İskoçya'da genç bir Müslüman olarak büyürken Müslüman dünyasının istikrarsız durumu için; sömürgecilik tarihi, otoriter liderlere Batı desteğinin devam etmesi ve hemen her konuda genellikle kötü niyetli dış aktörler suçlanmıştır. Öyle ki, Sünnilere karşı Şiilerin mezhepsel çatışmasında bile İsrail ile CIA suçlanmıştır. Dahası, Pakistan'daki İslamcı terörizmin Hint istihbaratı tarafından körüklendiği sanılıyordu. Müslümanlara musallat olan herhangi bir kötülüğün yine Müslümanların kendi davranışlarından kaynaklı olabileceği söz konusu bile olamazdı. Çünkü Müslümanlar her zaman samimi ve saftır – ve eğer Müslümanlar birlik olsaydı, kimse bizden faydalanamazdı.
Bununla birlikte İslam tarihine aşina olan herkes, şiddetli Müslüman mezhepçiliğinin, ilk Halifeler arasındaki veraset anlaşmazlıklarıyla birlikte, en azından Peygamber dönemine kadar uzandığını bilecektir. Ve tarihteki hiçbir güç, amansız hizip anlaşmazlıklarında, Müslümanların birlik davasına ve dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşamlarına, dahası onların refahına diğer Müslümanlardan daha fazla zarar vermemiştir.
Yine de bu sıkıntılarla dolu tarihe rağmen, bugün Müslümanların birliğine benzer bir şey, en azından belirli bir konu, “Uygurlar” konusu şekilleniyor gibi görünmektedir. Nitekim, Çin'in Sincan kentindeki "yeniden eğitim" toplama kamplarında Pekin makamları tarafından 1 milyondan fazla Müslüman Uygur, Müslüman kimliklerinin "programdan çıkarılması" amacıyla tutulurken, İslam dünyasında bir Müslüman liderden sonra gelen diğer Müslüman lider de... Çin Komünist Partisi'nin, Müslüman kardeşlerine karşı uyguladığı soykırımı desteklemek için alenen ortaya çıkmaktadır. Öyle ki, dünyanın en aşırı İslamcı hükümeti olan Taliban bile, Afganistan'da iktidara gelmeden önce Pekin’e yaklaşarak yatırım karşılığında Çin Komünist Partisi'nin Uygurları kıskaç altına alma çabalarını destekleyeceklerini söylemiştir.
Ve ne yazık ki aynı fikirde olanlar sadece Müslüman liderler değildir. Örneğin, Müslümanlar için bariz bir sığınak ülkesi olarak kurulan ve Müslüman dayanışmasının tüm siyasi söylemlerinin temel ayaklarından biri olan Pakistan'da, çekçek şoföründen günlük işçiye kadar Çin'i eleştiren tek bir kişi bile bulmak neredeyse imkânsızdır. Zira pek çok kişi Çin'in "yeniden düzeni sağlama çabalarını" açıkça desteklemektedir.
Hayatımda ilk kez Müslüman milletler bir amaç için birleşmiştir. Bu birleşmedeki amaç Müslümanların itibarını ve Müslüman Ümmetin prestijini geri kazanmak değil, uzun zaman önce neden prestij ve saygınlıklarını kaybettiklerini tüm dünyaya göstermektir. Pekin tarafından Müslüman kardeşlerine karşı düzenlenen bir soykırım karşısında, Müslüman dünyasının neredeyse her köşesi, Taliban’ı bile, “Bir Kuşak ve Bir Yol projesinin yatırım parası” karşılığında Çin Komünist Partisi ile bir sessizlik komplosunu kabul etmiştir.
Böylelikle uluslararası arenada Uygurlar adına konuşmak ve devlet düzeyinde bir tür tepki vermek de kötü, sömürgeci ve zalim olan Amerikalılar ile Avrupalılara bırakılmıştır. Pekin'in Sincan’da işlediği suçların büyüklüğü göz önüne alındığında, bu yanıt tam olarak ihtiyaç duyulan şey değildi, ancak Avrupa Birliği, konuyla ilgili Çinlilerle bir yatırım ve ticaret anlaşmasından uzaklaşırken, ABD de Sincan için Çin'e karşı koordineli bir Batı tepkisinin yanı sıra Hong Kong'un işgali ve Tayvan'a yönelik tehditleri sıralamıştır.
Buna karşılık, Müslüman dünyasında tek bir hükümet bile Uygurlar için, bir Çin yuan yatırımını feda etmemiştir. Dahası içlerinden hiçbiri, Amerika'nın Uygurlar adına konuşma çabalarını desteklememiştir ve Müslüman dünyasındaki neredeyse hiçbir sivil toplum örgütü, bunun için tek bir protesto dahi yapmamıştır. Uygurları savunmak ise neredeyse tamamen biz Batılı Müslümanlara bırakılmıştır. Artık daha fazla rol yapamayız. Nitekim dünyanın dört bir yanındaki Müslümanları etkileyen sorunların çoğuna, yine diğer Müslümanlar neden olmaktadır. Müslüman birliği, hiçbir zaman korkak politikacıların yerel izleyicileri kandırmak için yaptıkları acımasız bir şakadan başka bir şey olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü, Çin yuanı onlar için her zaman Müslümanların birliğinden daha önemli olacaktır.
Dr Azeem Ibrahim, Washington DC'deki Newlines Strateji ve Politika Enstitüsü'nde Özel Girişimler Direktörü ve “The Rohingyas: Inside Myanmar’s Genocide” (Hurst:2017) kitabının yazarıdır.