Hiç muhasebe yapmıyor, İslam etiketi taşıyan her eylemi, oluşumu, hakikatine nüfuz etmeden meşru kabul ediyoruz. Onun için mütemadiyen Hakkı batıla, doğruyu yanlışa, güzeli çirkine alet edenlerin oyununa geliyoruz. Yaşadığımız hayat, bir nevi aldanma ve aldatılmadan ibaret. Oysa toplumun geleceğini ilgilendiren konularda son derece hassas ve dikkatli olmamız gerekir. 

Bunun son örneği HAMAS’la ilgili tartışmalardır. Bazıları HAMAS’ı Kuvayı Milliye’ye benzetirken diğer bazıları terör örgütü olarak görüyor. Bu iki farklı görüş ekseninde şiddetli kalem çatışmaları yaşanıyor. Fırsat bu fırsattır diyerek –etnikçi- takıntılarını Demirci Efe ve diğer bazı çetelerin yaptıkları üzerinden Kuvayı Milliye’ye  vurarak  tatmin etmeye çalışanlar da var. Amaçları bu milletin değer verdiği ne varsa onu kirletmek, geçmişe ait bir iftihar tablosu bırakmamak. 

 HAMAS’ın ne olup olmadığından daha önemli olan –yaptıklarının, eylemlerinin- mazlum Filistin halkına ne kazandırıp ne kaybettirdiğidir. Bu tip örgüt veya yapılanmaların meşrulaşma zemini ancak bu soruya verilecek cevapla ölçülür. 

 İslamcı olmak veya öyle görünmek meşruiyet kazanmaya yeter mi?  

Bence yetmez, ama çoğu zaman tek meşrulaştırma ölçümüz bu oluyor, böyle olunca da bu patenti kullanan her yapı tarafından kolayca aldatılabiliyoruz. 

Filistindeki ABD/İsrail yapımı soykırım, HAMAS’ın bir festivale yaptığı baskınla başladı. Birçok sivil katledildi veya rehin alındı. Bu operasyon başlarda bir kahramanlık ve zafer gibi sunuldu. HAMAS göklere çıkarıldı, neredeyse İsrail’in sonunun geldiği ilan edildi. Bu, acele verilmiş hükmün hiç de doğru olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. Operasyona İsrail’in tepkisi çok sert oldu. HAMAS’ın masum sivilleri hedef aldığı bahane edilerek son 80 yılın en büyük kırımı yapıldı. Şimdiye kadar 35 bin civarında Filistinli öldürüldü, 77 bin kişi yaralandı. Bir milyonun üzerinde insan vatanından sürüldü. Ölenlerin yarıdan fazlası çocuk veya kadın. Sonu hesaplanmayan, örgüt mantığı ile gerçekleştirilen bir eylemin neticesi Gazze ve halkının imhası oldu. İsrail, bu eylemi kullanarak, uzun zamandır işgal etmeyi düşündüğü bölgeyi işgal etti. Böylece HAMAS’ın eylemi sadece  İsrail’e yaradı onun  emellerine hizmet etti. 

Bu durumda HAMAS’ın bir kurtuluş ordusu olup olmadığının çok önemi var mı? İsrail’e soykırım yapma imkanı veren bir örgüt tepeden tırnağa İslamcı olsa ne olur? Önemli olan, atılan her adımın neye sebep olabileceğini görmek, uluslararası toplum nezdinde hep meşru sınırlar içinde kalmaktır. Kuvayı Milliye kısa zamanda düzenli orduya dönüşerek bunu gerçekleştirdi, sağda solda toplanan gruplar disiplin altına alındı, fevrilik, başıbozukluk ortadan kaldırıldı. Atılan her adımın karşılığında neler olabileceği hesap edildi. Onu raptu zapt altına alanlar sokaktan değil, cephelerden gelmişlerdi. Attıkları her taşın, sıktıkları her kurşunun dönüp kendilerini vurmayacağı tecrübeye sahiptiler. Sonunda kazandılar.  

HAMAS, son eylemi ile böyle bir vizyona sahip olmadığını gösterdi. Filistin davasına hizmet edeyim derken Büyük İsrail davasına hizmet etti. Örgüt mantığı ile devlet olunamayacağını, İslamcı olmanın haklı olmaya veya meşruluk kazanmaya yetmediğini gösterdi.  Artık şunu öğrenmemiz lazım, her İslamcıyım diyen İslam’a hizmet etmiyor.