11 Eylül terör saldırısından sonra Afganistan’ı işgal eden ABD, Afganistan operasyonuna destek olacağı iddiasıyla Kırgızistan ve Özbekistan’da askeri üsler açtı. Kazakistan’ın Almatı havalimanını izinsiz kullanma hakkı elde etti. ABD’nin bu hamlelerle Orta Asya’da hareket kabiliyeti kazanmasından had safhada rahatsız olan Moskova ve Pekin, başlangıçta bu rahatsızlıklarına rağmen sessiz kaldılar. Amerika’nın Özbekistan ve Kırgızistan’da elde ettiği askerî üslerle yetinmeyerek bölge ülkeleriyle stratejik ortaklıklar kurmaya çalışması, hatta ‘’çiçek devrimleri’’ diye adlandırılan yönetimleri değiştirme hareketlerini desteklemesi, söz konusu iki devletin sessizliklerine son vermesine yol açtı.
Şanghay İş birliği Örgütü, Moskova ve Pekin’in, Orta Asya ülkeleriyle, örgüt şemsiyesi altında birleşmesidir. ABD’ye olan tepkinin, tek tek ve ayrı devletler olarak değil güçlü bir örgüt aracılığıyla gösterilmesidir. Orta Asya cumhuriyetlerinin, örgüt konusunda tavırlarını belirleyen etkenlerin başında, “dengeleme politikasına” duydukları ihtiyaç gelmektedir. Bu devletlerin tamamı, dış politikalarını denge unsuru üzerine inşa ettiler. Amerika, Afganistan’ı işgal edince askeri üsler kurmak istedi. Bu Rusya’yı dengelemek ve gelir elde etmek için cazip bir teklifti. Kırgızistan ve Özbekistan kabul etti. Rusya ile kara sınırı olan ve nüfusunun %25’i Rus Kazakistan askeri üs vermekten çekindi, en büyük havalimanını kullanma hakkı verdi. Bu ülkeler hem ABD hem Çin hem de Rusya ile iyi ilişkiler kurduk diye rahatladılar. Fakat ‘’çiçek devrimleri’’ başlayınca, Beyaz Saray, ABD çizgisinde hareket eden Ukrayna ve Gürcistan yönetimlerinin devrilmesini destekleyince şok oldular. Süper güçlere üs vermek kolay, üsleri tahliye ettirmek zordur. Bu bakımdan Rusya ve Çin’den destek almak ve bu ülkelerle olan iş birliği seviyesini yükseltmek Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan için hayati derecede önemli hale geldi. Bu ülkelerden ikisi Beyaz Sarayla çok yakın iş birliğine gitmiş, ABD’ye topraklarında askeri üs vermişti. Buna rağmen ABD destekli devrimlere ya da devrim teşebbüslerine muhatap olunca Amerika ile kurdukları iş birliğinden pişman oldular. Fakat ABD’yi ülkelerinden çıkaracak, üsleri kapatacak kuvvetleri yoktu. ABD’nin yaklaşımı ve zayıf olmaları bölge ülkelerini Rusya ve Çin’le işbirliğini geliştirmeye yönlendirdi. Rusya, tek başına ABD’yi alt edemeyeceğini düşündüğünden Çin’i oyuna dahil etti. Siyasi olaylara zorunlu kalmadıkça karışmayan Çin, bu örgütü hem Orta Asya’da güçlenmenin, hem de ABD’ye daha güçlü tepki vermenin zemini olarak gördü. ŞİÖ, kurulduğu andan itibaren, ABD’nin “korkulu rüyası” oldu.
Moskova ve Pekin’in ulusal çıkarlarıyla örtüşen örgüt, ABD tarafından başlatılan demokratik dönüşüm dalgası nedeniyle endişelenen Orta Asya liderlerinin de tam desteğini aldı. Böylece örgüt oy birliğiyle somut kararlar alma imkanına kavuştu. 2005 yılında Astana’da gerçekleştirilen zirvede, Amerikan askerî varlığının çekilme tarihinin belirlenmesi talep edildi. Böylece Özbekistan’daki ABD üssü için “sonunun başlangıcı” başladı. Moskova ve Pekin’in desteğini alan Taşkent, Hanabad askerî üssünün boşaltılması konusunda tavrını sertleştirdi. Washington’un, Orta Asya politikasının merkezi konumundaki Özbekistan’dan çekilmesi, zahirde örgütün, perde arkasında Moskova ve Pekin ittifakının başarısıdır. Özbekistan’dan sonra Kırgızistan’ın da Amerikan üslerini kapatması zaferi perçinledi. Kazakistan’ın ABD’ye tanıdığı, Almatı Havalimanını kullanma hakkı uzatılmadı. Böylece ABD, Orta Asya’dan çok kısa sürede tasfiye edilerek, müşterek hedefe ulaşıldı. O andan itibaren örgütü oluşturan ülkelerin menfaat çatışmaları başladı. Orta Asya ülkeleri mümkün olduğu kadar bağımsız olmak istiyorlardı. Rusya, Orta Asya’nın eskisi gibi tek patronu olmayı hedefliyordu. Çin, Orta Asya’da ağırlığının artarak devamını arzuluyordu.
