Kim kazandı, kim kazanmadı tartışmaları arasında gerçek gündem kaynayıp gidiyor. Esas konuşulması gereken bundan sonra ne olacağıdır.24 Haziran'da Türkiye yeni bir yönetim,yahut yeni bir Cumhurbaşkanı seçmedi, yeni bir rejim seçti. Bir defa seçileni 5 yıl boyunca şartlar ne kadar değişirse değişsin iktidardan indirmek mümkün olmayacak. Dünyanın en kötü, en beceriksiz yönetimi de olsa meclisin yapabileceği çok fazla şey yok.
Zaten üzerinde kafa patlatılması gereken de bu. Türkiye'nin böyle bir değişime ihtiyacı yoktu. CB sistemi ile siyasi yapı güçlendirilmedi tam tersine tek bir kişi bütün bir siyasi yapının karşısında devasa,dizginlenemez bir güce kavuşturuldu. Hukuk devletinde her makamın dizgini hukuktur. Kimse yasaların çizdiği sınırlar dışına çıkamaz. Ne yazık ki, CB makamı için herhangi bir denetim mekanizması ön görülmemiş;sonsuz yetki ve sıfır sorumluluk.
Böyle bir yetkilendirme dünyanın hiç bir demokrasisinde mevcut değil. Kendi tarihi, kadim değerlerimiz de böyle bir denetimsizliğe izin vermez. Denetimsiz her sistem ve kurum yozlaşmaya açıktır. Denetim yozlaşmayı,sömürüyü,beceriksizliği önleyen yegane mekanizmadır. Hukuk devletinde hiç bir yetki kişinin ahlak anlayışına havale edilemez.Ahlakın sınırsız güç karşısında nasıl ezilip gittiği,nasıl etkisiz kaldığı İslam tarihinde yaşanan bir çok örnekle gösterilebilir. Gücün baştan çıkarıcılığı, ancak ondan daha güçlü bir adalet mekanizmasıyla önlenebilir.
Ahlak- güç ilişkisinin eşsiz örneklerinden biri Emevi Halifesi Abdülmelik'in yaşadığı dönüşümdür. Halife olmadan zahit,abit,dindar bir kişilik olarak bilinen Abdulmelik, bu hasletlerinden dolayı kendisine "mescidin güvercini" lakabı uygun görülmüştü. Gününü mescitte geçiren Abdülmelik, Medine valiliği sırasında o kadar büyük bir şöhrete kavuşmuştu ki,Medine Fukahası arasında ismi sayılan,görüşlerine başvurulan kişilerden biri olmuştu. Kendisine babasının öldüğü halife olduğu haber verildiğinde Kuran okumakta olan Abdülmelik,Kuran'ı kapatarak şöyle diyecekti: "Bu seninle son ahdimiz yani son görüşmemizdir."
Gerçekten de öyle oldu. Halife olur olmaz Kuranı kapatarak kendi gücünü pekiştirme ve biat etmeyenleri ezme peşine düştü. Abdullah Bin Zübeyir'in üzerine Haccac'ı gönderdi.Kabe'yi mancınıklarla tahrip etti. Şamlılara hacca gitmeyi yasakladı,Irak'ta Enes Bin Malik gibi peygamber hizmetinde bulunmuş sahabelere işkence yapılmasına göz yumdu. İlk defa olarak halifelerin huzurunda konuşulmasını yasakladı. Bir cuma hutbesinde söyledikleri ise geçirdiği dönüşümü ve vardığı noktayı gösteriyordu:...Ben asayiş temin edilinceye kadar kılıcımı elimden bırakmayacal,bana karşı gelenlerin başını keseceğim... Size her şeyinizi temin edeceğim,her türlü ibadetinizde serbestsiniz.Sizden istediğim tek şey,saltanatıma göz dikmemeniz,oraya gelmeyi düşünmemenizdir.(İ.S.Sırma Hilafetten saltanata Emevi dönemi,s,87)
Hukuki sınırlama olmayınca sınırsız gücü sadece kişinin ahlaki özelliklerine güvenerek kontrol etmek veya sınırlanacağını ummak doğru değildir.O güç bir müddet sonra en ahlaklı olanları bile kölesi haline getirerek peşinden koşturuyor. Bu bakımdan yeterli denetim mekanizmalarına sahip olmayan her sistem kişisel özelliklere bakmadan gücü elinde tutanları yozlaştırır. Önümüzdeki ay ve yıllarda CB sisteminin bu yönünü çok konuşacağız.