Yazının başlığı, Franz Fanon'un kültleşen kitabının ismi.  Fanon, bir psikiyatr ve Cezayir'in bağımsızlık mücadelesinde FLN saflarında yer almış bir savaşçı.

Kitabında, sömürgeciliğin sömürge halkı üzerinde bıraktığı psikolojik etkiyi analiz eder.  Fanon'a kadar hiç kimse sömürge ile sömürgeci arasındaki ilişkiyi bu kadar etkili ve etraflı bir şekilde ele almamıştır.

BM etkisiyle, 1960'lı-70'li yıllarda sömürgecilik bitmesine rağmen, sömürge ülkelerde Batı'nın etkisi sürmüştür. Batı, artık askeri, bürokratı ile değil, kültürü, kurumları, sömürge insanının zihnine kazıdığı fikirlerle oradadır. Yeni sömürgecilik dediğimiz şey de budur!

Fanon, sorgulayan, eşeleyen bir düşünürdür. Sadece savaşmakla kalmamış, yaşadıklarını, gördüklerini, tanık olduklarını anlamaya çalışmıştır da.Mottosu, "Ey bedenim, beni daima sorgulayan bir insan kıl" ifadesidir.

Kitabın önsöz'ünü Sartre yazar ve söze, Avrupa'nın ikiyüzlülüğünü; "Ağzından insan sözcüğünü düşürmeyen, ama rastladığı her yerde...dünyanın her yerinde insanı katleden bu Avrupa'yı terk edelim. Bu Avrupa yüzyıllardır neredeyse tüm insanlığın sesini boğuyor," diyerek başlar..(s.17) Sartre, sömürgecilere karşı şiddeti savunur,zira sömürgeci şiddet, sömürge insanını köleleştirmekle kalmaz,onları insanlıktan çıkarmaya, dillerini, geleneklerini de yok etmeye çalışır.(s.24)  Ona göre sömürgeci, "Kongo'da siyahların ellerini keserek, Angola'da itiraz edenlerin dudaklarını yarıp kilit takarak hedefine ulaşmaya çalışan  insanlık dışı bir varlıktır. İşte bu şartlarda sömürgeleştirilen, ancak sömürgeciyi silahla sürüp atarak sömürge nevrozundan kurtulabilir.(s.30)  Silah, sömürgecinin sömürülenin ruhunda, zihninde bıraktığı kirlerden, komplekslerden bir nevi temizlenme, kurtulma, arınma biçimidir.

Fanon, şiddeti ancak -kaçınılmaz olduğunda- doğru bulur.Fakat sömürgesizleşmenin her zaman şiddet içeren bir olgu olduğunu kabul eder.(s.41)

Kitabın ilk bölümü sömürgesizleşme ve şiddet üzerinedir.

Sömürgesizleşme için önce onun fark edilmesi gerekir.Sömürge insanına sömürgesizleştirme bütün çıplaklığı ile sunulduğunda, onun bütün gözeneklerinden el yakan sıcaklıkta mermiler ve kanlı bıçaklar fışkıracak,tabularla dolu bu dar dünyanın ancak mutlak şiddetle değiştirileceğini anlayacaktır.(s.43) Bu idrak, sömürgesizleşme sürecinde yeni bir insan tipi yaratır. Sömürgeci, dirençleri kırmak için -beyin yıkama- yöntemlerini kullanır. Bu zaten onun icadıdır. Sömürge toplumunun insani değerlerden yoksun olduğu,ahlak kurallarına duyarlı olmadığı, mutlak kötü olduğu ilan edilir.Sömürgelerdeki kiliseler bile bu amaca hizmet eder,"bu kilise, halkı Tanrı'nın yoluna değil, beyaz adamın yoluna çağırır.(s.48)

Sömürge insanını teslim almada sömürge aydını kullanılır.Ona sömürgecinin bekçisi rolü düşer, sağda solda "bağımsız olmamız ne işe yarar ki...? sözü onların eseridir. Ancak kurtuluş mücadelesi başlayıp o aydın halkı ile ilişkiye geçtiğinde o yapay bekçi tuzla buz olur.(s.52)

Fanon, sömürge ülkelerde milliyetçi partileri,  "hiçbir zaman sömürgecinin karşısına dikilme ihtiyacı üzerinde durmazlar" diye eleştirir. Çünkü der;"amaçları sistemin radikal biçimde devrilmesi değildir.Pasifist,yasalcı ve aslında düzenin yandaşı olan bu siyasi gruplar,kendileri için temel önemdeki bir şeyi sömürgeci burjuvaziden nobranca isterler. Kısacası bize daha fazla iktidar verin derler."(s.64) Fanon'un bu tespitine katılmak mümkün değil, milliyetçilik bir yönüyle  devlet kurma doktrini olduğuna göre sömürgecilik karşısında sessiz kalmak milliyetçilikle bağdaşmaz. Grup çıkarlarını milliyetçilik maskesi ile milli çıkarlardan üstün tutanlar olabilir. Bundan hareketle sömürgecilik karşısında suskun kalan bir milliyetçilikten bahsedilemez. Gerçekte, kurtuluş mücadelesinin kendisi  bile,-milliyetçilik şablonunu kullansın- kullanmasın- milliyetçi bir kalkışmadır.

