Türk Dünyası’nı anlamak öncelikle “birleşme” çabalarını anlamakla mümkün olur. Mustafa Güler önce Türk Dünyası’nın “birleşme” çabalarını ardından da vizyonunu ele aldı.
“Türkler arasında oluşturulan ilk ortak kurum TÜRKSOY’ dur. Türkler bağımsızlıklarını kazandıkları ilk yıllarda temkinli hareket ettiler. Rusya halen güçlüydü. TÜRKSOY, üyeler arasında kültürel ilişkileri geliştirmeyi hedefliyordu. TÜRKSOY’ a altı cumhuriyet üye oldu. Rusya’ya bağlı özerk cumhuriyetler olan Tataristan, Hakasya ve Başkurdistan’la, Moldova’ya bağlı özerk bölge olan Gagavuzya ve KKTC gözlemci üye statüsünde. Kuruluşa Tuva, Saha ve Altay’da üyeydi. Rusya’yla yaşanan uçak düşürme krizinden sonra ayrıldılar, ilişkiler düzeldikten sonra yeniden katıldılar. TÜRKSOY, aydınlara, gençlere ve halka hitap eden, kültürel ve sanatsal faaliyetler yapıyor.”
TÜRK KENEŞİ
1992 yılından itibaren liderler periyodik olarak toplanarak ortak sorunları ve çözüm yollarını ele almaya başladılar. İşbirliğini geliştirmeyi hedefleyen bu toplantılara ‘’Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi’’ adı verildi. Zirvelere sürekli katılan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye arasında, 2009 yılında TÜRK KENEŞİ kuruldu. 2019 yılında Özbekistan üye ve Macaristan gözlemci üye olarak kuruluşa katıldı. Tayyip Erdoğan’ın önerisiyle, Nazarbayev oy birliğiyle Türk Keneşi Onursal Başkanı oldu. Devlet Başkanları, her sene bir araya geliyorlar, önceden belirlenmiş gündemleri değerlendiriyorlardı. Mesela 2013’te ulaşım alanındaki fırsatlar, 2014’te turizm alanındaki iş birliği olanakları tartışıldı.
2021’deki zirvede, Türk Keneş’ in ismi, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirildi. Türkmenistan gözlemci olarak kabul edildi. İsim değişikliği önemli gelişmelere işaret ediyor. Teşkilatın kısa sürede, daha etkili olabilmesi için, Aksakallar Heyeti adında güçlü bir yürütme organı teşekkül ettirildi. 2022 yılında, KKTC, TDT’ ye gözlemci üye olarak kabul edildi. Macaristan, Türkmenistan’ın asıl üye, Tacikistan ve Moğolistan gözlemci üye olması örgütün gücünü ve etkisini arttıracaktır. Lider zirvelerinin yanında, aynı alandan sorumlu bakanların, parlamento başkanlarının, Merkez Bankası başkanlarının, kamu bankaları genel müdürlerinin, üniversitelerle ilişkili üst kurul başkanlarının ve ticaret ve sanayi odalarının başkanlarının iki yıllık periyodlarla katılacağı zirveler düzenlenmelidir. Zirvelerde, tecrübe ve bilgi paylaşımı yanında, ortak sorunlara çözümler üretilmeli, farklı alanlarda somut iş birlikleri geliştirilmeli. Orta Vadede, Japonya, Kore gibi Ural-Altay dili konuşan güçlü ülkelerin yanında, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk ve Gürcistan gibi bu dil grubuna dahil olmayan, fakat Türkiye’yle bütünleşmiş ülkelerin de gözlemci olarak TDT’ ye katılmaları sağlanmalıdır.
TÜRKPA (TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER PARLAMENTER ASEMBLESİ)
TÜRKPA, (Türk Dili konuşan Ülkeler Parlamenter Asemblesi) 2008 yılında, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından kuruldu. Parlamentolar arasındaki ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan örgütün, başarılı olabilmesi için, önce diğer Türk ülkelerinin de bünyeye katılması gerekiyor. Sonraki aşamada TDT üyeleri arasında Türk Dünyası Parlamentosu teşkil edilmeli. Bunlara ilaveten ortak bilimsel çalışmalar yapmak, Türk medeniyeti ve tarihiyle ilgili incelemeler yapmak üzere Nazarbayev himayesinde Türk Akademisi kuruldu.
EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATI (EİT)
Bölge devletlerinin üye olduğu bir kuruluşta Ekonomik İş birliği Teşkilatıdır. (EİT) Bu teşkilat 1985’te Tahran merkezli olarak Türkiye, İran ve Pakistan tarafından kuruldu. SSCB dağıldıktan sonra Türk Cumhuriyetleri, Tacikistan ve Afganistan da örgüte katıldı. KKTC, örgüte gözlemci üyedir. EİT, coğrafi bütünlüğü ve 500 milyon nüfusa hitap etmesine rağmen hiçbir zaman etkili olamadı.
Türk milleti, geçmişte boy, bugün halk dediğimiz onlarca topluluktan oluşuyor. Bu topluluklar, farklı coğrafyalarda, farklı tecrübeler yaşadılar. Halklar, aynı millete mensup, fakat birbirinden oldukça farklılaşmış durumda. Tüm halklar birbirlerine saygı duymalı. Hiçbir halk, diğerlerine kendi değerlerini dayatmamalı. Çeşitlilik, zenginlik olarak kabul edilmeli. Aksi halde halklar arasına nifak girer. Halklarda milletleşme süreci başlar. Türklerin akıbeti Slavlardan farklı olmaz. Elbette müşterekler ön plana çıkarılarak vurgulanmalı. Halkların değerleri zaman zarfında millete teşmil edilmeli. Örneklendirmek gerekirse, Timur, Orta Asya halklarına göre kahramandır. Fakat Anadolu, Azerbaycan ve Deşti Kıpçak halkları için, vatanlarını işgal eden despottur. Yavuz, Şah İsmail, Fatih, Uzun Hasan, Nadir Şah, örnekler çoğaltılabilir. Hele Orta Asya’da, hanlıklar sürekli birbirleriyle harp halinde olduklarından, ihtilaflar daha derindir. Çarlık ve SSCB, ihtilafları kaşıyarak büyüttü. Türklerin çoğunluğu Hanefi’dir. Fakat azımsanmayacak oranda Şii, Alevi, Şafii Türk var. Mezhepçilik yapılırsa bütünleşme engellenmiş olur. Müslüman olmayan Türkler var. Onların dışlanması Türklerin bölünmesinden başka sonuç doğurmaz.
SOVYETLERİN DAĞILMASINDAN SONRA İKİLİ İLİŞKİLER ÖNEM KAZANDI
Türkiye, Türk ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıkları andan itibaren ikili ilişkilere önem verdi. Özellikle Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’la ilişkiler istikrarlı olarak gelişti. Özbekistan’la başlangıçta olumlu olan ilişkiler Kerimov’a düzenlenen suikast sonrasında bozuldu. Özbekistan, Türk işadamları açısından, riskli hale geldi. 2010’daki isyan ve devrim teşebbüsünden sonra ilişkiler daha da bozuldu. Kerimov, memleketini neredeyse dış dünyadan izole etti. Kerimov’un vefatından sonra Özbekistan’ın, Türk devletleriyle ilişkileri hızla düzeldi. Türkmenistan bağımsızlığını kazandığı andan itibaren bağlantısız olduğunu ilan ederek, kendini izole etti. Özellikle Türk müteahhit şirketleri, Türkmenistan’da karlı işler yaptılar. Halen de yapıyorlar. Türkmenbaşı’nın vefatı da, politikalarda değişikliğe yol açmadı. Türkiye ile Türkmenistan arasında ki en ağır kriz, doğalgaz nedeniyle 1990’ların sonunda oldu. (Türkmenbaşı, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını, Rusya’dan almasına tepki gösterdi. Direk Türkmenistan’dan alınmasını talep etti. ) Türkmenistan son yıllarda, izolasyon politikasını kısmen yumuşatarak TDT’ ye gözlemci olarak katıldı. Hazar’ın statüsü konusunda, tezlerinden vazgeçerek sorunun çözümüne katkı sağladı. Azerbaycan’la arasındaki enerji sahalarıyla ilgili anlaşmazlıkları çözdü. Özbekistan ve Kazakistan’la beraber, Türkmenistan-Çin doğalgaz nakil hattı projesini geliştirerek, gerçekleştirdi. Bu yaklaşım ve iş birlikleri gelecek için umut vadediyor. 2022 yılında Serdar beyin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Türkmenistan’la Türk memleketleri arasındaki ilişkiler daha da ivme kazandı.
