Azerbaycan’ın hassas dönemlerden geçtiği bugünlerde maalesef ülke içinde de bazı olumsuzluklar boy göstermektedir. Şöyle ki, ateşkes anlaşmasından ve Rus ordusunun yeniden Azerbaycan’a dönüşünden endişe duyanlar ile bu durumu zafer olarak görenler arasındaki fikir ayrılığı gittikçe derinleşmektedir.
Hatta bu durum üzerinden ülkenin 2 esas muhalif Partisi olan Müsavat ve Halk Cephesi Partileri’nin yersiz ithamlara maruz kalmaları da bu anlamda çok üzücüdür.
Oysaki bu partiler Azerbaycan halkının milli mefkûresinden doğan siyasi kurumlardır.
Öyle bir mefkûre ki, bir asırdır halkımızı köle gibi gören Bolşevik şovenizmi ve ermeni faşizmi ile mücadele etmektedir.
O şovenizm ve o faşizmi ki, sadece Sovyetlerin kuruluşundan beri 1920, 1929, 1930, 1938, 1969, 1982 ve 1986 yıllarında sürekli olarak bizim topraklarımızı Ermenilere armağan etmiştir.
O şovenizm ki, bugün bile Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerde suç işlemekte.
O, Rus şovenizmi ki, Karabağ’a günlerdir anlaşmada olmayan silahlar taşımaktadır
Buna göre de şimdi dikkatli olma, sorumlu davranma zamanıdır. Unutmayalım bugün yaşanan sevinç hepimizin sevinci, yaşanan endişe ise hepimizin felaketidir.
Zira Rus ordusunun Azerbaycan’a dönüşünden endişe edenlerin 1722’lerden beri süregelen 300 yıllık delilleri vardır. Bu yüzden endişe taşıyan insanları itham edenler bir az da tarih okumalı ve düşünmeliler.
Evet, biz son birkaç asırlık süreçte en büyük uğrumuzu kazandık. Azerbaycan askeri Türk ve İslam tarihinin 21ci asırdaki ilk büyük zaferini gerçekleştirdi.
Yıllardır Aliyev rejiminin kuduz köpeklere dönmüş kanı bozuk memurları tarafından sömürülen, hakir görülen, aç bırakılan güzelim Azerbaycan’ın yarı aç yarı tok ve yıkık dökük evlerde büyümüş delikanlıları harp tarihinin en parlak sayfalarını yazdılar.
Özellikle de Şuşa’nın alınması tarih durdukça kahramanlık öyküleri arasında zikre edilecektir.
Ama ne acı ki, yarı aç yarı tok büyüyen bu fakir fukara çocukları canları pahasına tarih yazarken ülkeyi işgal etmiş kanı bozuk memurların çocukları ise yurt dışında ülkenin milyonları ile har vurup harman savurmaktadırlar.
Lakin halk her şeye rağmen İlham Aliyev’e destek verdi.
Kendisi ve babasının dönemindeki kabahatleri unutarak onun için yeni bir sayfa açtı. Tabi ki, onun savaştan az önce “artık halkımıza doğruları söyleyeceğiz,” “halkımız doğruları bilmelidir” gibi beyanları da bu yönde etkili oldu.
Çünkü çoğu insan bu çıkışları İlham Aliyev’in dönüşümü olarak gördü. Bu yüzden muhalif partiler bile ona desteğini beyan etti.
Rus ordusunun yeniden dönüşünde o ve ekibi suçlansa bile olayın perde arkasındaki zorluklar da göz ardı edilmedi.
Buna karşılıksa Aliyev’in de bugünlerde milli dayanışma için hassasiyet göstermesi gerekiyor.
Lakin onun ülkenin esas muhalif partileri olan Müsavat ve Halk Cephesi Partilerini yine hedef alması bu kırılgan süreçte talihsiz bir vaka olmuştur.
Çünkü temel ideolojileri Azerbaycan’ın milli mefkûresinden beslenen bu partilerin hedefe konması hem de toplumu ayrıştırabilir ki, bu tehlikeli bir durumdur.
Evet, bu savaş ordumuzun ve şehitlerimizin zaferi, halkımızın ise tarihi bir uğurudur.
Hem de birkaç asrın en büyük uğuru. Şimdi halk olarak biz bu uğrumuzu kahraman şehitlerimizin ve şanlı ordumuzun zaferi ile taçlandırmalıyız. Bunun tek yolu ise milli birliktir. Bu birliği sağlayarak bir an önce Azerbaycan ile Türkiye arasında konfederasyon oluşturulması, Karabağ’da Türkiye askeri üslerinin kurulması, ihtiyaç olursa devlet idari yönetiminin Türkiye’ye bırakılması ve hatta gerekirse Karabağ’ın geçici bir süreliğine Türkiye’ye verilmesi gibi benzeri adımların yasal zemini oluşturulmalıdır.
Bunların yanı sıra ülke hızla demokratikleşmeli, rüşvet ve yolsuzluklara karşı cihat ilan edilmelidir.
Rüşvet alan memurlar anında cezalandırılmalı veya milyonların gözü önünde ipe çekilmeliler.
Bunu halk olarak gerçekleştirmek ise şehitlerimizin ruhu karşısında bizim vazifemizdir.
Unutmayalım ki, kimsenin hatırı veya iktidarı Azerbaycan’ın çıkarlarından daha mühim değildir veya Azerbaycan’ın çıkarları kimsenin hatırına feda edilmemelidir.
Bu sebepten bugün ülkenin toplumsal reaksiyonları tümü ile canlı tutulmalı, halk devlet kurumları üzerinde sürekli baskı oluşturmalı, devlet ise sinir uçlarına kadar teyakkuz halinde olmalıdır.
Başarımızın tek yolu budur.
Bunu ise ilk önce iktidar temin etmelidir.
Aksi durumda ne Aliyev’in diplomatik becerisi, ne genç ve çalışkan yeni kadroları, ne sahip olduğumuz maddi imkânlarımız ne de dost ve kardeş ülkelerin destekleri bir işe yaramayabilir.
Bu yüzden millet ve devletçe zamanla yarışmak zorundayız. Ülkede ve yurt dışında yaşayan her kes bu mukaddes amal için çaba göstermelidir.
Çünkü savaş bitmedi ve başka alanlarda devam ediyor.
Bu savaş stratejiler savaşıdır.
Bu savaş ortak aklın ve ferasetin savaşıdır.
Bu savaş birliğin, azmin ve milli iradenin birlikte yürütebileceği savaştır.
Kısacası bu savaş bir satranç savaşıdır..