"Almanya'da raflarda bir şey kalmayınca ve Avrupa bir kuru ekmeğe muhtaç kalınca bunları hatırladım!"
Aralık (2108) ayının başında 10 günlük bir Almanya seyahati gerçekleştirdim. Amacım güneyde Münih'ten başlayarak kuzeye Hamburg'a kadar çıkıp oradan geri dönmekti.
Nitekim öyle de yaptık. Trenle seyahat ettik. Münih, Nürnberg, Frankfurt, Köln, Berlin ve Hamburg şehirlerine gittik... Birçok kasabaya uğradık. Hem Almanların sosyo-ekonomik şartlarını gözledik hem de bizim vatandaşlarımız ile sohbet ederek hasbihal ettik. Hoş gerçi ben 40 yıldır Almanya'ya gelir giderim ama yine de her gittiğimde bir şeyler bulurum söz edecek.
Kırk üç yıl önce Almanya'ya ilk gittiğimde söylediğim ilk söz; "Bizi Türkiye'de kandırıyorlar!" olmuştu. Ne yazık ki, 43 yıl sonra da aynı şeyi söylemenin dayanılmaz üzüntüsü içindeyim.
Örneğin Berlin Hauptbanhhof'a (tren garı) gidin ne kadar geri kaldığımızı görün! Bunu da o an sosyal medya aracılığı ile paylaşmıştım ve üzerine Ankara'da adeta geliyorum diyen bir tren kazası yaşadık. Canlarımız yitti gitti... Biz bir treni raylar üzerinde sağlıklı yürütemezken Almanlar binlerce treni aynı anda çalıştırıyorlar.
Bize "büyük iş başardık" diye takdim edilen projelerin çoğu Almanlar için sıradan projelerdir. Nehirler üzerindeki köprülerin sayısı belirsizdir. Bu köprülerin çoğunluğu da 1800-1900 yılları arasında inşa edilmiştir. Şimdi biz elin parasıyla borç alıp birkaç köprü yaptık diye böbürlenip duruyoruz!
Alman ekonomisi tıkır tıkır işlemekte ve cari işlemler fazla vermektedir. Almanlar da bu parayı nerede değerlendirelim de Alman halkının refahını artıralım diye kara kara düşünmektedir. Almanya'da küçük bir fabrika sahibi olsa da kendi işinin bir numarası olan Hilmi Selçuk (1961'den beri Almanya'da, rahmetli oldu) abimize Almanya için ne düşündüğünü sorduğumda; "Almanya Avrupa'nın bir numarası dolayısı ile Avrupa'nın bir numarası olan dünyanın da bir numarası demektir" cevabını verdi.
Almanya'nın yüzölçümü Türkiye'nin yarısı kadar. Az da olsa nüfusu Türkiye'den fazla. Yani Türkiye'nin yarısı kadar bir toprağa bizden fazla nüfus planlı ve dengeli bir şekilde yerleşmiş durumdalar. Gözü rahatsız edecek hiçbir şey yok! Yani betonlaşmanın bir örneği olarak "Ağaoğlu 1453" projesi henüz orada başlatılamamış!
Aralık ayı Almanların Noel öncesi eğlendikleri ve alışveriş yaptıkları "Weihnachtsmarkt"larin kurulduğu dönem... gittiğim her yerde bu pazarları gezdim ve Almanlar ile bu ülkede yaşayan diğer insanların mutlu ve rahat olduklarını gördüm. Çünkü ne kadar sıkıntı olursa olsun "sosyal devlet" anlayışı ve uygulamaları devreye girerek sorunları minimize ediyor.
Şehircilik, imar hareketleri, sektörlerin ülkeye dağılımı, tarım ve hayvancılık, turizm ülkeye çok dengeli ve planlı bir şekilde yayılmış ve gelişmiş vaziyette... Biz 25 milyon turist ülkemize geliyor diye sevinirken doğru düzgün hiçbir çekiciliği olmayan Hamburg'a yılda 14 milyon turistin gelmesini ne ile izah edeceğiz bilmiyorum.
Almanlar bu mevcut hali yani gelişmişliği ve zenginliği yeterli görmüyor olacaklar ki, yeni arayışlar içindeler. Örneğin başta eski Başbakan Helmut Kohl'un torunları başta olmak üzere birçok Alman ileri gelenlerinin çocukları okumak üzere Çin'e gitmiş daha doğrusu aileleri tarafından gönderilmiş durumdalar. Demek Almanlar önümüzdeki geleceği Çin'de ve Asya'da görüyorlar ona göre de tedbir alıyorlar.
Ben oralardayken Alman Şansölyesi Angela Merkel, parti başkanlığını bıraktı. Kimse arkasından gözyaşı döküp "aman bizi bırakma ne olur sonra halimiz" demedi. Merkel'in veda konuşması, Türk siyasetine ders olacak bir içerik taşıyordu. Ancak Türkiye'deki geri kalmış zihniyet bunu anlayabilecek durumda değil. Anlayabilecek olanlarında bunu anlamak işine gelmiyor!
Bizim hala Almanlaşmamış ve orada Türklük sevdası ile yanıp tutuşan soydaşlarımız ise çok dertli. Türkiye'nin kendilerini anlamazdan gelmesine çok içerliyorlar. Hatta Türkiye'nin izlediği dış politika onları çok sıkıntıya sokmuş durumda... Seçimle ilgili kanunlar değişince Türkiye ile ilgili seçmen haklarına kavuşmak onları Türkiye'deki siyasi partilerin pazarı haline getirmiş. Bu durum ise Avrupa'daki Türklerin cemaat, tarikat, mezhep, hemşericilik, ideolojik bölünmelerine "siyaset" bir neden olarak eklenmiş... Seçim sonuçlarına da bakarak siyasi partilerin aldıkları oy oranına göre Almanya'daki vatandaşlarımız ile ilgilenip ilgilenmediklerini daha iyi anlayabilirsiniz!
Hülasa Almanya, Türkiye'ye nazaran çok gelişmiş, zengin ve müreffeh bir ülkedir. Ancak Türkiye'nin de Almanya kadar gelişebilecek imkanları vardır. Arada bu kadar fark olmasının tek nedeni Türkiye'nin Atatürk dönemi hariç çok kötü yönetilmiş olmasıdır. Ayrıca Alman siyaseti millidir. Türkiye'de siyaset ise dış güçlerin ve onun yerli işbirlikçilerinin kontrolündedir. Ben bunu "Almanya fiili işgal altında ama Almanların kontrolünde, Türkiye ise fiili işgal altında değil ama Türklerin kontrolünde de değil" formülü ile izah edebiliyorum.
Ne ise bizim seyyahlıkla pek aramız yoktur. Hala Evliya Çelebi'nin gezdiği gördüğü ile idare ediyoruz gibi geliyor bana... Ben size gezmeyi, görmeyi ve Türkiye'yi bu şekilde mukayese etmeyi salık veriyorum. O zaman Türkiye'de ne kadar aldatıldığımızı ve yanıltıldığımızı göreceksiniz... Özellikle de siyaset tarafından!
17 Aralık 2018 / Berlin