Türkiye-Tacikistan ilişkileri, iç savaşın bittiği 1997 yılından itibaren iyi yönde seyretti. Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan’la, zaman zaman sorunlar yaşadı. Fakat devlet adamları basiretli hareket ederek, çatışmadan kaçındılar, olayların büyümesine müsaade etmediler. Sınırların oldukça grift olduğu, nehirlerin, yolların ve demiryollarının müşterek olduğu ve nüfusların homojen olmadığı ayrıca her halkın bünyesinde, komşu halklarla aynı kökenden azınlıklar olan bir coğrafyada bu başarıdır. Karabağ savaşında, Orta Asya cumhuriyetlerinin tarafsız kalması Azerbaycan’da kırgınlığa yol açtı. Bununla beraber Orta Asya ülkeleri, Ermenistan’la KGAÖ üyesiydiler. Aslında tarafsız kalmaları Azerbaycan’a verilen örtülü destektir. Çözülene kadar, Hazar denizi statüsü de sıkıntı kaynağıydı. Statü sorununun çözülmesi, gerilimi arttıracak bir fay hattını ortadan kaldırdı.
Başlangıçta, iyi ilişkiler tesis edilse de, TÜRKSOY dışında ortak kurumlar oluşturulmadı. SSCB yeni yıkılmıştı, Rusya halen güçlüydü. Türk ülkeleri, haklı olarak, dikkatli hareket ettiler. Türksoy, üyeler arasında kültürel ilişkileri geliştirmeyi hedefliyordu. TÜRKSOY’ a altı cumhuriyet üye oldu. Rusya’ya bağlı Özerk Cumhuriyetler olan Tataristan, Hakasya ve Başkurdistan ile Moldova’ya bağlı özerk bölge olan Gagavuzya ve KKTC gözlemci statüsünde. Kuruluşa Tuva, Saha ve Altay Cumhuriyetleri de üye idi, 2015 yılında Rusya ile yaşadığımız uçak düşürme krizinden sonra ayrıldılar. İlişkiler düzeldikten sonra yeniden katıldılar. Türksoy, üyelerin aydınlarına hitap eden kültürel ve sanatsal faaliyetler yapıyor. Önümüzdeki dönemde bu faaliyetler halka ulaşacak şekilde yaygınlaştırılmalı. Euro vizyon gibi tüm ülkelerin TV’lerinden canlı yayınlanacak yarışmalı müzik programları, gezici müzeler, sergiler, ortak film gösterimleri yapılmalı. Düzenlenen programlara en üst düzeyde katılım sağlanmalı ki dikkat çeksin, popüler hale gelsin.
2009 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye arasında TÜRK KENEŞİ kuruldu. 2019 yılında Özbekistan üye olarak, Macaristan gözlemci olarak kuruluşa katıldı. Yine 2019 yılında Tayyip Erdoğan’ın önerisiyle Nazarbayev oy birliğiyle Türk Keneşi Onursal Başkanı oldu. Devlet Başkanları, yıllık periyotlarla toplanarak, önceden belirlenmiş gündemleri değerlendiriyorlardı. Mesela 2013’te ulaşım alanındaki işbirliği olanakları, 2014’te turizm alanındaki işbirliği olanakları tartışıldı. 2021 yılındaki zirvede, Türk Keneş’ in ismi Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirildi. Aynı toplantıda, Türkmenistan gözlemci olarak kabul edildi. Teşkilatın isminin değiştirilmesi, kritik bir gelişmeye işaret ediyor. Türk Devletler Teşkilatının, etkili olabilmesi için, güçlü bir yürütme organının teşekkül etmesi hayatidir. Nazarbayev, TDT’ nin başına onursal değil, aktif başkan olarak geçmelidir. Bu teşkilatları kurmak zordur ama etkin çalışmasını sağlamak, daha zordur. Türk Dünyasının elinde Nazarbayev gibi bir duayen var. Otuz beş yıl, Kazakistan gibi Türkiye’nin dört katına yakın yüzölçümüne sahip, Rusların Kazaklardan çok olduğu bir ülkeyi başarıyla yönetmiş, testiyi kırmamış, çatlatmamış, tam tersine başarılı olmuş. ( Bağımsızlığını kazanan Türk Devletlerinden sadece Kazakistan’ın, Rusya’yla sınırı var. ) Teşkilat için risk teşkil eden, Rusya ve Çin yönetimleriyle iyi ilişkileri var. Üyelerin rahatlıkla üzerinde anlaşabilecekleri bir isim. Şuan ki organizasyon şemasında, teşkilatı genel sekreter idare ediyor. Her yıl bir ülkenin başkanı dönem başkanı oluyor. Bu klasik, üyeler açısından eşit ve adil bir yapılanma. Ama teşkilatın beş yıl kesintisiz görev yapacak etkili ve güçlü bir başkanı olsa daha fazla mesafe alınmaz mı? TDT daha itibarlı olmaz mı? ( Etkisi ve ağırlığı kalmamış olan Arap Birliğini inceleyerek, TDT’ in o noktaya gelmesine izin vermemeliyiz. )
TDT’ ye en kısa sürede Macaristan, Türkmenistan’ın asıl üye, Tacikistan, Moğolistan ve KKTC’nin de gözlemci olarak katılımı sağlanmalı. Lider zirvelerinin yanında aynı alandan sorumlu bakanların, parlamento başkanlarının, Merkez Bankası başkanlarının, kamu bankaları genel müdürlerinin, üniversitelerle ilişkili üst kurul başkanlarının, ticaret ve sanayi odalarının başkanlarının iki yıllık periyodlarla bir araya gelecekleri zirveler düzenlenmeli. Zirvelerde, tecrübe ve bilgi paylaşımı yanında ortak sorunlara çözümler üretilmeli, ilişki ve işbirliği geliştirilmeli. Orta vadede Japonya, Kore gibi Ural-Altay dili konuşan güçlü ülkelerin yanında Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Gürcistan gibi bu dili konuşmayan fakat Türkiye ile bütünleşmiş ülkelerin gözlemci olarak TDT’ ye katılmaları planlanmalıdır.
