Dünya üzerinde yaşamın değiştiği gibi, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet, irtikap davranışları da değişiyor.
Bizler çocukken “Sülün Osman" hikayelerini dinlerdik .
Sülün Osman İstanbul Galata Köprüsünün, Galata Kulesinin ve Saat Kulesinin civarlarında dolaşır, gözüne kestirdiği avına Galata Köprüsünü veya kulesini satmaya çalışırmış, bazan da başarılı olurmuş.
İnsanların yoğun kesiştiği alanlarda ( Karaköy, Eminönü, Sirkeci ) “Bul karayı al parayı” diye iskambil kâğıdı ile el becerisine dayalı dolandırıcılık yapılırdı.
Dolandırıcılığın siyasetçilerle sürekli ilişkisi olmuştur.
Devlet yönetiminde açığa çıkabilen çok az irtikap olayı sonucu çokça istifalar, görevden almalar yaşanmıştır .
Devletin kayırması olmadan yüksek montajlı dolandırıcılık yapılamaz.
Yapılırsa ancak sokakta “Bul karayı al parayı" seviyesinde olur.
Devlet yöneticilerinde dolandırıcılarla ilişki geliştirme Amerikancı merkez sağ iktidarlarla başladı diyebiliriz.
Atatürk’lü yıllarda Başbakan İnönü’nün bir devlet kurumu bütçesinde 50 kuruşluk açık için günlerce çalıştığı, oğluna maddi imkânsızlıktan otomobil alamayacağını yazan mektubunu biliyoruz.
Demirel döneminde devletimiz bir ihracat hamlesi planlamış ve ihracat yapan firmalara vergi iadesi ödemeye karar vermiş.
Süleyman Demirel’in yeğeni, Yahya Demirel “İhracat yapıyorum” diye marangoz talaşlarını “Makine ihraç ediyorum” diye gümrükten geçiriyor ve vergi iadesi alıyor.
(Daha sonra EGE bankın içini boşaltıp devlete devretmişti, yani gene devleti dolandırmıştı )
Devleti dolandırmada o zamana kadar bulunabilen en etkili yöntem Özal zamanındada devam etmiş, sürekli “Hayali ihracat” dolandırıcılarını milletçe tanımış olduk.
İşbirlikçileri olan siyasetçiler milletin paralarını bu dolandırıcılara aktarmakla dolandırıcılığa, komisyoncu olarak katıldılar.
1970’li yılların sonu 80’li yılların başlarında “Bankerler” furyası dolandırıcılığı vardı.
Enflasyon yüksekti, banka faizleri de yüksekti, fakat bankaların iki katı faiz veren “Bankerler” vardı.
Hiç birinin bir fabrikası, işyeri veya sürdürülebilir bir işi yoktu.
Fakat çok lüks döşenmiş, birçok çalışanı olan, şık sekreterleri, genç çalışanları olan ofisleri vardı.
Vatandaşın parasını bankalardan daha rantabl işletecekler ve vatandaşa bankalardan fazla faiz vereceklerdi, kendileri de lüks içinde yaşayacaktı. Üstelik bu bankerlerin en şöhretlilerinden biri şarkıcılıktan gelme idi.
Olacak iş mi?
Oldu ve binlerce vatandaşımız dolandırıldı.
Sonra o bankerlerin siyasetçilerden ortakları olduğuna şahit olduk.
Enteresan bir dolandırıcılık vakası da Tansu Çiller zamanında yaşandı (Bu günün gözde siyasetçisi Meral Akşener’de Tansu hanımın içişleri bakanı idi)
Selçuk Parsadan adlı bir dolandırıcı, kendisini emekli bir subay olarak tanıtıp memleketin başbakanı Tansu Çiller’i arar, ve bir dernek kurduklarını, Tansu hanımın partisi lehine seçimlerde çalışma yapacaklarını söyler ve bu günün yaklaşık 1 milyon TL sini ister .
Tansu Çiller de milletin kendisine emanet ettiği “Örtülü ödenek” den parayı öder.
Sonra bir bakılır ki ne kurulmuş bir dernek vardır, nede vakıf.
Sadece Selçuk Parsadan.
Bir ekonomi profesörü olan Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Tansu Çiller’i dolandırmıştır.
