Bayramlar toplumun bireylerini ayakta tutan, millet olma bilincini canlandıran en önemli unsurlardandır. Bayramlar halkın birlik ve beraberlik duygularını pekiştirerek aile, millet olma farkındalığını artırmaktadır. Ayrıca bayramlar gelecek kuşaklara bu değerlerin en güzel şekilde taşınmasını ve onlara bu değerlerin ne kadar önemli olduğunu hissettirerek gösterilmesini sağlar.
Türklerdeki bayram geleneği Hun ve Göktürk dönemine kadar uzanmaktadır. Türk dünyasında kutlanan bayramlar; bir savaşın, bir tarihi olayın, devletlerin kuruluş ve hükümdarların tahta çıkma yıldönümlerinin kutlanmasıyla oluşmuştur. Aynı zamanda mevsimsel olaylar, dini törenler ve ailesel kutlamalar bayramlar arasında yerini almıştır.
Yaz mevsiminin başlangıcı olan, Türklerde Kızıl Güneş Bayramı (yaz gündönümü) adıyla anılan bugün birçok Türk boylarının arasında kutlanmaktadır. 21 Haziran (Yaz gündönümü) veya yaz gün dönümü en uzun gündüz, en kısa gecesi olan tarihtir. Yaz mevsimi bugün başlar. Güneş ışıklarının yengeç dönencesine yılda bir kez dik geldiği andır. Kuzey yarımkürede en uzun gündüz yaşanır ve günler kısalmaya, güney yarımkürede en kısa gündüz yaşanır ve günler uzamaya başlar.
Türklerin evren ve doğa tasarımları, bu tasarımlar sayesinde dünyayı ve çevreyi algılayışları, efsaneler sayesinde günümüze ulaşmıştır. Türklerin evren tasarımları dikotomik bir yapı üzerine kurulmuştur. Bu yapı, iki temel unsuru içermektedir. Bunlardan biri gök, diğeri ise yerdir. Türkler, çok eski dönemlerden itibaren doğada birtakım güçlerin bulunduğuna inanmış ve onları kutsallaştırmışlardır. Gök de bu önemli güçlerden biridir. Türklerin gökteki cisimleri kutsallaştırması sonucunda ise Gök Tanrı inancı ortaya çıkmıştır. Gök Tanrı inancı ve beraberinde getirdiği Güneş, Ay ve yıldız kültleri efsanelere yansımıştır. W. Bang’ın “Turkische Turfan Texte”de verdiği metin, dikotomik inancın Uygur döneminde de devam ettiğini göstermektedir:
"Bu yırtınçüda üstün tengri yaruk titir, altın yagız yir kararıg titir. Kün-tengri yaruk titir, tişi kararıg titir. Kün-tengri yaruk titir. Ay tengri kararıg titir. Oot yaruk titir, suv kararıg titir. Er yaruk titir. Tişi kararıg titir. Bu yirli-tengrili, tişili-irkekli bir gerü kavışıp kamag tınlıglı-tınsızlı, iki türlü ed togar belgürer…
Künli aylı karışu-kavışu yarıyor. Ötrü yaylı, kışlı, tört öd bolur. Tört od içinte yana ikirer öd adrılur, sekiz yangı kün bolur.” (Bang vd., “türkische Turfan Texte”, VI, satır 318 vd.) (Bang’dan akt. Türkmen, 2011: 12)[1].
“Bu kâinatta, üsteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır. Ay tanrısı karanlıktır. Ateş parlaktır. Su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır. Bu yerli-göklü, dişili-erkekli (ilkeler) kavuşursa, bütün canlı ve cansız, iki türkü varlık doğar, belirir… Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol almaktadır. Bundan ötürü, yazlı-kışlı dört mevsim olur. Dört mevsim içinde (her mevsim) yine ikişer zamana ayrılıp sekiz ‘yeni gün’ doğar. (‘yeni gün’ler Çince chieh, dört mevsimin ilk günleri, ilkbahar ve sonbahar ekinoksu (günler ve gecelerin aynı uzunlukta olduğu iki devir) ile yaz ve kış gündönümü günleridir. (en uzun gün ve en uzun gece).” (Esin, 2001: 22-23.)
Türkler’ de Kızıl güneş bayramı ile ilgili görülen en önemli rivayet Ergenekon hikâyesine bağlı olan rivayettir. Bu rivayette 21 Haziran Ergenekon’dan çıkışların başladığı ve 21 Eylül çıkışların tamamlandığı süreçtir. Bu zaman dilimi Ergenekon hikâyesinde çeşitli aşamalarla doludur. Bu bayramda bir araya gelinir. Alkış yapılır. Ok atma, ata binme gibi ulusal oyunlar oynanır.
Türk kültürüne göre, yazın gelişini müjdeleyen bu bayram, aynı zamanda insan enerjisinin en yüksek seviyeye çıktığı gündür. Bu bayramda Tanrı ve kutsal ruhlara, atalara, alkışlar ve avazlar sunulur, ağaçlar dikilir, çocuklar sevindirilir, ağaçlara çaputlar bağlanarak dileklerde bulunulur ve çeşitli eğlenceler tertiplenir.
Türk devletleri arasındaki birliği sağlamak adına bayramlarımıza sahip çıkarak kültürel ve sosyal yapımızı ayakta tutmak zaruridir. Toplumlara birlik ve beraberlik duygularını hatırlatan ve atalarımızın sahip çıkarak günümüze kadar ulaştırdığı bu kültürel yapının aynı canlılık ile geleceğe ulaştırılması oldukça önemlidir.
[1] TÜRKMEN, Fikret. (2011). “Oğuzların İdari Yapı ve Teşkilatlarında Dikotomik Özellik”. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 11/1, s. 11-14.