Azerbaycan’ın TANAP ve TAP’ın kapasitelerini arttırılması, enerji sektöründe alınması gereken belli başlı aksiyonlardandır. Böylece Avrupa’nın ana enerji tedarikçilerinden biri haline gelinir. Hele Hazar geçişli nakil hatları gerçekleştirilirse, Azerbaycan, Avrupa açısından vaz geçilemez olur. Rusya-Ukrayna savaşı, Azerbaycan için, fırsatlar doğurdu. Savaş ne şekilde biterse bitsin, Avrupa, gelecekte, asla enerjide Rusya’ya tam bağımlı olmayacak. Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın, ambargo nedeniyle İran’ın ağırlığının azalması, Azerbaycan’ın daha bağımsız hareket etmesine imkân sağlıyor. Hareket alanını genişletiyor. Türkiye ve Azerbaycan’ın birlikte hareket etmesi, iş birliğinin sürekli artması iki devleti de güçlendiriyor. Hazar geçişli hatlar devreye alınırsa, zenginleşmeye ve refah artışına yol açar. Azerbaycan’ın temel sorunları, gelir adaletsizliği ve işsizliktir. Bu sorunlar, gelirler verimli alanlara yönlendirilerek, ekonomi doğalgaz ve petrole bağlı olmaktan kurtarılırsa çözülebilir. 2000 yılında, ihracat gelirlerinin %84’ten fazlasını petrol ve petrol ürünlerinin sağladığı Azerbaycan’da, bu durum ekonominin petrol fiyatlarına son derece bağımlı olması sonucunu doğuruyordu. 2020 senesinde petrol ve gaz toplamı, ihracatın %90’ını aştı. Bu hacmin %70’ini petrol ve %20’sini doğalgaz oluşturdu. Petrolün oranının düşmesi iyi bir gelişmeyken, petrol ve gaz toplamının %90’ı aşması ziyadesiyle olumsuzdur. Aslında Azerbaycan zengin maden rezervlerine sahiptir. Bu rezervler ilk otuz yılda yeterince değerlendirilemedi. Bunun başlıca sebepleri, madenlerin genelinin işgal edilen topraklarda olması ve petrolle, gaza öncelik verilmesiydi. Azerbaycan’ın, İkinci Karabağ Savaşında, mutlak zafer elde etmesi madenlerin işletilmesiyle ilgili handikabın aşılmasını sağladı. Madenlerin devreye alınması, ekonominin çeşitlenmesi açısından hayati derecede önemlidir.
Avrupa Birliği’nin uygulamaya başladığı INOGATE (Avrupa'ya Devletlerarası Petrol ve Doğalgaz Taşımacılığı) Programı hem mevcut hatlardaki kapasite artışlarını hem de Hazar geçişli nakliye hatlarının hayata geçirilmesini kolaylaştırmakta, bir nevi teşvik etmektedir. AB, uygulamış olduğu enerji politikası nedeniyle, birliğe nakledilen doğalgazın büyük bölümünü Rusya’dan almaktaydı. Kriz anlarında bu durumun AB’nin ekonomisini ve istikrarını bozmasından endişe edilmekteydi. AB’nin enerji güvenliğini sağlayabilmesi için, yeni enerji koridorlarına ihtiyacı vardı. Bu amaçla, Türkiye’den Yunanistan’a uzanacak ve Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi’nin ilk adımı olan doğalgaz boru hattı Kasım 2007’de hizmete açıldı. Avrupa ülkelerine büyük hacimde gaz sevk edecek olan TANAP, 2018 senesinde faaliyete geçti. 7 Milyar dolara mal olan, 1841 km uzunluğundaki hattın % 70’i SOCAR’ a, % 18’i BOTAŞ’a ve % 12’si BP’ye aittir. Bu hisse oranları dahi Türk şirketlerinin enerji sektöründe aldığı mesafeyi göstermektedir. 2020 yılında Şahdeniz’den çıkan gazı Avrupa’ya ulaştıracak olan TAP devreye alındı. Bu program, Karadeniz ile Hazar kıyısındaki ülkelerle, bahse konu edilen ülkelerin komşularının, özellikle enerji alanında birlikte çalışmalarını sağlamak amacıyla AB tarafından yapılacak yardımları kapsamaktadır. Günümüzde INOGATE anlaşmasını imzalayan 21 ülke olmasına rağmen, 40’tan fazla ülke projeye destek vermektedir. Bu programla AB, enerji güvenliğini sağlamak için önemli bir adım attı. Bu projeyle Azerbaycan, ürettiği doğalgazı batı pazarlarına daha uygun koşullarla pazarlayabilme imkânı buldu. Rusya-Ukrayna savaşı, Batının Rusya’ya olan bağımlılıktan kurtulma hedefinin çok daha öncelikli hale gelmesine yol açtı.
