Türkiye, belki de tarihindeki en heyecanlı ve en önemli seçimlere dolu dizgin gidiyor. Seçimlerin sonuçlarını belirleyecek dinamiklerin altını çizmekte fayda var. Zira bazen en yetkin isimler dahi bu dinamikleri unutuyor, göz ardı ediyor. Seçim netice itibariyle sosyal bir olaydır ve sosyal olaylar hataları affetmez.
Yerel Seçimlerde vatandaş iddialı partilerin adaylarını dikkate alır. Yani hangi bölgeden geldiğiniz, birikiminiz, başarılarınız ancak iddialı bir partiden adaysanız ilgi çeker, sizi değerlendirilebilir kılar. Yani şahıslar ancak kazanabilecek partiden adaylarsa önemlidirler. Zaten iddialı isimler, dava adamları dışında, kazanma ihtimali güçlü olan partilerden aday olurlar. İyi Partinin en büyük yanılgısı bu. Büyük şehirlerde aldığı oylar iddialı olacak seviyede değil. Hem güçlü aday bulamayacak hem de genel seçimde aldığı oyu dahi alamayacak. Bugünden altını çizerek söylüyorum ki, hiçbir büyükşehri kazanamayacak, kazanmayı bırak iddialı dahi olamayacak. Aslında bu gerçeği en iyi Meral Hanım bilir. Bizzat yaşayarak öğrenmiştir. 2004 yerel seçimlerinde, yani 28 Şubat’ın devam ettiği yıllarda, çok popülerken, MHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. İddialı bir kampanya yürüttü. Rumeli derneklerinin hepsi sahaya indi. Güçlü bir aday buldukları için mest olan ülkücüler ellerinden geleni yaptılar. Meral Hanım bırakın MHP’nin genel seçimlerde aldığı oy oranını yakalamayı, Ahmet Vefik Alp kadar dahi oy alamadı. O tarihlerde çok seviliyor, destekleniyor olması sonucu değiştirmedi.
Vatandaşın iddialı partilerin adaylarını dikkate almasının doğal sonucu, oyların o şehirde iddialı olan iki bilemediniz üç partide toplanmasıdır. Mesela 2014 seçimlerinde, HDP İBB Başkanı adayı Sırrı Süreyya Önder partisinin %13 civarında olan oylarının sadece %4 kadarını alabildi. Geri kalan oyların %7’si Sarıgül’e %2’si Topbaş’a gitti. Önder’in iddialı bir aday olmasına ve HDP seçmenin partisine sadakatine rağmen, vatandaş, iddialı partilerin adayları etrafında toparlandı. Bu tespitimiz rekabet olan şehirlerde geçerlidir. Konya, Kayseri, Aydın, Sivas yahut Kahramanmaraş gibi farkın büyük olduğu, yani tek partinin iddialı olduğu şehirlerde muhalif seçmen toparlanma ihtiyacı hissetmez. Bu dinamiğin doğal sonucu olarak, 30 büyükşehrin bir kısmında seçimler cumhur ittifakıyla CHP arasında geçecek. Diğerlerinde kazananın kim olacağı zaten belli. Bu arada Bursa, Muğla, Eskişehir ve Balıkesir gibi büyükşehirler de sürpriz yaşanabilir. 51 kentte, Ak Parti ile MHP; CHP ya da Dem Parti yarışacak. Düzce, Uşak gibi çok az sayıda kentte İyi Parti de yarışa ortak olabilir.
Yerel seçimlerde seçmenlerin bir kısmı, özellikle iktidarı destekleyen vatandaşlar iktidara mesaj verir. Vatandaş iktidarın genel performansından memnun fakat son yıllardaki icraatlarından şikayetçisiyle, iktidara ‘’Kendini toparla.’’ der. 2019 yerel seçimlerinde, MHP’nin hem de Ak Partinin kalesi olan kentlerde, belediye başkanlıklarını kazanmasının gerçek nedeni budur. Ak Parti bu kentleri belediye hizmetleri kötü olduğu için kaybetmedi, ülke idaresindeki performansı düşük olduğu için kaybetti. Ama vatandaş mesajı en az hasarla vermek için, Ak Partiyle aynı ittifakta olan MHP’ye yöneldi. Bu tespitimize en güzel örnek 1989 seçimleridir. Bu seçimlerde ANAP, favori olmasına rağmen bütün metropolleri kaybetti. ANAP, yerel yönetimler kanunu çıkararak vatandaşı belediyecilikle tanıştırmıştı. Genel itibariyle çok başarılıydı. O kadar başarılıydı ki, seçimleri kazanan SHP güçlü aday bulamadığından birçok yerde zayıf aday göstermek zorunda kaldı. Güçlü isimler, Dalan yahut Özfatura gibi isimlerle yarışmak istemiyorlardı. Özal vatandaşın mesajının kendine olduğunu hemen anladı ve ‘’Vatandaş kantarın topuzunu kaçırdı.’’ yorumunu yaptı. Önümüzdeki üç ayda, ekonomi iyileşme eğilimine girer, işçilere ve memurlara verilen zam oranları cazip olursa Ak Parti ekonomik durum nedeniyle alacağı hasarı minimuma indirebilir. Aksi halde vatandaşın güçlü mesaj vermesi muhtemeldir.