Aslında dolandırılan Türk milleti olmuştur.
Koskoca ekonomi Profesörü dolandırılacak değil ya?
90’lı yıllarda Türkiye’de ve yurt dışında camiler ve din kullanılarak, camilerde vatandaşlardan yüksek paralar toplayıp (tabii namazdan sonra ) vatandaşlara “kar payı“ vereceklerini vaat ettiler.
Hemen hepsi kendilerine İslami bir isim bularak holding olduklarını söylediler. TV’lerde reklamları sürekli döndü.
Vatandaşlarımızın yurt dışında yıllarca çalışıp ürettiği birikimleri toplayıp dindar vatandaşlarımızı bir güzel dolandırdılar.
Anlı şanlı adı dinle anılan tüm holdingler battı. Birinin yöneticisi halen devletimizde cumhurbaşkanı yardımcılığı yapıyor.
Aynı yardımcı devletimizin dolayısı ile milletimizin en montanlı dolandırıcılık işlemi olan Türk Telekom’un Lübnan firması tarafından soyulması işinde de görevli olduğu iddiaları var.
Jet Fadıl diye bir dolandırıcı vardı.
Başladığı bir işi bitirdiği görülmedi.
Bir iş yaptı da mağduriyetin yaşanmadığı bir olayı yok.
2002’de Siirt’ten milletvekili seçildi.
Dolandırıcı milletvekili istifa ettirildi, seçim yenilendi, şimdiki cumhurbaşkanımız milletvekili seçilebildi.
Çiftlik Bank diye bir dolandırıcılık şirketini bir çocuk kurdu, yanına birkaç dinci sanatçı aldı dualarla TV’lere poz verdiler. 80 bin kişiyi dolandırmış.
Reza Zarrap diye bir dolandırıcı neredeyse devletimizi, tüm devlet yöneticilerimizi etkisi altına almıştı.
Zamanın içişleri Bakanı “Kendimi onun menfaati için arabaların önüne atarım” demişti .
Devlet bakanı şimdiki Lahey büyükelçisine çikolata kutusunda ve bavulda, zamanın Halkbank genel müdürüne ayakkabı kutularında milyonlarca dolar aktardığı görüntülenmişti.
Zamanın ekonomi bakanına 700 bin dolarlık saat (7 trilyon TL) hediye etmişti.
Dolandırıcı İranlı çocuk için aynı gün sabah kanun değişti, öğlen hakim değişti, akşam tahliye oldu.
Millet olarak dolandırıcının devletimiz katındaki gücünü hayretle, ibretle şaşkınlıkla izledik.
Ak Partili Kastamonu belediyesinde kaynakçı olarak çalışan bir genç, bir anda Ak Parti Genel Merkezinde göreve başladı ve 3 milyon TL’lik bir araçta gramı 200 dolar olan kokain çekerken görüntülendi.
Son kripto para dolandırıcılığının 390 bin kişiyi etkilediği ve toplamda dolandırılan paranın 2 milyar dolar olduğu iddia ediliyor. (Türkiye bir yılda 30 milyar dolar enerji ödemesi yapıyor. Bahse konu dolandırıcılık Türkiye’nin yıllık enerji ihtiyacının 15 de 1’i )
Dolandırıcı şirketin sahibinin 27 yaşında bir genç olduğu görüldü ama arka planına da bakmak lazım.
Dolandırıcı firmanın sahibi aslında 2 kişi biri belli diğeri ise MHP Kocaeli milletvekili Saffet Sancaklı’nın oğlu. Ve MHP milletvekili Saffet Sancaklının oğlu ile ortağı 3 gün ara ile önce Dışişleri Bakanı ile dışişleri konutunda sonra, İçişleri Bakanı ile makamında görüşüyor ve resim veriyorlar.
Bir önceki paragrafta adı geçen Kastamonulu gencin de İçişleri Bakanı ile resimleri servis edildi.
Siyaset izin vermeden kimse 2 milyar dolarlık soygun yapamaz.
130 milyar dolar olan toplam borcumuz 20 yılda 450 milyar dolara çıkmış.
300 yıldır sürekli dolandırılıyoruz.
En azından kendi kendimize kafamızdan bir hesap yapalım.