TÜRKPA, (Türk Dili konuşan Ülkeler Parlamenter Asemblesi ) 2008 yılında, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından kuruldu. Parlamentolar arasındaki ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan TÜRKPA’ nın başarılı olabilmesi için, diğer Türk ülkelerinin de bünyeye katılması gerekiyor. Bir sonraki aşamada, TDT üyeleri arasında Türk Dünyası Parlamentosu teşkil edilmeli. Bu teşkilatlar dışında ortak bilimsel çalışmalar yapmak, Türk medeniyeti ve tarihiyle ilgili incelemeler yapmak üzere, Nazarbayev himayesinde Türk Akademisi kuruldu.
Bahsedilmesi gereken bir kuruluşta Ekonomik İşbirliği Teşkilatıdır. (EİT) EİT, 1985 yılında, Tahran merkezli olarak Türkiye, İran ve Pakistan tarafından kuruldu. SSCB dağıldıktan sonra Türk Cumhuriyetleri, Tacikistan ve Afganistan da örgüte katıldı. KKTC’de gözlemci üyedir. Birliğin coğrafi bütünlüğü ve 500 milyon nüfusu var. Fakat hiçbir zaman etkili olamadı. EİT’ te etkin bir kuruluş haline getirilmelidir.
Türkiye SSCB’nin dağılmasından hemen sonra Kazakistan’da Ahmet Yesevi, Kırgızistan’da Manas Üniversitelerini kurdu. Manas Kırgızistan’ın en başarılı üniversitelerindendir. Ahmet Yesevi ise yüksek bütçeler ayrılmasına rağmen, merkezi Türkistan’da olduğundan dolayı aynı başarıyı gösteremedi. ( Türkistan, Çimkent’in kuzeyinde Ahmet Yesevi’nin yaşadığı kasabadır. Üniversite kurulduğunda nüfusu 40 bin kadardı. Üniversite dışında üç katlı bina yoktu. ) Ahmet Yesevi Üniversitesi, Almatı ile Astana’da da bölümler açmalı. Başarılı olması için desteklenmeli. Bu iki üniversite örnek alınarak Tacikistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Kerkük’te de Türk üniversiteleri kurulmalı. Ayrıca bu çalışma Rusya ve Balkanlar da da yaygınlaştırılmalı. ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe, Bilkent gibi başarılı üniversitelere görev verilerek, Türk memleketlerinde kampüsler açılması temin edilmeli. ( ODTÜ’nün KKTC Kampüsü gibi )
MUSTAFA GÜLER KİMDİR?
1995 yılında İstanbul’da doğdu. 2018 senesinde ODTÜ İİBF’den mezun oldu. New York State Üniversitesinde İşletme Yönetiminde lisans derecesi aldıktan sonra, Binghamton Üniversitesinde, Pazarlamada Konsantrasyon konusunda eğitim alarak uzmanlaştı. 2018 yılında Başkent Üniversitesinin açtığı Girişimcilik Proje Yarışmasında birinci oldu. Çeşitli yayın kuruluşlarında makaleleri yayınlandı. Profesyonel iş yaşamına, bir lojistik şirketinde, üst düzey yönetici olarak devam etmektedir.
Yayımlanmış Eserleri :
Turkey - World In the Year 2050, Amazon Publisher, 2023.
Turkey's Journey to Greatness with Erdoğan, Amazon Publisher, 2023
Grey Wolf Movement, Amazon Publisher, 2023 ( Tercüme )
Rakamlar AK Parti Döneminde Türkiye, KDY, 2023.
Türk Dünyası, KDY, 2023
Merkez Sağ, KDY, 2023