Hani derler ya “her zorlukta bir kolaylık, her belada bir şifa vardır” diye. Hakikaten bu ve bu gibi deyimler çok önemli gerçekleri de ifade etmektedir, ne kadar acı olsa da. Acı diyorum, çünkü bugün sözün gerçek manasında Ukrayna’da bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Hem de bütün dünyanın gözleri önünde. Hem de en acımasız yöntemlerle. Aslında ise bu olanlar sadece 2 ülke arasında yaşanan bir savaş veya dünyanın 2 kaba güç bloku arasındaki gerilim yahut 2 farklı dünya görüsünün savaşı değil. Bu yaşananlar hem de tarihin uzun zaman aralıklarında vukuu bulan global oluşumların ve dönüşümlerin de habercisidir. İstersiniz buna güç merkezlerinin el değişimi, istersiniz global aktörler arasındaki kavga, istersiniz global sermeyenin yer değişimi deyin, sonuçta bu süreç yeni bir dünya düzenine geçisin köprüsüdür.

Şimdi birileri bu yaşananları; Karl Marks ve arkadaşı Engels tarafından ortaya atılan “tarihsel materyalizm” in sonucu olarak görebilir. Başkaları İbn Haldun’un dinamik insanın tabiatında var olan “değişim” kavramı ile açıklaya bilir. Diğerleri başka gerekçeler üzerinden konuyu aydınlatmaya çaba göstere bilir. Bir diğerleri ise bu yaşananları ALLAH’ın Türk milletine verdiği bir mesaj olarak değerlendire bilir.

Evet, değişik bir ifade ile söylersek; sanki yaşanan olaylar ve gelişen hadiseler Türkiye’mizi ve Türk dünyasını önemli bir konuma doğru yaklaştırmaktadır. Zira makalenin baslığındaki “lütuf” kelimesi bu anlamda yanlış anlaşılmaya müsait olsa da bir başka yönden Türkiye ve Türk dünyasının güçlü bir konuma gelmesi hem bölge hem de dünya için hakiki anlamda bir lütuf olarak görüle bilir. Özellikle de bu süreçte Türkiye’mizin uzlaştırıcı ve dengeli tavırlarının etkin olması bunun ispatıdır. Meselenin önemli olan diğer yönü ise bu zor ve kritik dönemlerde hem Rusya hem de Ukrayna’nın Türkiye’ye güvendiklerini açık bir biçimde ifade etmeleridir. Türk dünyasının önemli aktörlerinden olan Azerbaycan ve Kazakistan’ın son günlerde sergilemiş oldukları tavırlar da bu anlamda takdire şayan davranışlar olarak değerlendirile bilir

Kısacası yaşanan olaylar ve gelişen hadisleler adeta Türk milletini layık olduğu tarihi misyonuna doğru itmektedir. Yeniden dünya konjonktüründe önemli bir konuma gelmek için olaylar Türkiye’nin ve Türk dünyasının lehine gelişmektedir. Yani, yaşanan üzücü hadiselere rağmen bu süreç hem de Türk dünyasının toparlanması için bir vesiledir.

Ancak olayları iyi okumak ve iyi davranmak kaydı ile. Hadiselerden doğru dersler çıkarmak ve o yönde harekât etmek kaydı ile. Sadece devletlerin değil, halk kitlelerinin de demokrasi ve insan haklarına büyük önem verdiklerini görmek koşulu ile. Rusya ve yandaşlarının bu değerlere karşı sergilediği düşmanca tutumdan dolayı hiçbir zaman sevilmediğini anlamak şartı ile. Aksi durumda ise hem Türkiye ve Türk dünyasına hem İslam ümmetine hem de bütün insanlığa karşı büyük bir sorumsuzluk örneği sergilenmiş olur. Bu durumda ise ilk olarak Türk dünyasına sonra da şimdiye kadar olumlu duruş sergilemiş olan yöneticilerimizin kendilerine yazık olurdu.

Hele bir de tarihin önümüze serdiği bu önemli fırsatları yöneticilerimizin Türk dünyasının geleceği için değil de kendi iktidarlarının menfaatleri için kullanma ihtimalleri var ki; buna hiç mi hiç değinmek bile istemiyorum. Son Karabağ savaşından sonra Azerbaycan iktidarının kendi halkına yaptığı gibi. Ülkenin tek vücut olarak yazdığı tarihi kahramanlıkları görmezden geldiği gibi. Savaştan önce olduğu gibi savaş sonrası da halkın haklı isteklerine sırt çevirdiği gibi…

İşte makalenin başlığındaki “ama” kelimesinin sonra söylenmek istenen sözler ve o sözlerin devamı tam da burasıdır…