Yerel seçimlerde vatandaşın bir kısmı iktidar partisine yönelir. Genel seçimlere uzun süre varsa yönelenlerin sayısı fazla olur. Yerel seçimler, genel seçimlerden on ay sonra yapılıyor. Yani Tayyip Bey dört yıldan uzun süre iktidarda. ‘’Seçtiğim başkan iktidarla aynı partiden olursa daha çok hizmet alırım.’’ düşüncesi bir kısım seçmeni motive eder. Muhalefet bu düşünceyi desteklememeli. Mesela Ekrem Bey, metro inşaatlarını zamanında yapamamasını iktidara bağlıyor. Haklı olabilir. Ama bu izah, iktidarın sobasına odun taşır. Vatandaş hizmete bakar. ‘’Oyumu iktidara verirsem, daha çok hizmet alırım.’’ diye düşünür. Kim ‘’Madem Ekrem Bey engellendiği için ben yeterli hizmeti alamıyorum, oyumu iktidarın adayına vereyim daha çok hizmet alayım.’’ diye düşünen vatandaşları suçlayabilir? CHP’li başkanlar yaptıklarını anlatmalı, hizmetlerini ön plana çıkarmalı; yapamadıklarını ya da neyi neden yapamadıklarını değil.
Yerel seçimlerin en önemli dinamiği vatandaşın memnuniyetidir. Vatandaş memnunsa oy verir. Bunun aksi, 1989 seçimleri gibi, çok istisnaidir. Maalesef vatandaşımızın memnuniyet eşiği çok düşük. Çöpler düzenli toplanıyorsa, sokaklar ve parklar temizse, deniz kokmuyorsa, sular akıyorsa ve vatandaş belediyeye gittiğinde güler yüz görüyorsa, mevcut başkana oy verir. Eğer küçük bir kentten ya da ilçeden bahsediyorsak başkanın düğünlere, nişanlara ve cenazelere iştiraki de mühimdir. Belediyelerimizin bütçelerine göre hizmet alanları çok sınırlı. Başarısız olmaları için özel gayret göstermeleri lazım. Yazımızın konusu olmamakla birlikte ülkemizin yerel yönetimde devrime, gerçek bir devrime ihtiyacı var. Başkanlar tartıya hizmetleriyle çıkacaklar. Vatandaş başkandan memnunsa oy verir, değilse değiştirir. Yani görevdeki başkanlar yarışa bir adım önde başlıyorlar. Bunun bir istisnası başkanın uzun süredir görevde olmasıdır. Vatandaş, büyük hizmetler yapsa bile, uzun süre aynı insanla muhatap olmaktan yorulur. Yenilik ister, değişiklik arzular. Geçen seçimlerde, Muğla belediye başkanı, seçimleri, bu yorgunluk nedeniyle çok oy kaybederek kıl payı farkla kazanabildi. Tayyip Beyin, Kadir ve Melih Beyleri değiştirmek istemesinin de sebeplerinden biri bu yorgunluğu tespit etmiş olmasıdır. Ak Partinin üç dönem kuralının gerekçelerinden biri, uzun süre aynı görevi yapanlarda meydana gelen körlükse diğer nedeni seçmenin değişiklik istemesidir. Bu seçimlerde aday gösterilirse Büyükerşen’in en büyük sıkıntısı bu yorgunluk olacak.
Ülkemizin özel durumu gereği, teröre karşı alınan tavır, tüm seçimlerde seçmen davranışını belirleyen başlıca kriterlerdendir. Geçen seçimlerde cumhur ittifakı ‘’milli beka’’ söylemiyle bu konuyu işlese de çok başarılı olamadı. Bu seçimlerde Ekrem Bey, Mansur Bey rahatlıkla bu konuyu gündeme getirebilir, ‘’Nasıl tehdit olduk?’’ diye sorabilirlerdi. Fakat CHP’nin bir davranışı bu olanağı sonlandırdı. 12 şehidimizle ilgili bildiriye imza atmamasını CHP izah edemez. Ne derse desin vatandaşı ikna edemez. Bildiriyi hazırlayan ve gündeme getiren İyi Parti. İçinde partizanca bir ifade yok. Metni bütün partiler imzalarken sadece Dem Parti ile CHP’nin imzalamaması, CHP için handikap olacak. CHP bu nedenle diğer dinamiklerden bağımsız olarak oy kaybedecek. Bu tavrını seçime kadar sürdürürse oy kaybı artarak, seçimin kaybı anlamına gelebilir.