Yatay çekimli adalet, pudra şekeri tadında hayat!

Abone Ol

“Biz Kıyamet gününde hassas teraziler kurarız da, hiç kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz…” (Enbiya Suresi, Ayet: 47)

Salgın bizi öylesine salıp dağıttı ki toparlayabilene ve dahi toparlanabilene aşk olsun! Hem ayrı ayrı fertler olarak siz, biz, hepimiz, hem de Bekçi ve polislerinden kaymakam ve valilerimize ve dahi silsile giderek bir vurdumduymazlık içindeyiz. Dolayısıyla çifte standart anlayış ve uygulamalar had safhada.

Bir yasak, bir kısıtlama varsa sade vatandaşlar gibi ve hatta onlardan önce mevki – makam sahipleri de uymak zorundadırlar. Oysa uygulamalarda başta iktidar olmak üzere Vali, Kaymakam ve Emniyet Müdürlerinin adilane davranmadıklarına şahit oluyoruz.

Birkaç örnek verecek olursak:

Kumluca Devlet Hastanesi Başhekimi’nin çağdışı bir uygulama ile bir hemşireyi “Beş yüz defa ben salağım” yazmakla cezalandırmasını unutmamıştık ama unutmadığımız ve unutamayacağımız başka uygulamalar da oldu, olmaya da devam ediyor.

Kırklareli Valisi sosyal medyada maskesiz paylaşım yapılmasını yasakladı. Amasya Valisi’nin aldığı kararla evlere baskın yapılıp kapı önlerindeki ayakkabılar sayıldı, kapılara vurulup içeride misafir olup olmadığı kontrol edildi.

Denizli Valisi’nin bir kebapçıyı azarlamasını da unutamayız tabii. Hele de Çerkezköy Kaymakamı’nın, denetime gittiği bir işyerindeki vatandaşa “İndir şu arka ayaklarını” diyerek hayvan muamelesi yapmasını nasıl unutabiliriz?

Hadi, virüs salgını önlenemez bir hal aldığı ve başka çare kalmadığı için böylesine tedbirlere gerek duyulduğunu var sayalım. Zaten İçişleri Bakanlığı da belirli aralıklarla “Kısıtlama tedbirlerine uymadığı için şu tarihler arasında bilmem kaç bin kişiye cezai işlem yapıldı” diye açıklamalar yapıyor. İyi, güzel. Peki de be kardeşim, taşıma kalabalıklarla “Lebaleb dolu” salonlarda yapılan AKP kongrelerine gelen kalabalıklara niye engel olunmadı, niye cezai işlem yapılmadı. Ticari faaliyet yapıp evine ekmek götürme derdinde olan dolmuşçuya, otobüsçüye fazla yolcu aldığı için ceza kesiliyor da otobüslerde göbek atarak, dans ederek, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye şarkılar söyleyerek kongre salonlarına gidenler niye görmezden gelindi? Aydın’da İl Milli Eğitim Müdürü, “İstiklal Marşı’nın yüksek sesle okunması virüsün yayılma riskini arttırır, kısık sesle okutun” diye okul müdürlerine talimat verebiliyor ama AKP kongrelerinde balık istifi toplananların bağırıp çağırmalarından kimse etkilenmiyor, virüs oradan kaçıyor, öyle mi?

“Lebaleb dolu” olduğu için övünülen Karadeniz illerindeki kongrelerden sonra nerede ise baştan sona Karadeniz illerinin kırmızıya döndüğünü görmüştük. Oralardan ders alınmadı ve kongreler devam etti. Devam ettikçe de salgının dozu arttı. En son 25 Mart günü Ankara kongresine 81 ilden otobüsler dolusu insan taşınmıştı. Kendi illerinde sokaklarda, meydanlarda ve iş yerlerinde denetim yapıp milleti azarlayan, itip kakan Valiler, Kaymakamlar kongre için tutulan otobüslere hiçbir engel çıkarmadılar. Bekçiler, polisler o otobüsleri durdurup denetim yapmadılar, kimseye ceza kesmediler.

Açıklandığına göre Ankara Kongresinde 17 bin kişi bir araya gelmiş. Salonun içi de dışı da ana baba günü. İnsanlar adeta birbirini eziyor. Mesafe mümkün değil, maskeler fora, temizlik desen mümkün değil. Nefesler birbirine karışıyor, öksürüklerden, aksırıklardan kaçma imkânı hiç yok.