Fanon, kurtuluş mücadelesinin merkezine -köylüleri- yerleştirir.Köylünün kaybedecek bir şeyi yoktur, uzlaşma kabul etmez.Şiddete inanır. Nitekim FLN ünlü bildirisinde; sömürgeciliğin ancak boğazına bıçak dayandığında gevşediğini ilan etmiştir.Sömürgecilik çıplak şiddettir ancak daha büyük bir şiddetle karşılaştığında boyun eğer.(s.66) Onun için şiddete karşı daha büyük bir şiddetle karşılık vermek şarttır.Sömürgecinin baskısı, terörü, her ne kadar başlarda işe yarasa da mücadele başladığında,baskı,ivmeyi durdurmaz,tam aksine ulusal bilincin gelişimini artırır.(s.76)

Bu aşamada  psikolojik servisler devreye girer, mücadeleyi zayıflatmak için halkı halka karşı kullanmaya çalışırlar.Fakat şiddet praksisi birleştiricidir...bu her insanın bilincine ortak dava, ulusal kader ve kolektif tarih nosyonunu sokar.(s.97) Şöyle der Fanon:"Sömürgecilik şiddeti, halkı birleştirir. Sömürgecilik yapısı gereği ayrılıkçı ve bölgecidir.(Kabileciliği,etnikçiliği teşvik eder).Kabilelerin yalnızca varlığını tanımakla yetinmez,aynı zamanda onları pekiştirir ve birbirinden ayırır.Sömürge sistemi kabile başkanlıklarını besler,eski ve gücünü kaybetmiş tarikatları canlandırır. Buna karşılık,şiddet uygulaması ve kurtuluş mücadelesi birleştirici ve ulusal olduğu için bölgeciliğin ve kabileciliğin tasfiyesini içinde barındırır. Bu yüzden milliyetçi partiler  kurtuluş mücadelesi başladığında geleneksel şeflere karşı acımasız davranırlar, bu şeflerin ortadan kaldırılması halkın birliğinin ve başarının koşuludur.(s.97)

Sonraki bölümlerde yazar milliyetçi partilerle ilgili başka betimlemelerde de bulunur.Sömürge ülkelerde milliyetçi partilerin doğum tarihinin, ticari seçkinlerle aydınlardan oluşan bir grubun ortaya çıkışıyla  eşzamanlı olduğunu söyler.Hitap ettikleri kesim genellikle şehirli kesimdir.Büyük çoğunluğu kırsal kitlelere güvensizlik besler.(s.112-113)Milliyetçiler ne zaman kırsal kitlelere yönelse,kabile şefleri,din yöneticileri ve geleneksel yetkililerin direnci ile karşılaşırlar.Feodaller, milliyetçilerle kitleler arasında engel oluşturur.(s.114) Güç dengesi aleyhlerine bozuluncaya kadar bu direnç devam eder.Denge değişince milliyetçilerden daha milliyetçi bir gösteriye girerler.Aynı tutum bağımsızlık arifesinde  partiye akın akın gelen  aydınlar için de söz konusudur. Amaç bağımsızlık pastasından pay almaktır.(s.170)

Mücadelenin kazanılması ile her şey bitmez, bazı hatalar ademi merkeziyetçi ve özerklikçi eğilimleri besler.Sömürgeci evredeki kabilecilik, ulusal aşamada yerini bölgecilik (veya etnikçiliğe) bırakır.(s.117) Sömürgeci, bu aşamada, tekrar devreye girer,ulusal iradeyi temsil etmeye başlayan ve sömürge rejimine tehdit oluşturan partinin karşısında fraksiyonlar yaratır.Etnik  veya bölge esasına göre örgütlenmiş eğilim ve partiler ortaya çıkarır.Bu kabile veya etnik grupların, danışmanlığını yaparak  siyasi partiye dönüştürür. Bu noktadan sonra, yuvarlak masa toplantıları ile kabile parti veya partileri merkeziyetçiliğe karşı harekete geçirilir.(s.121) Sömürgeci çekilmiş, ancak maşalar kalmıştır.Onları kullanarak daha az maliyetle sömürüsünü sürdürmeye çalışır. Sömürgeci savaş aygıtının karşısına ilkel ve kısıtlı kaynakları ile dikilen militan, sömürge baskısını kırarken dolaylı olarak başka bir sömürge sistemi inşa edildiğini görür.(s.145) Zira devreye burjuvazi ve maşalar girmiştir. Burjuvaziye göre millileştirme, sömürge döneminden kalan ayrıcalıkların kendisine geçmesidir.(s.52) Bu da bir nevi iç sömürgeciliktir.Tam bu noktada ulusal burjuvazi yeni rolünü keşfeder,Batı burjuvazisinin bayiliğini ve yeni sömürgeciliğin aracılığını yapar.(s.153)

Fanon,bu klasikleşen eserinde,  yeni ve eski sömürgeciliğin çirkin yüzünü ifşa eder. Sömürgeciliğin maskesini indirir. Yazdıklarının çoğu,  gördükleri ve yaşadıklarıdır. Sömürgeciye benzemeye çalışmanın da sömürgeciliğin başka bir yüzü olduğunu gösterir, şöyle der: insanı paramparça eden yönlere sürüklememek, beynine onu hızla bozan ve aklını alan bir tempo dayatılmamalıdır.Başkalarını yakalama nosyonu,insanı vahşileştirme,onu kendisinden ve iç bilincinden söküp alma,kırıp dökme,öldürme mazereti olarak kullanılmamalıdır.Hedef, Afrika veya Amerika'yı Avrupa'lılaştırmak değil, insanlığı Avrupa'nın yerleştirdiğinden farklı bir düzeye götürmek olmalıdır.(s.307-307) Bunun için  de çok hızlı bir şekilde toplumsal bilinçten önce ulusal bilince ulaşmak ve   bağımsızlık sonrasında kitlelere  yiyecek olarak sadece milliyetçilik vermekle yetinilmemelidir. (s.199)

"Yeryüzünün Lanetlileri" dikkatle okunmayı hak eden bir kitap. Fanon, dünün penceresinden yeni sömürgeciliğin," kabileleştirerek sömürgeleştirmek " şeklindeki çirkin yüzüne ışık tutuyor.