ŞİÖ’ nün, iki temel eksenini “enerji” ağırlıklı ekonomi politikalarıyla, “güvenlik” eksenli terörizme karşı iş birliği çabaları olarak değerlendirmek mümkündür. Menfaatleri çatışan örgüt üyeleri, çatışmanın minimum olduğu alanlarda iş birliğini geliştirmeyi hedeflediler. Çin’in enerji ithal etmeye, Türk ülkelerinin enerji ihraç etmeye ihtiyacı vardı. Avrupa pazarında tekel olmak isteyen Rusya için, Türk ülkelerinin Türkiye ile birlikte Avrupa pazarına yönelmek yerine Çin’e enerji satması daha makuldü. Örgüt, ekonomik iş birliği konseptinde AB’yi, güvenlik konusunda geliştirilecek iş birliğinde NATO’yu örnek almaktadır. Örnek almak kolay, başarmak zordur. Türkiye, Erdoğan’ın defaten Şanghay İşbirliği Örgütüyle ilişki kurmak niyetini dile getirmesiyle dış politikada değişiklik sinyalleri verdi. Bir süre sonra Türkiye, diyalog partneri olarak örgütle resmi ilişki kurdu. Türkiye, ŞİÖ ile resmi ilişki kuran ilk ve tek NATO üyesidir. Afganistan, Moğolistan ve Beyaz Rusya gözlemcidir. Yani uyum sürecinden sonra tam üye olacaklar. Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Sri Lanka diğer diyalog partneri devletlerdir.
ŞİÖ, “kuzeyi istikrarlı, doğusu endişeli ve batısı karışık” olan Çin’in bölgedeki güç boşluğunu doldurmaya yönelik hamlelerinden birisi olarak doğmuştur. Petrol ve doğalgaz ihtiyacının önemli bir kısmını Rusya, Orta Asya ve İran’dan temin etmekte olan Çin, Orta Doğu petrollerini kontrol eden ABD’nin, Orta Asya ve Hazar’ı da kontrol altına almasını engellemek amacıyla, Orta Asya devletleriyle iş birliği sürecini hızlandırdı. ŞİÖ, ABD’nin Asya’da güçsüz hâle gelmesine neden oldu. Potansiyel süper güç olan Çin, Avrasya’da iddialı bir oyuncu olduğunu enerji konusunda izlediği agresif politikalarla gösterdi. Çin; Kazakistan’ın, Özbekistan’ın ve Türkmenistan’ın majör doğalgaz müşterisidir. İlaveten Kazakistan’ın en büyük petrol müşterisidir. Çin’in örgüt vasıtasıyla, Orta Asya’da hakim güç haline gelmesinden endişelenen Rusya, örgütü genişleterek Orta Asya ağırlıklı olmaktan çıkarma stratejisine yöneldi. Bu strateji Türk ülkelerinin siyasetlerine de uygundu. Rusya’nın hedefi Hindistan ve İran’ın üye yapılmasıydı. Çin, pakete Hindistan’ın ebedi düşmanı Pakistan’ı dahil ederek güç dengelemesine gitti. Neticede Çin ile Hindistan, aralarında çok fazla sorun olan, geçmişte savaşlar yaşamış, rekabet halinde iki ülkedir.
Rusya’nın ve Çin’in, ABD’nin Orta Asya’daki etkinliğini bertaraf etmek için oluşturdukları ŞİÖ, varlığını genişleyerek ve güçlenerek devam ettiriyor gibi gözükse de, uzun vadede, iki ülkenin temel menfaatlerinin çelişmesi ve rekabetin sertleşmesi kaçınılmazdır. Rusya ve Çin’in Orta Asya’daki politikaları ile Yeni Dünya düzenine karşı yürüttükleri politikalar örtüşmemektedir. Teorik olarak Amerikan hegemonyasına son verecek güce sahip görünen bu dev blok, uygulamalarıyla gelecek vaat etmiyor. Çünkü, gündeme getirilmesi ertelense de Çin ile Rusya arasındaki sınır ve toprak ihtilafları, Çin ile Hindistan arasındaki toprak ihtilafı, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasındaki sınır ihtilafları ve nehir sularının paylaşımında yaşanan sorunlar; Çin'in Kazakistan’ın petrol bölgeleri üzerindeki emelleri, Hindistan ile Pakistan arasında başta Keşmir olmak üzere kronikleşmiş sorunlar, ortak düşman olan ABD karşısında bile, homojen bir yapı oluşturmalarını imkânsız kılmaktadır. Ayrıca, örgütün, örgüt üyelerinin aralarındaki ihtilafları yatıştıracak ve ABD'ye karşı alınacak ortak tavrı organize edebilecek bir lideri mevcut değil. Oysa böyle kuruluşlarda liderlik önemlidir. ABD, NATO’nun Almanya AB’nin, Rusya BDT’nin lideridir. Çin ve Rusya’nın bir diğerini lider olarak kabul etmesi imkânsızdır. Üyelerin dış politika önceliklerinin farklılaşması bir başka sorundur. 2024 yılı itibariyle, Çin’in öncelikleri, Güney Çin Denizindeki kuşatmayı aşmak, Tayvan’ı bünyeye katmak ve Hong Kong’un entegrasyonunu tamamlamaktır. Rusya’nın öncelikleriyse, Ukrayna ve Gürcistan’ın AB ve NATO yönelimini kırarak, kuşatılmayı engellemek, Bulgaristan ve Romanya’yı silahsızlandırmak, Suriye ve Libya’da hakimiyetini sürdürmektir. Oysa örgüt kurulduğunda Çin ve Rusya’nın dış politika öncelikleri aynıydı. En ciddi sorun Orta Asya ve Afganistan’daki Amerikan varlığıydı. Bu sorun çözüldü. O tarihlerde çok etkili olan ve yayılma trendindeki terörizm etkisini kaybetti.