Haber kanalları olup bitenleri naklen yayınladıkları için bizlerle birlikte dünyanın başka yerlerinde de görüldü, takip edildi. Eleştiriler ayyuka çıkınca da AKP Grup Başkan Vekili Cahit Özkan, özürü kabahatinden büyük deyimine örnek olacak bir açıklama yaparak, “Yatay çekim olduğu için insanlar üst üste binmiş gibi görünüyorlar. Öyle bir durum yoktu” dedi. Pes doğrusu, pes!

Hani aklımızla ve gördüklerimizle alay etmek ancak bu kadar olabilir. Cahit Özkan sonra da bir Yargıtay kararına atıfta bulunarak kararda, “Kişi kendi hayatı ve sağlığı ile ilgili en fazla dikkate değer ve en fazla tedbiri alacak noktadadır” dedi. Yani şu salgın döneminde kongreyi toplayıp binlerce insanı bir araya toplamalarında kendilerinin hiçbir kabahati yokmuş gibi sorumluluğu da kendi partililerinin üzerine atıverdi. Böylesine bir pişkinlik karşısında insan ne diyeceğini ne yazacağını şaşırıyor doğrusu! Benim nazarımda bu, kokain çektiği görüntüler yayınlanınca “Kokain değil de pudra şekeri idi” diyen AKP’li gencin ifadesinden farklı değil. Gülüyoruz işte ağlanacak halimize ve şöyle diyesi geliyor insanın: “Keşke adaletin yatay çekimi de yapılabilseydi ve hayatı pudra şekeri tadında yaşayabilseydik!..”

En son 29 Mart günü yapılan Kabine Toplantısı’ndan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgının giderek yayılması ve o gün açıklanan resmi rakamlara göre 32.500 vaka sayısına ulaşılması üzerine şu ifadeleri kullandı: “Kurallara hassasiyetle uyarsak bu cendereden kurtuluruz. Temizlik, maske ve mesafeye mutlaka dikkat etmek zorundayız!”

İyi, güzel, fevkalade… Öyle de kurallara en başta uyması gereken iktidar partisi olmasına rağmen uymadığı ortada. Her kongreden sonra kongre yapılan ilde ve o ile gelip oradan yurt sathına dağılanlar vasıtasıyla başka illerdeki vaka artışlarının sorumlusu/sorumluları kim ya da kimler?

Norveç Başbakanı Erna Solberg, kısıtlamaları ihlal ederek 13 kişi ile birlikte yemek yediği için hakkında soruşturma açılmıştı. Orada Emniyet güçleri vazifelerini yaparak böyle bir soruşturma açabiliyorlar. Bizde ise bırakın iktidar partisinden bir yetkiliye laf söylemeyi, kongreye katılmak için bütün kuralları ihlal ede ede giden vatandaşlara bile ses çıkaramıyorlar. Norveç örneğini başka Batılı ülkelerde de görüyor ve gıpta ediyoruz. Onun için diyorum ki, AB’ye alınma konusunda oyalanmamız için bu anlayış bile geçerli bir sebep olabilir!

Hiçbir risk yokmuş gibi kongre yapıp kalabalıkları toplayanlar 26 Şubat 2021’de yayınlanan Risk Haritası’nda 17 olan kırmızı il sayısının hızlı bir artışla 29 Mart 2021’de nasıl 58’e çıkıp toplam ülke nüfusunun yüzde seksenini etkilediğini düşünmek ve bu durumda kendi kusurlarını sorgulamak zorundadırlar.

Onlar sorgulamasalar da en azından arşivler yalan söylemez, sosyal medya unutturmaz ve başlarına vurmaya devam eder. Günlük vaka sayısı 32 bini geçince, kongre salonundaki “Yatay çekim” hikâyesinden kinaye ile şöyle bir paylaşıma rastlamıştım:

“Haritanın kırmızı olduğuna aldırmayın. Aslında mavi ama YATAY ÇEKİM YAPILDIĞI İÇİN KIRMIZI GÖRÜNÜYOR!”

Kim bilir, belki de her şeyi dert etmeden hayata böyle bakmamız isteniyor ama biz yine de yazımızın başına aldığımız Allah buyruğuna sığınarak İlahi Adalet’in er ya da geç tecelli edeceğine inanmaya devam edeceğiz: “Biz Kıyamet gününde hassas teraziler kurarız da, hiç kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz…” (Enbiya Suresi, Ayet: 47)