Rabbimiz Bakara suresi 193 ayette "Ülkenizde, yeryüzünde veya bölgenizde) Fitne yok oluncaya kadar, (yani, temel insan haklarına, adalete, hukuka zıt olan bütün fesat merkezleri ortadan kaldırılıncaya ve böylece) Dinin (yani, sosyal düzenin ve adalet sisteminin) Allah’ın (rızasına uygun) oluncaya kadar (o zalimlerle) çarpışın (ve savaşı durdurmayın). Şayet (o zalimler zulüm ve fitneden) vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, onların yaptıklarını görendir ve (siz de onları kendi hallerine bırakın" buyuruyor.
Hemen şunu da söyleyelim ki, bu yüce beyan sadece bir kelime farkı ile Enfal suresi 39cu ayette de yer almaktadır.
Şimdi olup bitenleri, özelliklede Moskova’da dün varılan ateşkes antlaşmasını bu mesajların ışığında değerlendirirsek söylenecek sözün olmadığı görülecektir. Çünkü böyle bir ateşkesin 30 seneden beri topraklarımızı işgal altında tutan Ermeniler ile yapılması tarihi bir talihsizliktir.
O Ermeniler ki, kendi akıllarınca Karabağ’ın işgalini tamamlayıp, Tovuz bölgesine saldırmalarının üzerinden 3 ay bile geçmemiştir.
Ayrıca bu ateşkesin 30 senedir işgal altında kalan topraklarımızı azat etmeye çok yakın olduğumuz bir zamanda yapılması da tarihin sert muhakemesine muhatap olacaktır.
Oysaki yukarıdaki ayetin ortaya koyduğu prensipler uluslararası hukuk ilkelerinin de tastiklediği prensiplerdir. Hal böyle iken bu ateşkesin tarafı olmak, Azerbaycan için sadece ilahi düzene değil hem de uluslararası hukuk prensiplerine aykırı davranmak anlamına gelmektedir.
Hem de karşınızdakinin kimler olduğunu bildiğimiz halde.
Evet, bu anlamda Karabağ ve etrafının azat edilmesi dahi bir zafer değildir. Olsa olsa 30 yıl geç kalınmış bir nefsi müdafaadır.
Zafer meselesine gelince, Nahçivan’la Azerbaycan’ın birleştirilmesi durumunda kısmi bir zaferden bahsetmek mümkün. Ama o da kısmı bir zafer.
Şimdi, durum böyleyken bu ateşkes antlaşmasının vücut bulması kadar onun nasıl gerçekleşmesi de aynı ölçüde talihsizliktir.
Çünkü eski Yunan tarihinde bile “Zalim avcının vefalı köpeği” olarak görülen Ermenilerin arkasındaki zalimlerin rolü bu süreçte de etkin olmuş ve olmaktadır.
O yüzden bu ateşkesin yapılması kadar onun nasıl, nerede ve kimlerin vasıtası ile yapıldığı da önemlidir. Zira bu noktada yine Rabbimizin Mümtehine suresi 9cu ayetteki buyruğu tam da isabetli olacaktır.
Böyle ki, Rabbimiz bu mesajında “Allah, sizin inancınızdan dolayı sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımlaşan kimselerle yakınlık kurmanızı yasaklanmıştır. Kim onlarla yakınlık kurarsa onlar zalimlerin ta kendileridir.” diye beyan ediyor.
Evet, yine her şey apaçık ortada. Sizi yurdunuzdan çıkaranlar ve onlara yardımcı olanlar ile yakınlık yasaklanmıştır.
Peki, hal böyleyken, biz kimlerden medet umuyoruz?
Biz kimlerden yardım bekliyoruz?
Biz kimlerin kapısında boyun bükerek adalet dileniyoruz?
Ayrıca yukarıdaki ilahi mesajların uluslararası hukuk sistemine aykırı olan tek bir noktası var mı acaba?
Eğer böyle bir aykırılık ve çelişki yoksa o zaman yetkililer başta olmakla bütün Azerbaycan halkı bu mesajları görmezden gelmenin yanı sıra hem de uluslararası hukuku ihmal etmektedir.
Bu ise hem uhrevi hem de dünyevi bir ihmaldir.
Hem de önemli bir ihmal.
Şimdi birilerin bunları Sn. Erdoğan’a hatırlatması ve İlham Aliyev’e de anlatması lazım.
Hem de hemen….