Zarrab davası münasebetiyle Türkiye’nin ABD’ye iki defa nota verdiği ortaya çıktı. Bu Zarrab’ın arkasına Türkiye Cumhuriyeti Devletini koymak anlamına geliyor. İktidar davayı Türkiye-ABD eksenine çekmeye çalışıyor. Buna konjüktör de müsait,ABD’nin PYD’ye destek olması,IŞİD tasfiye olmasına rağmen silah yardımını sürdürmesi davayı ABD/Türkiye eksenine taşımayı kolaylaştırıyor.
ABD’nin, hedefi Türkiye toprakları olan bir örgüte yardım etmesine Türkiye’nin tepki göstermesi,CB Erdoğan’ın ağır eleştiriler de bulunması doğrudur ve hakkıdır. Bu silahların bir kısmı operasyonlarda PKK militanlarının üzerinde ele geçirildi. Yani aslında bu silahlar Türkiye’ye karşı kullanılacağı bile bile verilmektedir. Bunun bırakınız müttefikliği uluslararası hukukla da bağdaşan bir yanı yoktur.
Ancak, Zarrab davasını ABD’nin bu tavrı ile izah etmek, Zarrab’ı masum, hiçbir hukuk dışı ilişkisi olmayan bir kişi olarak takdim etmek yanlıştır. 17/25 Aralık bir kumpastı,hedefi hükümeti devirmekti, lakin bu kumpas gerçek iddialara dayanan bir kumpastı,yani hırsızlık da kumpasta gerçekti. İktidara düşen kumpasla hırsızlığı ayrı ayrı değerlendirip gereğini yapmaktı. Yargı bu kadar siyasallaştırılmasa her şey tabii seyrinde devam etseydi bugün Zarrab davası bazılarının korkulu rüyası haline gelmeyecekti.
Ama asıl anlatmak istediğim bu değil, 2003 yılında Süleymaniye’de ABD güçleri 12 askerimizin başına çuval geçirmişti. O zamanda AKP iktidardaydı. Toplum bu aşağılayıcı durum karşısında infial halindeydi. Muhalefet, ABD’ye nota verilmesini istediği zaman Başbakan Erdoğan “ ne notası,müzik notası mı” diye cevaplamıştı.Askerinin şahsında bir millet aşağılanırken sesi çıkmayan AKP iktidarı şimdi Zarrab’ın akıbetinden endişe ettiği için ABD’ye iki defa nota veriyor. Bugün Zarrab davasını milli bir dava haline getirmek isteyenler,dün gerçekten milli olan bir meselede susmayı tercih etmişlerdi. Zarrab'ı başına çuval geçirilen askerlerimizden önemli hale getiren nedir?
Galiba asıl üzerinde düşünülmesi gereken budur.
İYİ PARTİ, MHP
BBP kurulduğu günlerde yaşananlar hatırlardadır. Yazıcıoğlu ve arkadaşları gittikleri her yerde saldırıya uğradılar.Ağır iftiralarla karşılaştılar.Bazı çevreler kardeşi kardeşle karşı karşıya getirmek için elinden geleni yaptı. Gönüller kırıldı,asırların tamir edemeyeceği acılar yaşandı. Ülkücü hareket kendi geleceğini yok etti,kim için? Bugün ülkücü hareketi AKP'nin stepnesi haline getirerek tasfiye edenler için. Aynı oyun bu defa MHP-İYİ parti arasında sahnelenmeye çalışılacak. Küfürden,hakaretten,iftiradan başka yeteneği olmayanlar şimdiden başladılar. Dün Apo için söylemediklerini Yazıcıoğlu için söylemişlerdi, bugün de başkaları için söyleyecekler. Umarım ki MHP/BBP ayrışması sürecinde yaşananlardan ders alınmıştır.Hiç bir parti ülkücü hareketin kendinden önemli değildir,dolayısıyla hiç biri için kavga edilmez. AKP, SP'den ayrıldı, aralarındaki rekabeti hiç bir zaman kavga noktasına getirmediler. Birbirlerini itibarsızlaştırmadılar. Sonunda AKP iktidar oldu. Ülkücü hareket iktidar olmak istiyorsa, yıllardır bu hareketin eteklerine yapışıp ne kendileri bir şey yapan ne de başkalarının bir şey yapmasına müsaade eden muhterislerin oyununa gelmemelidir.
Kavga çıkaran ülkücü değildir.