Bu makaleye hayal ürünü bir soruyla başlayalım. Bir anlığına uzaylıların yerküremizi istila etmek istediklerini düşünelim. Bunun için ise yerküreden bir toplumun onlara yardım etmeleri lazım. Bu yardım karşılığında uzaylılar vaatlerde bulunmaktalar. Şimdi soru şu; ilk olarak yaşadığı yerküreye ve dünyadaşlarına kimler ihanet eder?
Şimdi bu soruyu sorduktan sonra konumuza Ermeniler ‘in tarihi üzerinden devam edelim.
O Ermeniler ki, Türk topraklarında devlet kurup o devleti kendilerine armağan eden Rusya sıkıntıya düşünce hemen onu satıp yüzünü NATO’ya döndü. Hem de çok yeni.
O Ermeniler ki, kendilerini “Sadık-Millet” olarak tanıtıp Osmanlı zayıfladığı anda Erzurum, Kars, Ardahan, Maraş gibi bölgelerimizde vahşi katliamlar gerçekleştirdi.
O Ermeniler ki, kaypak karakterlerinden ve sürekli ihanetlerinden dolayı Bizans tarafından da devamlı cezalandırıldılar. Sasanilerin onları tehcire zorlamaları da aynı sebeplerden idi. Hele Roma olayları da var aynı motiflerle.
Evet, uzadıkça uzar bu liste.
Hem de çok uzar.
Şimdi biz bunları kötü niyetle söylemiyoruz. İnsanlığa faydalı olsun diye anlatıyoruz. Dünyamızın selameti için söylüyoruz. Hem de Ermenilerin ruhsal yapılarını incelemenin insanlığa önemli bilgiler kazandıracağına inanıyoruz. Hani bir de ünlülerin Ermeni tanımlamaları vardı.
Bu konuda Marksin “Ermeniler rahatları için kadınlarını başkalarına satan halktır” fikri ne kadar da ilginçtir. Sahiden bir de büyük şair Puşkin vardı “Sen kölesen, alçaksın, sen korkaksın, çünkü sen Ermenisen” diyen Puşkin.
Tabii ki, bu liste de uzayıp gedebilir. Lakin esas olan buradan önemli derslerin çıkarılmasıdır.
Bu anlamda “Nasıl olur da böyle bir millet bize tepeden bakabilir?” Bize kahramanlık taslaya bilir ve varlığımızı hazmedemiyor? gibi sorulara bulunacak cevaplar bizim için çok mühimdir.
Çünkü toplum ve devlet olma yetimizin temelleri o cevaplarda saklıdır. Öyle bir yeti ki, toplumsal algıdan silindiği an geriye ne toplum kalır, ne de devlet. Öyle bir yeti ki, var olduğu sürece hem toplum vardır, hem de devlet.
Bu yüzden diyebiliriz ki, son iki asırdan beri Rus ve Fars şovenizmi tarafından sürekli aşağılanan Azerbaycan halkı Ermeniler karşısında ezik duruma düşürüldü. Hatta bu kalleşçe tavırlar Sovyetler döneminde bile devlet politikası gibi devam ettirildi. Sovyetler zamanında Ermenilerin devletin üst düzeylerine kolayca tırmana bilmeleri hala hafızalardan silinmemiştir. Bakan, üst düzey devlet yetkilileri ve stratejik alanlardan sorumlu şahısların sekreterliğine özellikle de Ermeni kızlarının atanması da yakın tarihimiz yüz karası hakikatleri arasındadır.
Evet, hem idari hem de paralı alanları ele geçirmiş bu soysuzların sahip olduğu menzillerde güzelim Azerbaycan insani yıllarca kiracı olarak yaşadı.
Yani öz yurdunda garip, öz ülkesinde parya gibi.
İşte bu yüzden bu korkak ve alçaklar bize karşı aslan kesildiler. İşte bu sebeplerden bizi hep hakir gördüler. Bu yüzden sürekli bizi güçsüz ve zavallı zannettiler.
Ne yazık ki, bu tür alçakça tavırlar Azerbaycan’a karşı AGİT Minsk grubu eş başkanları tarafından da 30 sene sürdürüldü.
Lakin Taşnak ve Bolşevik mirasının uzantısı olan Sovyetlerin tarihin çöplüğüne gömülmesinden sonra doğan yeni nesillerde bu tür çifte standart ve ikiyüzlü politikalar ters tepki doğurdu.
İşte Azerbaycan ordusunun düşmana karşı bilenmiş nefretinin kaynağından biri de bu tepkidir.
İşte bu tepki korkak Ermenilere bizim yiğit askerlerimiz için “Yaralı oldukları halde bile korkmadan üstümüze geliyorlar” itirafını yaptıran ruhtur.
İşte bu tepki, şehadet makamına susamış bir ruhtur. Bu ruh ise asırlar boyu devam eden zulüm ve baskılara karşı kükreyen bir ruhtur. Bu yüzden biz hem halk hem de devlet olarak uzun zaman aralıklarında tezahür eden böylesi tarihi şansı kaçırmamalıyız.
Yani bu tarihi fırsatın devamını getirmeli ve onu hedefine ulaştırmalıyız. Bu meyanda Peygamberimizin hayatından verilecek örnek gayet isabetli olacaktır.
Böyle ki, Efendimizin Tebük gazvesinin dönüşünde ashabına “Küçük cihattan büyük cihada döndük” dediği rivayet olunmaktadır.
İslam âlimleri bu, büyük cihadın geniş kapsamlı olduğu üzerinde ittifak etmişler.
Yani fertlere üstün kabiliyetler kazandırmadan başlayarak onları üstün bir toplum yapmaya kadar uzanan bir eylem olarak tanımlamışlar bu cihadı.
Evet, bu cihat ilim ve bilimle en son teknolojileri elde etmektir. Bu cihat güçlü bir toplum oluşturmaktır.
Demokrasi ve insan haklarına dayalı devlet kurmaktır.
Rüşveti ve yolsuzluğu tarihin çöplüğüne gömmektir.
Bu cihat 30 yıldır soysuz Ermenilerden yana Azerbaycan halkının dökülen kanına ortak olan, ikiyüzlü ve kalleş Minski üçlüsünü uluslararası mahkemelerde mahkûm etmektir.
Dostunu ve düşmanını iyi tanımak, milli düşünce yapısını o yönde kodlamaktır. Bu cihat kendimiz ile bütünleşmektir. Kısacası bu cihat kendimize dönmektir.
NOT: Bu makaleyi yayına gönderdiğim sıralarda ateşkes anlaşması ilan edildi. Şu an itibari ile kafa karışıklığı ve bilgi karmaşası içerisinde kesin şeyler söylemek kolay değildir. Lakin anlaşma maddeleri arasında Rus askerinin Karabağ’a yerleştirilesi meselesi belirgin biçimde öne çıkarılmıştır. Hem de en az 5 senelik uzun bir dönem için. Olayların nasıl gelişeceğini zaman gösterecektir. Lakin farklı ihtimallerin yanı sıra Rus askeri gücünün Azerbaycan’a dönmesinin yeniden tarihi felaketlerimizin zeminini oluşturabileceği ihtimali da göz ardı edilmemelidir.