"Bana soruyorlar ne olacak bu Kıbrıs'ın hali diye oysaki ben bu yazıyı Aralık 2015'te yazmışım. Dikkatli okursanız değişen bir şey yok!
Türk düşmanları her zaman ve her yerde olduğu gibi yine ayağımızı kaydırmaya çalışıyorlar... İçeride tribünlere uluslararası arenada ise aleyhimize çalışan bir dış politika anlayışımız var... Türk devletlerinin Kıbrıs'ın Güneyinde elçilik açmasını herkes kendine göre değerlendiriyor ama Türk'ün lehine pek yorum yapan yok gibi! Ne ise tam 10 sene önce yazdıklarıma dönelim... Bizim cenahta bu konuda da bir değişiklik yok!"
"Şimdi küresel güçler (bugün de öyle) Kıbrıs'ı yine masaya yatırttı. Bizimkilerin eli çok zayıf. Olmayan bir Kıbrıs sorunumuzdan kurtulmaya çalışıyorlar. Tıpkı 100 küsur sene önce Balkan sorunundan kurtulmaya çalışan Osmanlının yöneticileri gibi! Tarih yine tekerrür mü, edecek? Ona siz karar vereceksiniz!
“Türkiye’nin başı, Güneydoğu’da yoğun bir çatışma süreci yaşanan PKK ile dertte..." (Günümüzde de PKK ile müzakere edilmeye çalışılıyor)
Türk Milleti de haliyle buraya odaklanmış durumda ama etrafında en az bunlar kadar önemli gelişmeler oluyor. (Bugün Türk Milletinin nereye odaklandığı belli değil)
Bunlardan ikisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden vazgeçilmeye çalışılması ile Ege Denizindeki Türkiye’ye ait adaların Yunanistan tarafından işgaline göz yumulmasıdır. Yazımızın konusu olmayan ama dikkatinizi çekmek istediğim üçüncü bir konu ise Bulgaristan’daki Türk siyasetinin (HÖH), düşürülen Rus uçağı bahane edilerek parçalanmak istenmesidir.
Benim çocukluğum, Kıbrıs için söylenilen “Ya taksim ya ölüm” ya da “Kıbrıs’ı satanı bizde satarız” sloganlarını dinlemekle geçti.
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında; günlerce yapılan karartmayı ve evimizin pencerelerini defter kaplama kağıdı ile kapatışımı asla unutmam.
Rahmetli Turan Güneş’in, “kızı Ayşe’yi tatile çıkartışı” da hafızamdan hiç silinmez.
Yine rahmetli olan “Büyük Türk” Rauf Denktaş’ın mücadelesi, bizim Kıbrıs için düşündüklerimizin rehberidir. Keza diğer Kıbrıslı Türkler içinde aynı şeyleri düşünür ve hissederim.
Kıbrıs ve Kıbrıslı Türkler, Türk Milleti için çok önemlidir ama esas olan Kıbrıs’ın kesbettiği stratejik önem Türkiye için daha da çok önemlidir.
Kıbrıs’ı kaybederseniz, Doğu Akdeniz’e çıkamazsınız. O bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarında hak iddia edemezsiniz. Dahası Türkiye’de evinizde rahat oturamazsınız! Bu o kadar önemli mi derseniz, size yediğiniz ekmek ve içtiğiniz su kadar önemlidir cevabını veririm.
Ve bu önemde bir Kıbrıs, malum güç ve kişilerce Rumlara verilmek üzeredir (Bugünde öyle mi acaba demeden edemiyorum) hem de Denktaş’ın; Mehmetçiklerin ve Lala Mustafa Paşa’nın leventlerinin kemiklerini sızlatırcasına!
Ege’deki adaları teslim edişimiz, Girit’ten bu yana günümüze kadar olan süreçte politikalarımızın değişmeden devam ettiğini gösteriyor... (Yani hep veriyoruz bakalım nereye kadar!)
Bu nasıl bir ihanettir ki, Türk vatanı Anadolu’ya yapışık Sakız, Rodos, İstanköy, Meis, Simi, Midilli gibi adalar Yunanistan’a peşkeş çekilip durdu...
Şimdi bunlara 18 ada daha eklendi. Türkiye tarafında, medya ve siyasette “çıt” yok... Sen git bakalım Yunan hükümranlığında olan adaları işgal et, dünyanın nasıl ayağa kalktığını gör!
Bu adaların işgal edilmesi önemli mi? Hem de çok önemli... Birincisi Ege Denizi bir Yunan Denizi haline geliyor. İkincisi tartışmalı olan kıta sahanlığı meselesi nedeni ile Yunanlılar topraklarımız üzerinde hükümranlık iddia etme hakkına kavuşuyor. Üçüncüsü yeraltı ve yerüstü zenginlikler Yunanlıların eline geçiyor.
Ege’deki adaların Yunanlılara terki ile KKTC’den vazgeçilmesi, Akdeniz ile Ege Denizi’ni Türkiye’ye kapatıyor. Ve böylece üç tarafı denizle çevrili olan bir Türkiye kara devletine dönüşüyor.
Yani Türk Milletinin varlığı ve istikbali açısından çok önemli bir konu!
Yeterince tartışıyor muyuz? Gündem oluşturuyor muyuz? Siyasal tepki veriyor muyuz? Güvenliğimizi sağlamakla görevli Türk Silahlı Kuvvetleri ne yapıyor? Bu ve benzeri sorulara ne yazık ki, müspet cevaplar veremiyoruz.
Keşke 40 yıl önce olduğu gibi “Kıbrıs’ı ve Adaları, Rumlara (küreselcilere) satanı biz de satarız” diye haykırabilecek durumda olsaydık. Ama görüyoruz ki, çoğunluğun böyle bir sorunu yok. Biz anlattık belki sizin bundan sonra olur!”
Bunları ön yıl önce yazdım ama bizim cephede bir değişiklik yok! Bir avuç Türk direniyor o kadar!
Aralık 2015 / İstanbul