Yıl kaç bilmiyorum ama 9 veya 10 yaşlarında bir çocuğum, Türkiye'de Sivas'ta köyde yaşıyorum.
Köye gelen misafirlerin konakladığı, akşamları köyün muhtarı, azaları, imamı, öğretmeni, yaşlıları, ileri gelenlerin oturup, sabahlara kadar sohbet ettikleri büyük oda yani KÖY ODASI.
Bir kış akşamı, 3 erişkin kişi yanlarında bir genç ile birlikte köye misafir gelirler.
Yalnız genç o günlere göre çok farklı giyim kuşam, saç kesimi, jöle, hal ve davranışı ile dikkatleri üzerine çekiyor.
Biraz hasbıhal ettikten sonra niçin geldikleri anlaşılıyor.
Anlaşılıyor da muhtar ve imam taraftar değiller.
Muhtarın oğulları, köyün delikanlıları hiç oturmuyorlar sürekli ayaktalar.
Zıpkın, tığ gibi delikanlılar, büyüklerine saygılı, örf, adet, törenlerini bilen, okuyan, hür, özgür, idealist gençler.
Büyüklerinin bir işareti ile her şeyi anlayan saygıda kusur etmeyenler.
Uzun hasbıhal sonrası muhtarın geliş sebeplerini sorması üzerine.
Misafirlerden jöleli, yırtık pantolonlu, oturup kalkmasını bilmeyen, şımarık gencin babası.
“Sizin köyün kızları, güzel, güzel oldukları gibi dürüst, ahlaklı, geleneklerine bağlı, eş olacak, yuva kuracak, ocağımızı tüttürecek, obamızı şenlendirecek bir gelin kız bakıyoruz onun için buradayız” diye ekler.
Güngörmüş, tecrübeli insan sarrafı olan muhtar;
Bu isteği, köylerinden kız vermemek için, nezaketen ve misafiri üzmemek düşüncesi ile;
“Bizde başlık parası var o da çok yüksek veremezsin gücün yetmez” diye, bu düşüncelerinden vazgeçirmek ister.
Misafir biraz kırılmış, ezilmiş olarak mahcup bir halde ne kadar kaç para başlık diye sorunca.
Muhtar uçuk bir rakam telaffuz eder, buna karşılık.
Misafir “nasıl olur, şu köyde, bu köyde başlık parası alıyorlar lakin çok uygun, cazip sizde ki gibi böyle astronomik yüksek değil, sanki Bağdat caddesinde ev mi? alıyoruz” diye cevap verince;
Bunun üzerine muhtar bakar ki adam ikna olmuyor ısrar ediyor.
Oturduğu minderden doğrulur;
Ve devam eder derki;
“Doğru haklı olabilirsin o köylerde başlık parası hiç yok veyahut çok az olabilir. Fakat o köylerden doğan çocuklarda senin çocuk gibi, saygısız, terbiyesiz, ahlaksız olur” der, ve ekler;
“Aha şu gördüğün el pençe duran yiğitleri de bu köyün gelinleri doğurdu” diyerek ve yiğit Anadolu'nun, katıksız, hormonsuz, saf, pırıl pırıl delikanlılarını işaret eder.
Ülkemiz böyle YİĞİTLER bekler; nerede o GELİNLER, nerede o DELİKANLILAR, beklemeden MİLLET olarak yorulduk.
Umarım en kısa zamanda umudumuzu yitirmeden ÜLKEMİZİ muasır medeniyete kavuşturacak YİĞİTLERİ ANALAR yetiştirir.