Demokrat Parti 1946 yılında kurulduğunda, kendisini iktidara taşıyan slogan “Yeter söz milletindir” idi.
Seçime katıldığı ikinci seçimde iktidar oldu. Peki söz gerçekten milletin olmuş muydu?
Tabi ki hayır.
Çünkü Demokrat Parti’nin kuruluşunda bir ABD etkisi vardı. Ve iktidarında da söz hakkı önce kendisini iktidara getirenlerde olacaktı. Taaa ki ABD ekseninden çıkıncaya, kullanım ömrü bitinceye kadar, ülkemizde hükmü devam edecekti.
“Bir elinde Bayrakkkk , bir elinde kurannn, geliyor hazreti Süleyman”
Bir belgeselde izlemiştim, Türkiye’de iktidar olan Adalet Partisinin başbakanı Süleyman Demirel, Anadolu’da bir mitinginde Anadolu halkına bayrakla, Kur’an’la takdim ediliyordu.
Halbuki Demirel Su İşleri Müdürlüğü sırasında bürokraside “Morrison Süleyman” lakabıyla tanınırdı. Ama diğer bir algı takdimi ise “Çoban Sülü” idi. Çünkü 1960’lı yıllarda Türk vatandaşlarının yüzde 75’i kırsal kesimde yani köylerde yaşardı.
Demirel’in topluma takdim ediliş algısı ile gerçeği birbiriyle tezat teşkil etmekteydi aslında.
Yani ülkemizde uzun yıllar iktidarda kalan Demirel’in Adalet Partisi üstü ile altı birbirine zıt kesimlerden oluşurdu.
1980’den sonra kurulan ve ülkemizde iktidar olan partiler, 12 Eylül darbecilerinin ABD ekseninde oluşundan dolayı olacak, ABD’nin ülkemizde kurdurduğu partilerdir.
ABD’nin ülkemizde kurdurduğu partilerin kuruluş hikayeleri açık medya bilgilerinde var.
Anavatan Partisi’nin, zamanın ABD dışişleri bakanı Aleksandr Hage’nin, Kenan Evren’den kabul edilmesi ricası ile kurulduğunu, başkanı Turgut Özal’ın tüm iktidarı boyunca ABD çıkarlarına çalıştığını toplum olarak hep beraber yaşadık gördük.
Anavatan Partisi seçmeni ile Anavatan Partisi’nin üst yönetimi arasında dünyaya bakış açısından, ciddi bir ayrılık görüşmüştü ve bu ayrılma 1990’da kırılmalara ve partinin devre dışına yavaş yavaş itilmesiyle son buldu.
Ülkemizi 20 yıldır yöneten Ak Parti’nin kuruluş hikayesi açık bilgi mecralarında var. Hem de kurucularının anlatımlarıyla. Bizim değinmek istediğimiz Ak Partinin üst yönetimi ile seçmeninin arasındaki çelişkiler.
Din eksenli, dindar insanların özgürleşme isteği, yolsuzluk, fakirlik ve PKK’nın (ABD’nin) Kürtleri sömürmesi temel ilkeleriydi.
Bu siyaset Türkiye’nin tamamını kapsayamadığından Ak Parti üst yöneticileri, Diyarbakır’da başka, Trabzon’da başka, Bursa’da başka, Edirne’de başka söylemle toplumun karşısına çıkmak zorundaydı ve öylede yaptı.
Doğrusu, Ak Parti başkanı tiyatral yetenekleri ile Türk milletini uyutmayı, aldatmayı başardı.
Toplumumuzun önemli bir kısmını da aldatmayı başarmaya devam ediyor.
Yapılanı anlayanlar için bir zübük siyaseti olan bu davranış şekli ülkemizde taraftar bulmaya devam ediyor.
Yani bir yanda PKK kurucusu, Türk milletinin can düşmanı Abdullah Öcalan’la iş tutup, diğer yanda Türk milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan Devlet Bahçeli ile “Ortağım1 diyebiliyor.
Bugün İYİ Parti’nin kuruluş yıldönümü toplantısında Meral Akşener’in Konuşmasında Alparslan Türkeş ‘e atıf yapması ve perdede Türkeş’in görüntüsünün yansıtılması. Ve de İYİ Parti’deki samimi Türk milliyetçisi arkadaşların da sadece bu görüntüyü paylaşması, İYİ Parti’deki üst yönetim ile taban arasındaki çelişkiyi göstermektedir.
İYİ Parti başkanı Meral Akşener tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılmaya çalışılan Alparslan Türkeş aşağıda bir kısmını sayacağımız eylem ve söylemleri yapan İYİ Parti ile nasıl bir düşünce birliğinde olabilirdi.
Yoksa İYİ Partili üst yöneticilere “Ne mozaiği ulan” diye çıkışır mıydı?
-Soros yetkilisi olduğu idda edilen Hasan Seymen’in illa genel başkan yardımcılığında ısrar edilmesi.
-Abdullah Öcalan güzellemecisi Salim Ensarioğlu’nun genel başkan yardımcılığı koltuğunda oturması.
-FETÖ’cü iddiaları ayyuka çıkan , İstanbul il başkanının, Meral hanım nezdinde savunulması.
-LGBT, Leyla Zana, Abdullah Öcalan, Fetullah Gülen savunucusu bir hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısının olması.
-HDPPKK eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’a Meral Hanım tarafından evinde kahvaltı randevusunun verilmesi.
-HDPPKK ile anayasa taslağı hazırlanması.
-HDPKK eş başkanı Pervin Buldan ile aynı karede anılmaya itiraz edilmemesi.
Tabii ilk etapta aklımıza gelenler bunlar. Bilemediklerimizin de olduğunu zannediyorum.
Yazının başında bahsettiğimiz partiler de ülkemizde iktidar oldular.
Onlar aslında bir sistemin partileriydi.
Hep sistemin elemanlarını iktidara getirdiler.
Demokrat Parti zamanında, Osman Bölükbaşı, Fevzi Çakmak, Adalet Partisi zamanında, Ferruh Bozbeyli, Sadettin Bilgiç. 70’li yıllardan sonra Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu.
Hiçbiri ülkemizde iktidar olamadı, çünkü hiçbiri sistemin adamı değildi, partileri de sistemin partisi değildi.
Sistemin adamı ve sistemin partisi olmayıp İktidar olan bir istisna Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk’ün partisi Kuvva-i Milliye’dir. (Tabii bu günkü CHP ile hiçbir alakası yoktur)
Ülkemizin sistem insanlarına ve dış etkiye hizmet edecek partilere ihtiyacı yok.
Bir istisnaya ihtiyacı var.
Ben Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisiyim diyen, yolunda yalpalamayan, Türk milletinin değerlerini şahsi çıkarlarına alet etmeyen, gerçek vatan evlatlarının kurduğu Zafer Partisi işte o istisnadır.
Üstü de birdir, altı da birdir.
Hakkari’de ne diyorsa, Edirne Meriç’de de onu söylemektedir.
İncelenmeye değerdir.
Türk milletinin hizmeti için yola çıkmıştır…