New York Federal Mahkemesi Trump'ın göçmenlerle ilgili aldığı kararı askıya aldı. Bilindiği gibi Trump, 7 ülke vatandaşının ülkeye alınmaması istikametinde bir karar almıştı. Mahkeme bu karara dur diyerek, ABD başkanlık sisteminin -hukukla- nasıl frenlendiğini ortaya koydu.
Bir kaç ay önce Can Dündar'ın avukatlarının müracaatı üzerine Anayasa Mahkemesi -adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine- dair karar almış,bu karar hem Sn Cumhurbaşkanı tarafından hem de yandaş medya tarafından ağır eleştirilerle karşılanmıştı. Hatta Cumhurbaşkanı bu karara saygı duymadığını ifade etmişti. O karar ve tepkilerden sonra AYM hiç bir müracaatta benzer bir karar veremedi.
Bir sistemin demokratikliği,çağın ruhuna uygunluğu işte böyle denetlenebilir olması ile ölçülür. Başkanlık bir keyfi karar alma ve her türlü hukuki denetimden azade olma düzeni değildir. Bir sistem ne kadar denetlenebiliyor, ne kadar şeffaf olabiliyorsa o kadar demokrasiye uygundur.
Önümüzdeki haftalarda referanduma götürülecek düzenleme -denetlenebilir,frenlenebilir-bir başkanlık düzeni getirebilse şahsen destekleyebilirdim. Çünkü, esas olan -diktatörleşme eğilimlerini- engellemek ve hukuku üstün kılmaktır.Buna sağlayan her siyasal sistem meşrudur,demokrasi çerçevesi içindedir.
Ancak getirilen düzen dünyada örneği görülen herhangi bir demokratik başkanlık düzenine benzememektedir.Dünkü yazımda Latin Amerika başkanlık sistemlerinden örnekler vererek, bazılarının Başkanın yetkilerini bir başbakan veya kabine başkanı ile kırptıklarını,bazılarının yasama organına yürütmeyi denetleme yetkisi verdiklerini ama hepsinin Yargı bağımsızlığını teminat altına aldıklarını söylemiştim. Mevcut sistemde bunların hiç biri yok. Başkan, hiç bir güç tarafından denetlenemeyen,sorgulanamayan,tartışılamayan hatta eleştirilemeyen bir güç haline getiriliyor. Meclisin yürütmeyi denetleyecek hiç bir yetkisi yok. Yüksek bürokrasideki atamalar da da başkanın tek bir şeriki yok. Halbuki bir çok Başkanlık Sisteminde yüksek bürokrasiye atamalar meclis veya senatonun denetiminden geçiyor. Başkan ancak senatonun kabul ettiği bürokrat veya yüksek yargıçları atayabiliyor.
Bu kadar yetkiye sahip bir başkan hangi ruh haline sahip olursa olsun diktatörleşmekten kurtulamaz. Bu sistemin, tercihini demokrasiden yana kullanan ülkelerde bir benzeri yok. Ama tek adam yöntemiyle yönetilen ülkelerde çok sayıda benzerini göstermek mümkün. Mesela, zulüm düzeni diye halkını kurtarmak için(!?) müdahale ettiğimiz Suriye'de Cumhurbaşkanına verilen yetkiler tıpkı mevcut düzenlemedeki gibi. Keza,geçmişte Saddam'ın Irak'ı ile Kaddafi'nin Libya'sı da benzer bir sistemle yönetiliyordu. İkisinin de hem dış müdahale, hem de halkın biriken öfkesi sonucu ne hale geldiği görüldü.
İhtiyaç olunca tıkanmaları bertaraf etmek için yeni düzenlemeler yapmak demokrasinin bir gereğidir. Ancak demokrasi denetimsiz,hesap vermekten azade müesseseler kabul etmez. Gücü kişiler üzerinde teksif etmek yerine, kurumlar arasına paylaştırır. Çünkü, bir devletin kurumları güçlü olursa ayakta kalır,kişiye odaklı sistemler kurumlaşamamış,kağıttan sistemlerdir. Ömürleri, akibetleri kişilerin akibetine bağlıdır. Gücü elinde bulunduranlar gidince sistem de biter.
Türkiye uzun devlet tecrübesine sahip bir ülke. Siyasal birikimi padişahla kulları şeklindeki bir yöneten yönetilen münasebetine müsait değil. Bu sistem vatandaşı Başkan karşısında tebalaştıran,Ortadoğu'da Arabistan'da,Irak'da,Suriye'de örneklerini gördüğümüz bir sistem.
Siyasal İslamcılar yıllarca tek parti sistemini eleştirerek taraftar toplamaya çalıştı. Şimdi eleştirdikleri sistemden daha beterini kendileri inşa etmeye çalışıyorlar.Cumhuriyet kurulduğunda devlet savaştan çıkmış,rejim değiştirmişti. Yapılan bazı şeyler için mazeretleri vardı. Üstelik yapılan düzenlemelerin çoğu tanzimatla başlayan değişimin bir sonucuydu. Tarihi akış onları yeni bir sisteme mecbur etmişti. Bugün öyle bir ihtiyaç yok. Üstelik 2010 referandumundan beri Türkiye fiili olarak başkanlık sistemi ile yönetiliyor.Nitekim Bahçeli'de fiili durumu hukukileştirmek için destek verdiklerini söylüyor. Bugün önümüze yığılan problemlerin çoğu(Çözüm Süreci,Suriye Politikası,Ekonominin bozulması,kamplaşma,vs) bu başkanlık rejiminin sonucu. Parlamento ve hukuk devrede olsa ne çözüm süreci olur ne de Suriye politikası bu noktaya gelirdi. Kimseye illa şöyle davranın diyecek halimiz yok, ama düşünmeden,tartışmadan verilen her kararın faturasını milletin ödediğini unutmamalıyız. Son bir kaç yılda çok büyük bedeller ödedik, yeni bedeller ödememeliyiz.