Demokrasi; ilkokullardan itibaren halkın kendi kendini yönetmesi diye tanımlanır ve öğretilir. Murat edilen halkın iradesiyle oluşan yönetim kadroları tarafından yine istediği -tercih ettiği sistemle yönetilmesidir. Ama tanım anlama kolaylığı açısından kısa tutulur. Çünkü hiç bir sistem ya da demokraside halk kendi kendini yönetemez. Buna maddi, fiili bakımdan imkân da yoktur. Tanımın doğrusu; esasını halkın egemenliği teşkil eden devletin, halk çoğunluğunun tercih ettiği sistem ve kadrolarca yönetimidir.
Demokrasiler şu üç temele oturur. Hukuk devleti, Güçlü sivil toplum ve Özgür medya. Demokrasinin başat unsuru olan ''hukuk devleti' de 3 esasa dayanır. 1-Kanuni idare, 2-İdarenin yargısal denetimi 3-Bağımsız yargı. Bu şemaya göre varlığı kabul edilen demokrasilerde, hükümet oluşumuna göre iki sistem vardır. 1-Başkanlık, 2-Parlamenter sistem. Başkanlık başka yazıda konu edilecek, burada kısaca parlamenter sistemi izaha çalışalım.
Parlâmenter hükümet sisteminde, yürütme içerisinden çıktığı yasamadan “yumuşak” olarak ayrılır. 3. kuvvet olan Yargı ise her ikisinden de daha sert ayılır. Yürütme organı-hükümet- içinden çıktığı yasama çoğunluğuna dayandığından devlet yönetimi pratiğinde en etkili erktir. Bu sistemde kişi, aynı anda hem yasama hem de yürütme organında görev alabilir. Yasama ve yürütme organları arasında doğası hükümetin varlığı vardır. Hükümet, yasama organının çalışmalarına katılabilir ve onu kolaylıkla yönlendirebilir. Sistemde bir yanda devlet başkanı diğer yanda hükümetin varlığı kâğıt üzerinde iki başlılık gibi görünse de güçlü olan hükümet yani Başbakan ve bakanlarıdır. Genellikle parlamento çoğunluğunca seçilen Cumhurbaşkanı sorumsuz, hükümet ise parlâmentoya karşı sorumludur. Hükümet içinden çıktığı ve onun güvenine dayandığından, parlamento tarafından her zaman güvensizlik oyuyla düşürülebilir.
Gerek başkanlık gerekse parlamenter olsun her iki sistemin güçlü ve zayıf yanları vardır. Parlâmenter sisteminin güçlü yanlarından ilki sistemin tıkanıklıklarını daha kolay aşabilmesidir. Parlâmenter sistemde, yürütme organı yasama organının içinden çıktığı ve onun güvenine dayandığından sistemde yasama ile yürütme arasında kriz ihtimali düşüktür. Çıkacak krizin “güvensizlik oyu” ve parlâmentoyu fesih gibi güçlü araçlarla aşılabilir. Sonuçta parlâmento ile hükümet arasındaki kriz- uyuşmazlık egemenliğin asli sahibi olan halk tarafından seçimle çözümlenir. O yüzden kamu hukukunda parlâmenter sistemlerde rejimin tıkanması, kilitlenmesi ihtimali daha düşük kabul edilir.
Parlâmenter sistem doğası gereği işleyiş itibariyle daha esnektir. Çünkü karşılıklı yetkiler -ki aynı zamanda silah- olan güvensizlik oyu ve fesih yoluyla tıkanıkların aşılabilir olması, hükümet ile parlâmento arasındaki siyasal süreci dondurmaz, tersine daha ılımlı bir ilişki geliştirip sistemi işletir. Halk desteğini yitirmiş, iş göremeyen yahut gereği gibi yönetemeyen hükümeti değiştirmek için başkanlık sistemindeki gibi, dört -beş yıl beklenmeksizin, aynı seçim dönemi içerisinde hükümetler değiştirilebilir.