Azerbaycan’ın bir diğer can alıcı sorunu, nüfus artış hızının yavaşlamasıdır. 2023 yılı verilerine göre Azerbaycan’ın nüfusu 10.2 milyondur. 2019 yılına kadar nüfus her yıl ortalama yüz bin kişi civarında artıyordu. Artış 2019’da pandemiyle birlikte durdu. Aile başına çocuk oranı, oldukça kısa sürede, nüfusun kendini yenilemesi için gerekli olan 2.1 değerinin epey altına, 1.6’ya düştü. Azerbaycan halkının %92’si Türk, % 1,5’u Rus ve % 1,5’u Ermeni. Halkın %70’i Şii’yken, % 25’i Sünni. Azerbaycan’ın etnik dağılımı, 20. yüzyılın başında bugün olduğundan oldukça farklıydı. Türklerin nüfusa oranı 1926’da % 62’ydi. Bağımsızlık kazanılınca, Slav nüfusun ekseriyeti ekonomik nedenlerle ve Karabağ Savaşı yüzünden Rusya’ya göçtü. Nüfus, azalan oranda artıyor. Nüfusu hızla azalan ve yaşlanan memleketlere baktığımızda, nüfus artış hızının önce yavaşladığını, sonra durduğunu ve bilahare azalmaya başladığını ve azalma hızının kısa sürede yükseldiğini görürüz. Nüfusu azalmaya başladıktan sonra azalma trendini değiştirebilen ülke yoktur. Bu nedenle Azerbaycan, doğurganlığı teşvik etmelidir. Sorun büyümeden çözülmelidir. Zengin kaynakları olan Azerbaycan için genç nüfus, yük değil güçtür. Hele hele Kafkasya’da kurulu ve komşuları, İran ve Rusya olan bir memleket için nüfus hayatidir.
Bir başka sıkıntı, Azerbaycanlı din adamlarının, dini olarak İran da ki Velayeti Fakihe ve Mercii Taklitlere bağlı olmasıdır. Mercii Taklit, Şii itikadında takip edilmesi, sözlerine ve hükümlerine kesinlikle uyulması gereken bilge din alimidir. Bu seviyeye gelen az sayıda alim vardır. Mümin, ‘’Ayetullah’ı Uzma’’ da denilen bu alimlerden birini seçer. Hayatını o alimin belirlediği çerçevede şekillendirir. Mercii Taklidin sözleri, Allah’ın sözleri olarak değerlendirilir. Bu zatlar Türk dahi olsa, neticede İran’ın yetkilileridir. Dünyaya İran gözleriyle bakmaktadırlar. Öncelikleri İran’dır. Böyle bir ilişki yanlıştır. Azerbaycan halkı mutaassıp olmadığından bu bağlılık, bugüne dek, sorun teşkil etmedi. Halk dindarlaştıkça sorun çıkma olasılığı artacaktır. Azerbaycan kendi dini otoritelerini oluşturmalıdır. Bu otoriteler, asla İran’a dini olarak bağlı olmamalıdır. Irak, Lübnan ve Yemen örneklerinden ders alınmalıdır. Irak’ta Türkmenler üçe bölünmüş durumda. Ali Hamaney’i Mercii olarak kabul edenler, Sistani’yi Merci tanıyan Sadrcılar ve Türkiye’ye yakın duran Sünniler. İlk grup tamamen İran çizgisinde hareket ediyor. İkinci grup Irak ve Arap milliyetçisi siyaset takip ediyor. Türkmenler sadece bölünmüş değil aynı zamanda birbirine düşmanlaşmış durumda. Tedbir alınmazsa, bu tablonun bir benzerini Azerbaycan’da da görebiliriz.
Velayeti Fakih, Humeyni tarafından oluşturulmuş ve Şii aleminin çoğunluğu tarafından kabul edilmiş bir kurumdur. Taklidi Mercilerden biri, Velayeti Fakih olarak seçilir. Velayeti Fakih, Şiilikte mukaddes olan imamların adına görev yapmaktadır. Günahsızdır. Yanlış yapmaz. Aynı anda siyasi otoritedir. Bu kuruma, İran Şiilerinin baskın kısmı benimsemişken, Irak alimleri karşı çıkmıştır. Humeyni ilk Velayeti Fakih ilan edildi. Hamaney günümüzün Velayeti Fakihidir. Hamaney’i, Velayeti Fakih olarak kabul eden Azerbaycanlılar, Azerbaycan’la İran arasındaki ihtilaflarda sürüncemede kalabilirler. Bir tarafta dinleri, diğer tarafta devletleri olur.
Azerbaycan Türklüğüyle, Anadolu Türklüğü 1514’ten 1823’e dek, üç yüz yıldan uzun süre onlarca savaş yaptı. Dün savaşan aynı millete mensup iki kardeş halk, bugün en ufak sorun yaşamıyor. Bu noktaya gelinmesinde iki devletin de laik olmasının ciddi tesiri olduğunun farkında olmalıyız. Mezhep farklılığı, fikir hürriyetinin en güzel tezahürüdür. Zenginliktir asla düşmanlık nedeni olmamalıdır. Otuz yılda tarafların azami dikkati ve özeniyle, “tek millet, iki devlet” hâline gelindi. Türkiye aynı Osmanlı gibi Sünniliği devlet ideolojisi hâline getirmiş olsaydı, Azerbaycan aynı Safeviler gibi Şiiliği resmî devlet dini yapmış olsaydı, bulunduğumuz noktaya gelinebilir miydi? Ruslarla Ukraynalılar, Slavların doğu koluna mensup, nerdeyse aynı iki halk. Dilleri, dinleri, hatta büyük oranda mezhepleri, kültürleri ve tarihleri müşterek. Birbirleriyle hiç çatışmamışlar, aynı çarlığın askerleri olarak, ortak düşmana karşı beraber savaşmışlar. 2023 yılı itibariyle geldikleri nokta ortada. Bu nedenle Türkiye ile Azerbaycan’ın bulunduğu pozisyon çok değerli. Aynı hassasiyetle hareket etmeye devam edilmeli. Türk ülkelerinin Latin alfabesini kabul etmesi, Türk dünyasının gelecekte bütünleşmesi adına atılmış stratejik bir adım. Bu aynı zamanda Türklerin, Batı’ya yakınlaşmasını sağlayacak.