Gazeteler Türkiye genelinde kayıp kaçak elektrik oranı yüzde 14 civarında olduğunu yazıyor. Bu, Atatürk barajının ürettiği elektriğe eşit.
Kayıp kaçak oranının en yüksek olduğu iller Güneydoğu'da. Birinci sırada yüzde 72 ile Mardin geliyor. Onu yüzde 70.87 ile Şırnak, yüzde 66.54 ile Batman,yüzde 65.44 ile Diyarbakır, 64.36 ile Hakkari, 57.75 ile Ş.Urfa,57.19 ile Van, 55.50 ile Ağrı illeri takip ediyor. (Kaynak Sabah Gazetesi)
Dünyada kayıp kaçak oranı yüzde 6 ile 8 arasında değişiyor. Güneydoğu'daki oran dünya ortalamasının on kat üzerinde. Ülke ortalaması bölge farkı olmaksızın aynı oranlarda olsa bu rakamları görmezden gelebilirsiniz. Ama bu oran sadece belli bir bölgede yoğunlaşıyorsa bunun üzerinde durmak gerekir. Zira bu sadece ekonomik veya ahlaki bir mesele değil,aynı zamanda o bölge insanının -devletle münasebetinin şeklini- ve ülke bütünlüğü ile bağını gösteren bir veridir.
Elektrik hırsızlığı ile ülke bütünlüğü arasında kurduğumuz ilişkiyi absürt bulanlar olabilir. Ama konu dikkatle incelendiğinde bunun milli bütünlüğümüzü yakından ilgilendirdiği görülecektir.
İktidar yaptığı son düzenleme ile kayıp kaçak bedelini, elektrik parasını ödeyen vatandaştan almaya karar verdi. Bu, büyük bir kitlenin kullanmadığı elektriğin parasını ödemesi anlamına geliyor. Böyle bir uygulamanın -başkasının yükünü-omuzlamak zorunda kalan kitleler üzerinde nasıl bir tesir bırakacağını anlatmaya gerek var mı? Bu, bölge insanına karşı ana kütlede bir tepki ve rahatsızlığın oluşması demektir.İngiltere Kuzey İrlanda'ya yetki devri verirken gerekçelerinden biri de bölgeye yaptığı harcamanın bölgeden aldığı verginin bir kaç katı olmasıydı.
Diğer taraftan, kayıp kaçak parası verenler üzerinde bölge insanına karşı böyle bir tepki oluşurken,bölge insanı da bu ayrıcalıklı muameleyi bir hak olarak görmekte,bu uygulamanın kendilerini milli bütünlük içinde tutmak için verilmiş bir rüşvet olarak görmektedir.Farklı muamele, sanılanın aksine onlardaki farklı olma duygusunu pekiştirmeye hizmet etmektedir. Devlet bizi kendinden saymadığı veya biz onlardan olmadığımız için bu uygulama ile bizi kazanmaya çalışıyor,düşüncesi yerleşmekte, farklı muamele, farklı olduğumuz içindir, şeklinde algılanmaktadır. Oysa yapılması gereken ilk iş vatandaşın zihnine yerleştirilmeye çalışılan bu farklılık duygusunu söküp atmak olmalıdır. Bunun yolu da herkese eşit muameledir. Yasaları bazı yerlerde gevşetmek,hatta askıya almak amaçlanandan tam tersi sonuçlar doğurmaktadır.
Bir süre bölgede savcı olarak görev yapan Ahmet Aslan,Kürtler Sofrası isimli kitabında bu konuya dikkat çekerek şunları söylüyor:Sözde terörle mücadele faaliyeti kapsamında devletin yürüttüğü hatalı politikalardan biri de,bölge halkına -teröre bulaşmayın da ne yaparsanız yapın-zihniyeti aşılamış olmasıdır.Bu serbesti hukuka uygun yaşamanın önemini kavrayacak derecede eğitilmemiş insanların kanunlara aykırı ve fakat menfaatlerine uygun olan eylemleri alışkanlık haline getirmelerine yol açtı.(...) İnsanlar toplum düzenini sağlayacak hiç bir kurala uymamakta,bir çok insan geçimini yasalara göre suç teşkil eden kaçakçılıktan sağlamakta,kontrol edilemez miktarda kaçak elektrik kullanılmakta,dahası bu eylemler geçinmenin olağan yolu olarak görülmekte,suç olarak algılanmamaktadır.Bütün bunlar doğal sayıldığı için zamanla başlatılan soruşturmalar neticesinde verilen cezalar da zulüm olarak algılanmaktadır."
Görüldüğü gibi ayrıcalıklı muamele zamanla bir müktesep hak gibi görülmekte,devlet görevini yapmaya çalıştığı zaman da devlet karşıtlığı olarak geri dönmektedir.Elektrik kaçağının ülkeye yüklediği asıl maliyet de budur. Bir taraf kendini ana kütleden ayrı hissederken diğer taraf kullanmadığı elektriğin parasını ödemek zorunda kaldığı için bölge insanına antipati duymakta,zamanla duygudaşlık, milletdaşlık ortadan kalkmaktadır.Bu toplumsal yarılmayı önlemenin yolu, yasaları herkese eşit uygulamak, kimseye ayrıcalıklı muamele yapmamak ve rüşvetin milletleşmeye hizmet etmediğini görmektir.