On beş yıllık geniş halk destekli güçlü AKP iktidarının sonunda elde ne var?
Dış politikada dünden tevarüs eden sorunlarımıza ilaveten neredeyse her alanda tam bir fiyasko.
İçeride toplumu bir arada tutan tüm değerlerde yozlaşma ve ayrışma..
Yönetimde tam anlamıyla bir parti devletinin kılcallara kadar sirayet etmiş basit kasabalı kurnazlığıyla menfaat geçim kapısı olmuş particilik..
Her sahada her yerde ayyuka çıkmış yolsuzluk, adaletsizlik ve malikiyet iddialı kaba ezici bir hükümranlık..
Ekonomik olarak gerilemiş geniş halk yığınları yanında haksız kazançlı sonradan görme bir avuç siyaset cemaat esnafının tekeline geçmiş bir zenginlik..
Her yere açılmasıyla övünülen Üniversitelerden mezun işsiz devasa bir gençlik..
Yaşadıkları sosyal, siyasal travmalarla ruh sağlığı bozulmuş, ahlakından sonra vicdanını da yitirmiş bir insanlık.
Kısaca özetlediğim bu veriler uydurma değil ve çoğu kamu kaynaklı istatistik ve kayda geçmiş açıklamalar..
Bunlar bir toplumun itiraf edilmemiş buhranına medar olan hususlar ve şimdi bizde hepsi de var...
Öyleyse bu düzenin devamı ancak bir avuç yönetici elitin arzu ve iddiasıdır ki ısrar etmeleri en çok da onları zorlar.
Son beş yıldır, seçimleri ve referandumu kazanmış bir partinin iktidarı var ama ülkeyi yönetemiyorlar. İstediği kadar seçim kazansın bundan sonra da asla yönetemezler.
Devlet olgusunu ta başından anlayamamış bir ekibin muhalefetin kronik yetmezliğinden istifadeyle iktidar olması mümkündür. Süreç rekabetsizlikten ötürü lehine de işleyebilir. Fakat fikren, ilmen yetersiz iseniz bir süre sonra kendinizi tekrar ve iktidardayken iktidarsızlık başlar.
Şimdi tam da bunu yaşıyoruz. Başlangıçtaki iddialarının neredeyse tümüyle ters düşmüş, yolsuzluk yoksulluk ve yasaklarla mücadele sloganıyla işe başlayıp iktidarının 15.yılında her üç ‘’Y’’ de geçmişe rahmet okutmuş ve boyunca yolsuzluğa batmış, AKP aslında metal yorgunluğu değil içten çürümeyi yaşıyor.
En tepeden itibaren farkına varılan çürümenin yorgunluk diye izahı ve değişim söylemleri esasen bir tevilli ikrardır. Diyelim ki öyle ne değişecek? Teşkilatlar ve yöneticiler. Bu neye yarar? Hiçbir şeye. Çünkü AKP de teşkilatlar ara ve üst yönetim şekilden ibarettir. Onlar ve biz biliyoruz ki aslında parti özellikle son 3 yıldır tek bir adamdır. Zihniyeti değişmediğine göre hiçbir şey değişmeyecek ve patinaja devam edecektir.
Bu durum tek adam, parti devleti ve kötü yönetim zinciridir ki ülkenin geleceği için en önemli sorundur. Özellikle referandum süreci ve toplumun çoğunluğuna göre hileli bir sonuç ilanı değişimi doğru istikamette gündeme oturtmuş ve halkta beklenti oluşmuştur.
Esasen 2007 (C. Başkanını halkın seçmesi) referandumuyla başlayan süreçte sistem olağandışı değişimlerle kriz üretmeye başlamış akılcı çözüm yerine restleşmeli dayatmalarla gelinen noktada kriz daha da derinleşmiştir. Henüz yürürlüğe girmeyen Başkanlık sistemi fiili uygulamalarıyla demokratik ilke ve değerlerden kopmuş dikta eğilimi baş göstermiştir. Turpun büyüğü heybede misali 2019 da çok daha sert sistem krizleri kapıdadır.
Bu nedenle düne dair tecrübelerden ders alıp toplumun tümünü kucaklayan demokratik hukuk devleti ilkesi temelinde yükselecek parlamenter sisteme dönmek bugünün erk sahipleri ve egemenleri için de hayırlı olacaktır. Bu bir geriye dönüş değil işleyen bir sisteme olan ihtiyaçtır. Aksi halde psikolojik olarak yorulmuş, mutsuz, umutsuz toplum genel güvenliği tehdit edebilecek karışıklıklara gebedir.
Çoğulcu katılımcı demokrasi, parlamenter sistem ve yargı bağımsızlığı ülkemiz için en hayırlı, en işlevsel rejim, sorunları çözmede en etkili yol ve araçtır. Bu ilkelerle yola çıkan donanımlı birikimli liyakat ve ehliyet eksenli kadroların artık siyaset sahnesinde yerini alması halkın beklentisidir. Türk aydın sınıfının buna kayıtsız kalması, tembellik yapması vebal olur.
Deha ıstıraptan parti ihtiyaçtan doğar. O ihtiyaç bugün artık var, gereğine tevessül edilmezse milletin ızdırabı daha da artar..