Parlâmentoda sert bir kutuplaşmaya yol açmaz. Başkanlık sisteminde kazanan da, kaybeden de her şeyi kazanır veya kaybeder, arası yoktur. Buna karşın, parlâmenter sistemde, iktidar olanın her şeyi kazandığı pek söylenemez. Çünkü görevde kalması için parlâmenton güvenine muhtaçtır. Ayrıca iktidar olamayanlar da (muhalefet) sistemden dışlanmaz. Parlâmento üyesi olarak kanunların yapılmasına ve hükümetin denetlenmesinde rolleri devam eder.
Nihayet parlamenter sistemlerde sorumsuz Devlet Başkanının genellikle ılımlı ve uzlaştırıcı bir rolü ve etkisi olur. Bu sistemde yürütme organı iki başlı, olup hükümetin yanında bir de sorumsuz olan devlet başkanı (kral veya cumhurbaşkanı) vardır. Devlet başkanları tarafsız ve genellikle partiler üstü bir konumdadır, devlet ve milletin bütünlüğünü temsil ederler. Tarafsız olmasının siyasal mücadeleyi yumuşatıcı etkisi vardır. Çatışan taraflar (parlâmento-hükümet) arasında arabulucu veya hakem rolü oynayabilir. Nitekim geçmişte siyasal sertlik ve kriz dönemlerinde Cumhurbaşkanının siyasi parti liderlerini Çankaya'ya daveti ve birçok kez zirve yapılması bu yüzdendir.
Parlamenter sistem de mükemmel değildir. Güçlü yanlarının yanında zayıf yanları da vardır.
En önemli eleştiri; Parlâmenter sistemin istikrarsız hükümetlere yol açtığı iddiasıdır. Başkanlık sisteminde başkan belirli bir dönem için seçildiğinden ve o dönem içinde parlâmento tarafından görevden alınamadığından, yürütme organının istikrarı garantilenmiştir. Oysa parlâmenter hükümet sistemlerinde hükümetin istikrarı hiçbir zaman garanti edilmiş değildir. Zira bu sistemlerde hükümet, parlâmentonun güvenine dayanır; dolayısıyla parlâmento tarafından her zaman görevden alınabilir. Bu nedenle, sistemin mantığı gereği, hükümet istikrarsızlığı potansiyeli vardır. Gerçekten de parlâmenter sistemin uygulandığı 3. ve 4. Fransız Cumhuriyetlerinde, Alman Weimer Cumhuriyetinde, 2.Dünya Savaşı sonrası İtalya’sında hükümet istikrarsızlıkları sık yaşanmıştır. Bizde de 1961-1980 arasında ve 1990'larda hükümet istikrarsızlığı olmuştur. Ama her yerde böyle olmamıştır. Bu biraz da demokrasi kültürü ve kökleşmiş siyaset pratiğiyle alakalı bir durumdur.
Parlâmenter sistemin hükümet istikrarsızlığı eleştirisine karşı şunlar savunulmuştur. Öncelikle Disiplinli İki-Partili sistemde hükümet istikrarsızlığı olmaz. Çünkü istikrarsızlığın gerçek sebebi, parlâmenter sistem değil, disiplinsiz çok parti düzenidir. İki-partinin ve parti disiplininin bulunduğu bir parlâmenter sistemde hükümet istikrarsızlığı ortaya çıkmıyor ve hükümetler pekala uzun ömürlü olabiliyorlar. Örneğin, İngiliz parlâmenter sisteminde hükümet istikrarsızlığı yoktur; çünkü bu sistemde disiplinli iki-parti parlâmentoya hâkimdir.
Parlâmenter sistemlerin ezici çoğunluğunda ve bu arada Türkiye’de çok parti sistemi vardır. Türkiye’de çok parti sistemini iki-parti sistemine dönüştürmek için bir kere nispî temsil seçim sistemini terk edip basit çoğunluk seçim sistemini kabul düşünülebilir. Ancak bu konuda bir uzlaşma yoktur. Çünkü Türkiye’de, sadece partiler düzeyinde yapay bölünmeler değil, seçmenler düzeyinde de siyasal parçalanmışlık olduğundan iki parti sistemini başarıyla uygulamak oldukça güçtür. Toplumu siyasi bölünmüşlükten kurtarma en azından orta vadede bile olası değildir. Dolayısıyla mevcut duruma göre sistemin hükümet istikrarını temin edecek ve böylelikle güçlendirilmesini sağlayacak araçları kullanmak gerekir.
