Tarih felsefecisi Çağıl Çayır’ın Almanca basılan Türkçe’ye çevrilen “Cermen” Runik Yazısının Türk Kökeni isimli kitabına vurgu yapan Arslanoğlu, konunun detaylarını Çağıl Çayır’a sordu.
Alman Nasyonal Sosyalistleri önce neden soyağaçlarında Türklüğü görmüşler ve sonradan bunu reddetmişler? Örneğin kitapta belirttiğiniz Nazi görevlisi Hollandalı tarihçi H. Wirth Türk ve Cermen runik yazısının ortaklığından söz etmiş başlarda, ama sonra bu görüşü kabul görmemiş. Konuyu nasıl ele almışlar ve bunun sonraki sonuçları ne olmuş?
Naziler için gerçekler önemli değildi. Onlar tarih bilimini sadece siyasi amaçları için bir araç olarak kullandılar ve doğruluğu terk ettiler. Bile bile Alman halkına yalan tarih anlattılar. Açıklamaları da ilginç. Holokost’un başı sayılan Heinrich Himmler bir söyleşide açıkça "Alman tarihi yüzyıllardır Cermen yalanı üzerine kurulu. Bu yalanı her zaman tekrar edebiliriz” demiş. Nazilere göre Almanlar Avrupa'nın başka ırklarla karışmamış öz ve saf yerli halkı ve insanlığın en üstün ırkıydı. Bu yalancı ideolojilerini ispatlamak için özellikle Avrupa'da bulunan runik yazıyı kullandılar. Aksi görüşlere izin vermediler. Asya'daki Türk runik yazısını ve buna bağlı çalışmaları ve efsaneleri tamamen göz ardı ettiler ve runik bilimini baştan çarpıttılar. Tarihi kaynakları sapık hayallerine göre seçtiler ve yorumladılar. Yalancı tarih anlayışları sonunda felaketler getirdi ve kendi sonlarına da sebep oldu.
Nazilerden sonra runik bilimi nasıl devam etti?
Ondan sonra Avrupa'da, özellikle Almanya'da runik yazı tabu oldu. Yeni yeni romanlar, filmler, diziler, bilgisayar oyunlarıyla runik yazı tekrar gündeme geliyor. Ama eskisi kadar olmasa da Avrupa'da runik yazı halen ırkçı ve Cermen ideolojisine bağlı klişeleri çağrıştırıyor. Türk runik yazısını Avrupa'da çoğu tarihçi, öğretmen ve halk tanımıyor. Bu konuyu işlemek bilimsel ve toplumsal açıdan önemli bir görevdir. Maalesef Avrupa'nın runik yazı ile travması yüzünden Türk runik yazısı da çoğu zaman ırkçı sembol olarak algılanıyor. Buna her zaman doğruluk ve iyilikle karşı çıkmak gerek. Çünkü yüzyıllarca kötülenmiş Türklerin kendi değerini yeniden doğruluk ve iyilikle ispatlaması gerek. Türklere bu konuda büyük görev düşüyor. Çünkü çoğu yabancı Türkçe bilmiyor. Türk tarihini okuyup anlatamıyor. Ancak Atatürk’ün de dediği gibi “tarih yazan, yapana sadık kalmalı. Yoksa hakikat bütün insanlığı şaşırtacak bir hal alır.” İşte biz bu halde bulunuyoruz ve bundan kurtuluş için savaşıyoruz.
Etrüsk’ü saymazsak bulabildiğiniz en eski Runik yazı örneği kaç tarihlidir? Bu bilgi Türk runik yazısının M.S. 700’lerde başladığı klişesini de düzeltecektir.
