HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı listelerinden seçime girmesi ve Cumhur İttifakı ile ittifak kurması HÜDA PAR ve Hizbullah ilişkisini gündeme getirmişti.

Yeniçağ yazarı Emin Demirel, Hizbullah’ın MİT’e sızma girişimlerini dikkat çekici anektodlar eşliğinde yazdı. İşte o yazının tamamı:

“Menzil grubunun 1993 yılında yayımladığı "Hira" adlı dergiden konu muzla ilgili bir bölüm dikkat çekicidir:

"Yaşadığımız coğrafyada Müslüman Kürt halkı devletin yaklaşık 70 yıldır ırkçı laik. Devletin15 yıldır Ulusalcı-Marksist örgütün, son 4-5 yıldır da İslam adına ortaya çıkan zalimlerin katliam ve vahşetinden inim inim inlemektedir… Devletin yaptıklarına anlam vermek kolay. Çünkü Müslüman Kurt Halkı, Türk ulusçuluğu ve laik temel üzerine kurulan T.C. için hem Ulusal hem de dinsel açıdan Tehlike teşkil ediyordu. Bunun için mustazaf Müslüman Kürt halkına iki boyutlu zulüm ve katliam birden uygulandı ….

PKK'nın yaptıkları da anlaşılır cinstendir. Çünkü hiçbir Marksist örgüt veya Devlet, insanlara kan, katliam ve gözyaşından başka bir şey kazandırmamıştır. Ateizmi temel alan PKK, Kürt halkı Müslüman olduğu için, zulüm ve katliamını, T.C. gibi katmerli olarak uyguladı….

Anlaşılması ve alışılması zor olan, din adına, İslam adına Müslüman halka reva görülen bu zulümdür…"

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere; Hizbullah-PKK çatışmalarının ana nedeni bölgedeki örgütsel mücadeleden kaynaklanmaktadır. Hizbullah ilim grubunun PKK ile başlatmış olduğu silahlı mücadele, yasa dışı örgütün stratejisindeki üçüncü aşamaya (cihad) geçtiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Günümüzdeki HÜDA PAR'ın da aynı görüşü paylaştığı bir gerçektir...

2011 yılında Hizbullah-PKK arasında çıkan çatışma, iki örgüt yönetimi tarafından engellenerek, yeniden kitlesel kıyıma dönüşmeden önlenmiştir. İki örgüt arasındaki gerilimin artması üzerine Öcalan, İmralı Cezaevi'nden gönderdiği bir mesaj ile, şehirlerdeki yapılanmalarında (KCK) Hizbullah temsilcilerinin de olabileceğini söylemişti.

***

Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de öldürüldüğü Beykoz operasyonunda polisin eline geçmesin diye militanlar tarafından kurşun yağmuruna tutularak tahrip edilmek istenen 41 bilgisayardan 24'ünün hard diskinin çözümleri yıllar sonra, ABD'ye gönderilerek yapılabildi. Bu deşifrelerde; örgüt tarafından infaz edilen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Sekreteri İbrahim Sarı'nın emniyet istihbaratına çalışmasına karşın, Hizbullah'a da Üniversite personeli hakkında bilgi verdiği ortaya çıktı. Recep Buttanrı adlı bir kişinin de hem MİT hem de Hizbullah için muhbirlik yaptığı, istihbaratçıları deşifre ettiği belirlendi. Hizbullah tarafından kaçırıldıktan sonra öldürülen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Sekreteri İbrahim Sarı'nın da örgüte ayrıntılı bilgi verdiği öne sürülmüştü. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın "Adı Hizbullah'a ait dokümanlarda geçiyor" dediği (daha sonra kemikleri Diyarbakır'da örgüte ait Mardinkapı Savaş Mahallesi Küçüksavaş Sokakdaki 11 no'lu sorgu evinde bulunan) Sarı'nın ifadeleri, bir çelişkiyi de ortaya koyuyordu. Sarı sorgusunda Diyarbakır polisine çalışan sadık bir muhbir olduğu ve bu gücünü kullanarak Üniversite veya günlük yaşam içinde sıkıntılarla karşılaşan çok sayıda kişiyi de muhbirliğe zorladığını söylemiş ve Dicle Üniversitesindeki Hizbullahçılarla ilgili ayrıntılı bilgi vermiştir.