Parlâmenter sistemlerde hükümet istikrarsızlığı teoriktir. Çünkü gerçeklik değil aksine pek çok halde görünüştedir. Çünkü hükümetin şeklen değişmesine rağmen, iktidardaki partiler aynı kalır. Örneğin yeni kabine eski başbakanın başkanlığında kurulur; anahtar bakanlıklardaki bakanlar görevde kalmaya devam eder. Biçimsel olarak hükümet değişiklikleri olsa da, “esasta istikrar” söz konusudur. İktidardaki kişiler aynı kaldıkça, hükümetlerin sık sık değişmesi yönetimde istikrarı bozmaz. Hatta istikrarsız olduğu söylenen parlâmenter hükümet sistemlerinde, başkanlık sisteminde görülmeyen bir tarzda bir “personel istikrarı” mevcuttur.
Bu eleştiriler ve savunmalara göre sonuç; Kanaatimizce potansiyeli olsa bile parlâmenter sistemin kaçınılmaz olarak hükümet istikrarsızlığına yol açtığı söylenemez. İstikrarsızlık çoğunlukla koalisyon hükümetlerine, o da parti düzenine bağlıdır. Yani sistemin bizatihi istikrarsızlık yaratacağı iddia edilemez. Ancak, parlâmenter sistem, başkanlık sisteminin olduğu gibi, kendi başına hükümetin istikrarını sağlayıcı bir işleyiş mekanizması yoktur. Bu her ülkenin siyasi gelenek ve pratiğiyle doğrudan ilişkili bir durumdur.
İkinci temel eleştiri; Parlâmenter sistemin, zayıf, etkinliği düşük hükümetlere yol açmasıdır. Parlâmenter sistemde hükümet, tek partiden oluşsa bile, başbakan hiçbir zaman başkanlık sistemindeki başkan kadar kendini güvende hissedemez ve her halükârda parlâmentodaki çoğunluğu hesaba katmak zorundadır. Hükümet, tek partiden oluşsa bile, yürütme organının iki başlı olması sorun çıkarabilir. Sistemin mantığına göre, başlardan biri devlet başkanı, sorumsuz ve dolayısıyla yetkisizdir ama uygulamada devlet başkanı ile hükümet arasında bazen çatışma yaşandığı da varittir. Sebebi de; Devlet başkanı tamamıyla sembolik rolüyle yetinmezse, sistemde yetki ve sorumluluk karmaşası ortaya çıkar. Hükümet varlığını sürdürse de etkinliğini yitirebilir. Parlâmenter sistemde, hükümet tek partiden oluşsa da, hükümetin kolektif niteliğinden kaynaklanan sorunlar ortaya çıkabilir. Bakanlar kurulunun karar alabilmesi için oy birliği gerekir. Kuruldan bir bakanın muhalif tavrının sürmesi halinde bu bakanın istifa etmesi veya azledilmesi gerekir ki, her iki durum da kamuoyunda zafiyet tartışmalarına yol açar. Nihayet, parlâmenter sistem genellikle koalisyon hükümetlerine yol açar ve koalisyonlar ise güçsüz hükümetlerdir. Çünkü koalisyonlar birden fazla partiden oluşur partiler birbirinin doğal rakibi durumundadır. Aralarında şu ya da bu şekilde bir uzlaşmazlık vardır. Bu partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetlerinde gerçek anlamda üzerinde uzlaşılan zaten çok az konu vardır. Diğer yandan koalisyon hükümetleri hızlı karar alamaz. Çünkü ilk önce koalisyon liderlerinin kendi aralarında anlaşmaları gerekir. Bu ise çoğunlukla uzun pazarlıklar sonucunda olur. Ayrıca koalisyon hükümetlerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar çok zor çözülür, çözülse dahi bu kez icraatlarında uyuşmazlık yaşanır.
