Hayatın hakikatine, sorunların gerçekliğine nazaran insanımızın bu alana kayıtsızlığının sebebi ne olabilir? Nüfusun neredeyse üçte birinin açlık sınırı, yarıdan fazlası yoksulluk sınırı altındayken kendi durumunu düşünmek ve çözüm üretmek kaygısı taşımaması nedendir? Ham hamasete dayalı günlük siyasetin ötekine laf sokma şehvetinin cazibesi mi? Yahut sorunlarının çözümünde ne yapsa boş olacağına dair kesin inancı mı? Akıl dışı davranışın kolaylığı, rasyonelliğin zorluğu mu? Kim bilir.. Ancak gerçek şu ki, dünyanın tersine ülkemizde akılcı düşünceden uzaklaşan, bilimi gözardı eden patalojik bir iklim ve sosyolojik durum var.

Son yıllarda neredeyse her yere açılan, özelleriyle birlikte iki yüze varan sayıda oldular ama dünyada ilk 500'e giren bir üniversitemiz yok. Mezunlarının 50 yıl önceki lise seviyesinde tahsil görmedikleri anlaşılan yüzbinlerce gencimiz buralardan diploma alıyorlar ve işsiz kalıyorlar. Kamuda ehliyet ve liyakat kriter olmaktan çıkalı beri her alanda bilim de değersizleşti. Eğitimsiz Anadolu insanın irfanıyla bilebileceği çok basit şeyleri dahi artık üniversite diplomalı cahiller bilemiyorlar. Ders veren hocaları ise ekranlarda iktidara yaranmak için çırpınıyor devasa çamlar deviriyor, üfürükçülük yapıyorlar.

Sonuçta bilim, bilimsel çalışmaya dayanan üretim, analitik düşünme ve aklî yorumların yerini, çığırtkanlık şarlatanlık, hurafe ve menkıbecilik alıyor. Bilime saygısızlık, bilgiden nasipsizliğe yol açıyor. Böyle olunca eğitim diploma amaçlı dönemsel bir meşgaleden ibaret kalıyor. Eğitim,bilimsiz kalınca kültür ve sanat damarlarımız tıkanıyor. Sinema, tiyatro, basılı veya görsel basın sıradanlaşıyor. Sanat değeri yüksek, eğitici öğretici bir eser çıkarılamıyor. Yeteneğin önemsendiği bir sanat anlayışı yerine siyasete sırt veren bir zihniyet bu alanı da çoraklaştırıyor, kuraklaştırıyor.

Bilimin etkin olmadığı bir iklimde akademi ilerleyemez, akılcı ve analitik düşünce tarzı gelişemez. Soran, sorgulayan yerine itaat ve biat eden bir güruh sosyal hayatı esir alır. Eğitimdeki bu eksiklik giderek ilme itaatsizliğe, sanata saygısızlığa döner. Sonunda toplum tüm kesimleriyle, sosyal kurumlarıyla, edebiyat ve sanatıyla ve nihayet siyasetiyle aynı seviyesizliğe düçar olur.

Bu memleketin kötü yönetimden kaynaklanan bir çok sorunu var. Ama en baş derdi, giderek devasızlaşan, azalmayıp aksine artan birinci meselesi seviyesizliktir, kalitesizliktir. İyi olmak, daha iyi olmak epeydir maharet sayılmıyor. Öncesinden daha hikmetli söz etmek, her meslek veya sanatta güzellikten, iyilikten yana olmak, daha iyi bir eser yapmak, daha estetik bir bina inşa etmek matah sayılmıyor. Marifet iltifata tabi olmuyor, tersine mültefitlik (yalakalık) marifet sayılıp rağbet görüyor. Sonunda sıradanlaşan sıradanlık, hamasete hamil kahramanlık, palavraya sığınan liyakatsizlik, köşe başına pusu kuran zorbalık, akılcı ahlaklı ve adil bir rekabeti yok ediyor.

Hal böyleyken, çark dönüp devran sürerken kalabalıktan ayrılmanın manası yok diye düşünenlerde istemeyerek de olsa uydum imama moduna giriyor.Toplumun sürü psikolojisine teslim olması devranın dönüşünü değiştirmeyi zorlaştırıyor. Ama değişmediğinde herkesi aynı akıbetin beklediği gerçeğini bilmek gerekiyor.

Biz akıl ahlak adalet demeye devam edelim. Umulur ki sesimiz yankılanır ve çoğalır..