Doğuda bir il merkezinde, tarihte ilk kez 2024 yerel seçimlerinde ayrılıkçı PKK’nın siyasi adresi DEM parti seçimleri kazandı. İlla benim adamım olsun ısrarının sonucuydu bu… Belediye Başkanının, kör gözüne parmağım misali ilk faaliyetlerinden birisi ne oldu dersiniz?

Yahu sizin niyetiniz nedir?

Belediyenin girişindeki tabelayı değiştirmek… Ne yazdılar? Üst satırda “ŞAREDARIYA MUŞE”, alt satırda “MUŞ BELEDİYESİ”, ilk satır Kürtçe, tercüme misali ikinci satır Türkçe. Anlayana…

Muş’ta doğan, ilkokulu çok sevdiği köyünde, bilahare Orta-Lise eğitimini Diyarbakır’da, üniversiteyi Erzurum’da tamamlayan, oraların kültürüyle yetişen birisi olarak tek bir kişi görmedim ki, Kürtçe okuma yazma bilsin ama Türkçe bilmesin.

O halde bu tabelanın anlamı ne ola ki? Eski Başkanlardan Necmettin Dede’nin yaptırdığı Alparslan heykelinden hoşnutsuzsunuz, Belediyenin orijinal tabelasından rahatsızsınız, İstiklal Marşını duymak istemezsiniz, Türk Milli Takımlarının başarısında sevinmezsiniz, Al-Bayraktan rahatsız olursunuz? Sahi gerçek derdiniz nedir?

İktidar Milletvekilinin Paylaştığı Fotoğraf

Hem can yakıcı tabela konusuna çeşni olarak hem de Kürt olmayan Kürtçülere, Kürtçe bilmeyen Kürtçülere, Kürdü tanımayan Kürtçülere mesaj olarak bir ıstakoz hikâyesi yazacağım. Anadolu insanının çoğu hayatında istakozu hiç görmemiş, hatta bazıları ismini dahi duymamıştır. Ta ki, İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı Monaco’da istakoz yedikten sonra yemek fotoğrafını paylaşıncaya kadar. İşte o aralar zavallı(!) ıstakoz dillere pelesenk olmuştu.

Evane İstakoze

Hikâyeyi Bedreddin Toplu’dan dinlemiştim. Yıllarca evvel, Muş'tan 3 arkadaş, tatil için otomobilleriyle yola çıkarlar. Bir yakınları Antalya’daki boş olan yazlık evinin anahtarını verir, dilediğinizce kalın der. Muş insanı istisnaları saymazsak, merttir, misafirperverdir, vefalıdır. Kafadarlar Antalya’ya varır, eve yerleşirler.

Bir gün yazlıktan şehre gitmek isterler. Site içerisinde bir kadın el kaldırır, direksiyondaki arkadaş camı açar ve buyur bacı der. Kadın, “epeydir bekliyorum araç geçmedi. Şehre gidiyorsanız, beni de alır mısınız?” der. Muşlu, “evet tabi ki alırız, buyur bacı” der. Ön koltukta oturan arkadaş arkaya geçer ve kadın tekli koltuğa oturur. Ve yola koyulurlar.

Tanışma faslında, Muşlular kendilerini tanıtır, kadın İstanbullu olduğunu söyler. Direksiyondaki arkadaş, “hanımefendi biz yemek yiyeceğiz, isterseniz siz de buyurun” deyince kadının “olur” cevabıyla otoparka yanaşır, park ettikten sonra lokantaya geçerler.

Garson gelir, siparişleri alır. O esnada Muşlulardan birisi yan masadaki vatandaşın tabağındaki ıstakozu göstererek, “ana canavar, canavar” diye bağırarak dışarıya koşar. Kadın Muşlunun arkasından, “Guro vare vare cenavar nine, evane istakoze istakoze... (lan gel gel, canavar değil bu ıstakozdur ıstakoz.) diye bağırır. Bunu duyan Muşlu korkarmışçasına ağırca geri gelir, yeniden masaya oturur…

Muşluların, “bacı sen İstanbulluyum demiştin, ama maşallah Kürtçen mükemmel” sorusunu “abiler ben aslen Ağrılıyım. Arkadaşın şaka yaptığını anlamadım, korktuğunu sanınca, ani refleksle öyle seslendim” diye cevaplar. Kahkahalar eşliğinde bu kez dalganın konusu Ağrılı kadının Kürtçesidir...

Üç Elma

Kıssadan hisse… Gökten üç elma düşmüş. Birisi Muş Belediyesinin tabelasına, birisi Antalya’da ıstakoza canavar diyen Muşlunun başına, diğeri de Ağrılı sarışın kadının diline…

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun kardeşlik ve birlik türküleri çığıranlara.