Üçüncü olarak; Parlâmenter sistemin düşük nitelikli demokrasiye yol açmasıdır. Parlâmenter sistem karşıtlarına göre, başkanlık sistemine nazaran, parlâmenter sistem daha düşük nitelikli bir demokrasiye yol açmaktadır. Sebepleri; (a) Parlâmenter sistemlerde, halk, hükümeti doğrudan doğruya belirleyememektedir. Halk parlâmento üyelerini seçmekte, parlâmento üyeleri de, hükümeti seçmektedir. (b) Hesap sorulabilirlilik bakımından düşük değerlidir. Özellikle koalisyon hükümetlerinde, sorumluluk ortada kalabilir. İşler iyi gitmediğinde halk hesap soracağı partiyi karıştırır. Çünkü başbakanın sorumluluktan kurtulması, suçu ortaklarının üstüne atması mümkündür. (c) Hükümet istikrarsızlığı da sorumluluğun belirsizleşmesine yol açmaktadır. Kısa süre iktidarda kalmış partilerden hesap sorulması güç olur. Çünkü bunlar aldığı kararları uygulama fırsatını haliyle bulamamışlardır. (d) Nihayet, önceden bilinebilirlilik açısından parlâmenter sistem hükümetinde açıklık-berraklık yoktur. Seçmen oy pusulasını atarken oy verdiği adayın kazanması halinde kimin hükümet olacağını bilemez. Dahası, bir partinin tek başına çoğunluğu elde edememesi durumunda hangi partilerin koalisyon hükümeti kuracaklarını da seçmen önceden tahmin edemez.
Bu eleştiri savunma ve karşı görüşler ışığında parlâmenter sistemi tümden kabul ve red rasyonel olmadığı gibi sistemi işletenin o ülke siyasetinin partileri ve düzeni olduğunu da unutmamak gerekir. Ayrıca zayıf yanlarının, parlâmenter sisteme bağlı olduğu kadar, her ülkenin kendi siyasal ve sosyal koşullarına (parti sistemi, siyasal kültür, sosyal bölünmüşlük, vs.) bağlı olduğu da gerçektir. Kaldı ki alternatifi olan başkanlık sisteminin hükümet anlamında güçlü yanları otoriterleşme eğilimini güçlendirme potansiyelini de taşıyabilir. Bizdeki mevcut sistem kamu hukuku bağlamında Başkanlık sistemi unsur ve özelliklerini taşımasa da adı ve işleyişi itibariyle özgün başkanlık sistemidir. Kısa uygulamasında tek adam yönetimine dönüşen giderek otoriterleşen pratiği de ortadadır.
ÜLKEMİZ PRATİĞİNDE DURUM
Çok partili siyasi hayata 1950'de geçen ülkemizde parlâmenter sistemin geçmişte ne yazık ki olumsuz yanları ortaya- öne çıkmıştır. Türkiye’de 1970-1980 yılları arasında 10 yıllık dönemde çoğunluğu koalisyon veya azınlık 13 hükümet görev yapmıştır. 12 Eylül 1980 darbesiyle parlamenter sisteme son verilmiş, sonrasında -darbe etkili-belli bir ölçüde güçlü ve istikrarlı hükümetler görülmüş, 1990’lı yıllarda ülke yine güçsüz, istikrarsız koalisyon hükümetleri sahne almıştır. Öyle ki 1991’den itibaren kurulanların hepsi koalisyon ya da azınlık hükümetidir. 1999’a kadar koalisyonlar iki partiden oluşurken, Nisan 1999'dan sonra hükümet ancak üç partinin bir araya gelmesiyle kurulabilmiştir. Sebepleri; Meclise hâkim olamayan hükümetlerin Meclise yön verememesi, istedikleri kanunları çıkaramamalarıdır. Koalisyonlarda İktidar birleşik ve bütün değil, dağınıktır. Gerçek iktidarın kimde olduğu belli olmayınca sorumluluk da kaybolmuştur. İşler iyi gitmediğinde hesap sormak isteyen halk kimseyi bulamamıştır. Hükümette görev almış kişilerden hesap sorulduğunda, hepsi sorumluluğu yekdiğerinin üzerine atmıştır. Mazeretleri hazırdır çünkü bu kişilerin hiç birisi tek başına iktidar olmadığından sorumluluğun teşhisi de zorlaşır. Parti disiplini zayıflamış, liderler bazı kritik oylamalarda partisinin milletvekillerine söz geçirememişlerdir. Genellikle koalisyonlardan oluşan hükümetler hızlı ve kararlı bir şekilde hareket edemeyince parlamenter sistemin potansiyelindeki zafiyeti de daha çok öne çıkmıştır. Hükümetler kısa ömürlü olmuş, seçimlere genellikle beş yıllık normal süre dolmadan erken seçim kararı alınarak gidilmiştir. Hükümet koalisyon olunca ortak partiler kolayca uzlaşmazlığa düşmüş ve uzlaşmazlıklarını kolaylıkla çözememişlerdir. Çünkü koalisyon hükümetleri, sayısal olarak parlâmentoda çoğunluğa sahip olsa da arkalarındaki görünürdeki parlâmento çoğunluğunun kendilerini destekleyip desteklemeyeceğinden emin değildirler. Hükümet tarafından hazırlanmış kanun tasarıları, Meclis komisyonlarında veya Genel Kurulunda bizzat hükümeti oluşturan partilere mensup milletvekillerinin oylarıyla reddedilebilmiştir.