Cermen runik yazısı olarak tanımlanan yazıtların en eskileri Milattan sonra 1. ve 2. yüzyıla ait görünüyor. Bunlar özellikle Kuzey Almanya'da bulunan bir tunç elbise tokası, Danimarka'da bulunan bir kemik tarak ve Norveç'te yeni bulunan bir taş yazıt. Bundan ileri bugüne kalan en çok runik yazıtlar 8. ve 11. yy.'daki Viking dönemine ait. Şimdiye kadar toplam yaklaşık 6500 runik yazıtı biliniyor Avrupa'da, ağırlıkla kuzeybatıda. Ancak en eski yazıtların dili pek anlaşılamıyor. Alfabenin nasıl oluştuğu da henüz bilinmiyor. Türk kökeni tezi bu açıdan da büyük umut veriyor. Türk tezi en eski ve en önemli kaynaklarda mevcut, ama siyasi ve ideolojik sebeplerden dolayı hep reddedildi. Ancak başka tezler de başarılı olmadı. Şimdi bilim tekrar Türk kökeni sorusuyla karşı karşıya. Umarım bu sefer insanlar bu sorumluluktan kaçmaz. Çünkü bundan kaçış yok. Tarihi kaynaklar bize Türk sorusunu soruyor. Birçok alanda. Kesin.
Günümüz araştırmalarında Odin’in kökeni nereye bağlanıyor?
Nihayet sadece yazı açısından değil, özellikle kozmolojik bilgi, yani inanç açısından da en yeni araştırmalarda Odin’in kökeni ağırlıkla Sibirya, Altay, Türk ve Moğol şamanizmine bağlanıyor. Böylece biz de bugün mitolojik kaynaklar ve bilimsel sonuçlara göre Odin’in adı üstünde, resmen bir Türk şaman, yani İslam terminolojisine göre bir Türk peygamber olduğunu söyleyebiliriz. Bunun değerini daha çok karşılaştırmalı çalışma yaparak anlayabiliriz. Bu da şu an herkesten bekleniyor. Türkçe bilenlere büyük görev düşüyor.
Tarih biliminin amacı ne olmalı?
Tarih biliminin amacı bence ilk başta her şeyde olduğu gibi doğruluk ve iyilik olmalı. Çünkü doğrulukta iyilik var. Tarihin doğruluğundan iyilik çıkarmalı. En büyük iyilik de insanların arasını düzeltmek. Tarihi asla yalanlar ve bozgunculuk çıkarmak için kullanmamalı. Yalan ve kötü tarihin çok çirkin örnekleri var. Onlardan ibret alıp geçmişin hatalarını düzeltmeli. Hataların ve felaketlerin tekrar etmemesi ve gelecek için yepyeni umut kazanmak için. Çünkü hataların düzeltilme çabası gelecek için umut verir. Doğru tarihten her türlü fayda buluruz. Türk olarak da büyük bir hazine buluruz. Daha büyük işler için kuvvet buluruz.
Bilimde yüzyıllardır devam eden bu çok ağır Anti-Türk karartma nasıl aşılabilir?
Tabi ilk başta her insan ön yargısız olmalı, fikirlerini sınamalı ve bu arada Türklere de bir şans vermekten sakınmamalı. Kısaca doğruyu öğrenmek isteyenler ilk başta kötü düşünceleri aşmalı ve söylenen sözlere, ispatlara ve delillere bakmalı. Türkler ve Türkler adına konuşanlar işlerinde ve sözlerinde dosdoğru olmalı. Bunun için işlerini sağlam temeller üzerine kurmalı ve adım adım, sapasağlam ispat ve delillerle yürümeli. Başka sonuca imkan bırakmayan açıklamalar en güçlü ve en gerekli, çünkü en doğru açıklamalardır. Taş yazıtlar bu konuda çok sağlam. Diller daha çok farklı açıklamalara yer bırakıyor. Ama orada da en sağlam örnekleri seçmek gerekir sanırım. Ancak sonuç olarak hiç bir dili, milleti dışlamadan, ön yargısız, dosdoğru ve birleştirici ve bütünleyici bilim, hem bilim hem insanlık için faydalı olacak ve kaçınılmaz. Bunu Atatürk de baştan beri ön gördü. Malum Atatürk'ü de henüz ne kendimiz tamamen anladık ne de anlatabildik. Türklerin tarih konusunda kendini tanıma ve anlatma görevi var. Bu şerefi bize bırakıyor kardeşlerimiz.