!!" başlıklı yazısı...

Ülkemizde ücret artışları kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı enflasyon oranına göre yapılıyor.

Ülkemizde ücret artışları TÜİK’in açıkladığı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) enflasyon rakamlarına göre yapılıyor. Bu rakamlara göre de işçi memur olmak üzere ücretlilerin, emeklilerin dul ve yetimlerin maaşlarına zam yapılıyor. Okuyucularımızın ise anlatacağım önemli konuyu daha iyi anlayım kavrayabilmeleri için grafik üzerinden anlatmaya başlayayım;

Bu grafikte mavi ve kırmızı olmak üzere iki renk görüyorsunuz…

Mavi çizgi seri, ‘Üretici Fiyat Endeksi’ni (ÜFE),

Kırmızı çizgi seri, ‘Tüketici Fiyat Endeksi’ni (TÜFE) gösteriyor.

Bu grafiğe göre 2006 Ocak ayı 100 olacak şekilde hesapladığımızda, 17 yılda ÜFE 20 katına çıkarken TÜFE 12 katına çıkmış! Yani maliyetler fiyatlardan çok daha fazla artmış. Halbuki 2021’e kadar ikisi yapışık gidiyordu. 2021’den sonra ÜFE çok daha hızlı yükselmiş. Tabi, bu aradaki fark, TÜİK’in enflasyon hesabının payıdır.

Peki, TÜİK’in bu hesabı bizler için ne manaya geliyor?!

Biliyorsunuz ki ülkemizde ücret artışları TÜFE enflasyonuna göre yapılıyor. TÜİK’in açıkladığı TÜFE rakamlarına göre ücretlilerin, emeklilerin dul ve yetimlerin maaşlarına zam yapılıyor. Ancak TÜİK’in açıkladığı bu enflasyon rakamları sayesinde ücretlinin maaşı, yeterince artmıyor. ÜFE hesabına bakarak diyebiliriz ki, TÜİK’in yaptığı hesap sayesinde ücretlinin maaşının yarısı çalınmış durumdadır!

Peki öyleyse devlet kimi koruyor? Ücretliyi mi, sermayeyi mi?

Çeşitli muafiyetler, vergi afları, KKM’ler (Kur Korumalı Mevduat hesapları) ve kurdaki yükselişler hep sermayenin lehine olan işlemlerdir. Aslında bu şekilde ücretliler sermayeyi sübvanse etmiş oluyor. TÜİK açıkladığı TÜFE/ÜFE rakamlarıyla bunun zeminini oluşturuyor. Sonuçta ise ezilenler ücretliler oluyor. Alım güçleri yarı yarıya düşmüş oluyor. Düzen ise vahşi rantiyeci düzenine dönüşmüş oluyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’miz, uzun bir süre daha yüksek enflasyonla yaşamaya devam edecek. Önümüzdeki süreçte en rasyonel beklenti, bu iki serinin yani ÜFE ile TÜFE’nin buluşmasını beklemek olur.

Şimdi, idarenin cevaplaması gereken en esas soru şudur.

Bu arada oluşan maliyetleri kim ödeyecek?

Vatandaşlar mı ödeyecek yoksa sermaye mi ödeyecek?

Halihazırda ise, enflasyondan çok daha düşük maaş artışları yapılarak, maliyetler ücretlilere ödettiriliyor. Halbuki, mevcut enflasyonla ciddi kâr artışlarını ise sermaye yapıyor. Bu maliyetlerin de sermayeye ödettirilmesi gerekiyor. Bu da ancak ücretlilerin maaşlarına yapılacak yüksek zamlarla gerçekleştirilebilir.

Aslında bu iki sorunun cevabı, ülkenin sadece ekonomik geleceğini değil siyasi geleceğini de şekillendirecektir.

Özetlersek;

Bu seyir gösterilerek “fedakar sermayemiz” diye yorum yapılsın isteniyor. Fakat, şirket kârlarının rekor kırdığı bir dönemdeyiz.

Peki, bu nasıl olabilir?

Şirketler maliyetlerini fiyatlara yansıtmıyorlar mı?

İşte oyun tam bu noktada başlıyor…

Yeterince yansıtmıyorlar. Çünkü, idare onlara kayıplarını farklı yollarla karşılayacak imkânlar sunuyor. Muafiyetler, indirimler, KKM, kur artışları, ucuz krediler, finansal enstrümanlar vs. vs. Bu şekilde seçilmiş küçük bir azınlık korunurken, büyük bir azınlık olan ücretliler, emeli dul ve yetimler ezilmiş oluyor.

Aynı grafikte dikkat çekici olan ise; bize en hafif ifadesi ile göstere göstere eksik hesaplanan TÜFE’yi gösteriyor. Ve farkın sermayeye aktarıldığını göstere göstere teyit ediyor. Sermaye transferinin sürdüğünü ispatlıyor. Tabii aynı zamanda da büyük bir kitlenin ezilerek yönetimini de kolaylaştırılmış oluyor. Ve bu şekilde ileride olası “kitlesel rıza alımı” kolaylaştırılmış oluyor!

Maliyetleri vatandaşların mı yoksa sermayenin mi ödeyeceği sorusu/sorunu ülkenin sadece ekonomik geleceğini değil siyasi geleceğini de şekillendireceği de asla göz ardı edilmemelidir!!

Olaylar arasındaki ilişkiyi doğru bir şekilde keşfetmek ve tesis edebilmek büyük bir kabiliyettir.

Bu kabiliyet mantıktır ve çok büyük getirileri olur.

Genellikle; “Allah Yusuf (AS)’a rüya yorumunu öğretti” diye ifade edilen şey tam da bu kabiliyettir. Yusuf Suresi 6. ayetinde ise yüce Allah Yusuf’a olaylar (ehadis/hadiseler) arasındaki ilişkiyi, bağlantıyı, birbirlerine giden yolu (tevili) öğrettiğini ifade eder.

Günümüzde de böyle kabiliyetlerin değerlendirilmesi bizlerin/ülkemizin çok kıymetli sonuçlara ulaşmasına vesile olur.

Demek ki olayları tek başına değerlendirmemek gerekiyor! Önümüzde birçok olaylar oluyor. Bunların arasındaki ilişkiyi doğru tespit ve tesis etmek, bizleri ve ülkemizi felaha/kurtuluşa ulaştırır.

Tıpkı, Yusuf (AS) döneminde olduğu gibi…