Soru şu; geçmişte bu yaşanmışlıklar tümüyle parlamenter sistemin zafiyetinden mi kaynaklıdır? Ve o sistemi terk etmeye yeter sebep midir? Sanırım kolayca ve güçlü bir evet cevabı verilemez. Zira hem 2002 sonrasında kurulan istikrarlı hükümetler hem de aynı siyasi kadronun son iki yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi pratiği ve uygulama sonuçları da ortadadır. Türk siyasi hayatı ve yerleşik siyasi kültürü göre parlamenter sistemin mevcuttan çok daha iyi olduğu da aşikârdır.
ÇÖZÜM NE OLABİLİR?
Parlamentonun güçlenmesi için siyasi partiler ve seçim yasasında kısmi değişiklikler yapılması yeterli olacaktır. Hükümet- parlamento dengesi daha doğrusu istikrarlı hükümetlerin kurulması ve devamı için kurulmayı kolay düşürmeyi zorlaştıran bir düzen pekâlâ kurulabilir. Hükümetin etkinliğinin sağlanması içinse, yasa yapmayı kolaylaştıracak İçtüzük düzenlemesiyle acil ve hızlı hareket imkânı veren kararname çıkarma yetkisi sorunu çözmeye yetecektir.
Bunlar yapılırken; demokratik hukuk devleti esasından en ufak bir sapma olmaması asıldır. Şüphesiz halkın günlük ihtiyaç ve sorunlarını çözmek, devleti işletmek için hükümet şarttır. Ama bunun bir yönetim aracı olduğu unutulmamalıdır. Demokrasiler hükümetleri değil halkın güvenlik ve refahı için yönetilmesini önceler. Unutmayalım ki; Sistemleri işletenler de insandır. Demokrasilerin tercihe şayan olması hatayı kendi içinde hızla düzeltebilme kabiliyetidir. Bu da şeffaf hesap sorulabilen/verebilen hükümetler eliyle olur. Şeklen demokratik gerçekte otokrasi, monetarist yönetimlerin adının ne olduğunun önemi yoktur. Hukukta temel anlayış; İyi kanun kötü uygulayıcı elinde kötü, kötü kanun iyi uygulayıcı elinde iyidir hükmü yönetim sistemlerinde de aynen caridir.
Nihayet 2 yıllık uygulamasından halkın memnuniyetsizliği aşikâr olan ucube bir sistemi sürdürmek siyaseten akılcı ve demokratik bir şey değildir. Ülkemizin siyasi pratiği, aktörler ve seçmen kültürüne uygun olan parlamenter sisteme geçiş halkın çoğunluğunun arzusu haline gelmiştir. Daha fazla direnmenin anlamı ve ülkeye bir faydası kalmamıştır. İYİ Partinin bu yolda halkın talebine sözcülüğü siyasi ve sosyal olarak uzlaşmayı kolaylaştıracak bir etkiye sahiptir. Önümüzdeki günlerde daha çok gündem olacak bu konuda temel bilgileri içeren bu yazımın uzunluğundan ürkülmeden okunması dileğiyle iyi pazarlar.