Rabbimiz (Bakara 216) "Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır olabilir" buyuruyor. Son günler Kafkaslar ve Ortadoğu’da yaşananlar, Arap ülkelerinin bizi yine hayal kırıklığına uğratmaları, Ermenilerin Azerbaycan’a karşı kışkırtılması bu ayeti sıkça hatırlatıyor bana. Bu hatırlama ise, İlahi mesajın ışığında olup bitenleri anlamlandırmak isteğinden olsa gerek. Zira Ermenilerin savaşı Karabağ’ın dışına taşıyarak Tovuz bölgesine saldırmaları, General Polad Haşimov ve arkadaşlarının şahadetleri canımızı yaksa da, yaşananları bu yüce mesajın ışığında ele almak bize bu zor durumdan çıkış yollarını göstermektedir. Evet, kahramanlarımız için canımız yansa da bu acı Azerbaycan’ımızı ayaklandırdı, olayı dünya kamuoyuna taşıdı ve baş devletimiz Türkiye’nin olaya aktif müdahalesini sağladı. Bu ise Azerbaycan, Türkiye ve Türk dünyasının geleceği açısından önemli bir süreci başlatmış oldu. Yani bu acı, O yüce beyanın ifade ettiği gibi, milletimiz için önemli fırsatlar doğurmuş oldu.
Lakin burada önemli olan bu fırsatların nasıl değerlendirilmesi, nelerin öncelikli görülmesi, millet ve devletçe nasıl bir yol takip edilmesi gibi sorulara doğru yanıtların bulunmasıdır. Bu ise diğer bir ayette (Yusuf suresi 6) Hz. Yusuf üzerinden sosyoloji ilminin, toplum biliminin, siyasi ve ekonomi kurallarının temel mekanizmalarına işaret eden ve “hadiselerin şifreleri”, “olayların yorumu” gibi anlamlara gelen, yüce mesajın anlaşılabilmesi ile mümkündür. Evet, biz olayların şifresini iyi okumalı, hadislerin kodlarını iyi analiz etmeliyiz.
Başka bir deyimle zaman hem de basiret zamanıdır. Çünkü uzun vadeli projelerin temelleri basiretli davranmakla atılabilir. Diğer türlü ise tarihi fırsat kaçırılmış olur. Tarihin diyalektiği ise böyle fırsatların uzun zaman dilimleri arasında vukuu bulduğunu göstermektedir. İşte bu yüzden makalenin başlığı olarak TÜRKİYE AZERBAYCANDA NE ETMELİ? Diye soruyoruz.
Şimdi bu soruya vereceğim cevaplara göre Aliyev rejiminin özellikle Kanada ve yurtdışındaki trollerine hedef olacağımı geçmiş tecrübelerden de tahmin etmek hiçte zor olmasa gerek. Lakin büyük önderin dediği gibi “söz konusu vatansa gerisi teferruattır”. Zira bu gün Azerbaycan’ımız, Türkiye’miz ve Türk dünyamızın istikbali söz konusudur. Ancak bu konunun iyi anlaşılması için burada trollerin benim gibi düşünenleri hangi suçlar ile suçlayacakları, nasıl fikirler ile itham edecekleri ile ilgili detaylar üzerinde durmak istiyorum.
Çünkü bu detaylar son bir kaç asırdan beri Azerbaycan’ımızın felaketlerini bağrında barındıran “zehirli bal” hükmündedir. Böyle ki, Azerbaycan’ın sözde bağımsızlığını iddia eden ve bu bağımsızlık naralarını özellikle de Türkiye ile yakınlaşma meseleleri gündeme gelirken haykıranların zihinsel kodlarına baktığımızda orada ya Rus şovenizminin yada ermeni faşizminin izlerini buluyoruz.Zira bu sözde bağımsızlık tellallarının, sözde özgürlük kahramanlarının amellerinin neticesidir ki, son 2 asırdan beri Azerbaycan sürekli toprak kayıp etmektedir. Karabağ’ın işgali ve bu işgalin Karabağ’ın dışına taşınarak Tovuz bölgesine yapılan saldırılar da bu sözde bağımsızlık tellalları ve sözde özgürlük kahramanları ile yakından bağlantılıdır.
Evet, Türkiye Azerbaycan’da ne etmeli? sualinin cevabı bu muammaların açığa kavuşturulmasında saklıdır. Zira Türk dünyasının anahtarı olan Azerbaycan sadece dış işgale değil hem de uzun süreden beri iç işgale maruz kalmaktadır.
Yıllardır Azerbaycan’ın başına musallat olmuş Aliyev’ler rejimi bu iç işgalin açık numunesidir. Petrol zengini olan ülkede halkın sefalet içinde yaşaması bunun ispatıdır. Bütün alanları acımasızca işgal etmiş bu iktidarın kudurmuş memurları halkı düşman olarak bellemişler. Bir çoğunun kanında Ermeni kanı veya akrabalığı olan bu hainler Azerbaycan’ı sadece sağlık, eğitim, ekonomi, medya, ulaşım, tarım gibi alanlarda işgal etmemiş hem de onun milyarlarca dolarlık servetini Arap ülkeleri, Avrupa, Amerika ve Kanada gibi ülkelere kaçırmış ve kaçırmaktadırlar.
Evet, günahı, sevabı, doğruları ve hataları ile vatansever, Türkiye ve TURAN sevdalısı olan Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı merhum Elçibey’in ülkenin petrolü ile ilgili “Bunlar benim değil halkımındır…” mealindeki tarihi sözlerine karşılık iktidarı zorla ele geçiren Haydar Aliyev’in petrol için sarf ettiği sözler arasındaki farklılıklar zaten her şeyi açıkça ortaya koymaktadır.
Zira Sovyetlerin çöküşünden sonra Azerbaycan’da Haydar Aliyev’le ikinci defa kurulan rejim halkı köle ve ülkenin servetlerini de kendi servetleri olarak gördü. Şimdi Azerbaycan’da yaşananları anlamak açısından da önemli olan bir fikri ifade etmemiz gerekirse, “-bu da bütün diktatör rejimlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi-“ fikridir. Aksi durumda tarihi yanılgılar üzerine bina edilmiş kanaatler yeniden bizim için uzun vadeli sorunlar doğuracaktır.
Konuyu Azerbaycan’da ana gündem olan Cumhurbaşkanlığı Aparatının eski başkanı Ramiz Mehtiyev olayı ile devam ettirmek isabetli olsa gerek.
Zira yaşı 80’ni geçmiş bu şahıs hem Sovyetler hem de bağımsız Azerbaycan yönetiminin en üst düzeylerinde yer almıştır. Azerbaycan’da Rus şovenizminin önemli piyonlarından olan bu insan ülkenin sağlık, ekonomi, tarım gibi bir çok alanlarında tam anlamı ile terör estirmiştir.
Milli Meclise 1 milyon dolar karşılığında milletvekili tayin etmek, vali ve kaymamakları, üniversite rektör ve yardımcılarını, akademik çevrelerdeki doktor, doçent, prof gibi unvanları, hatta dünya ülkelerine tayin olunan büyükelçi ve sefirlik isçilerini para kaşlığında atamak gibi nice cinayetler bu adamın adı ile ilişkilendirilmektedir.
Şeytani yöntemlerle devletin polis ve emniyet güçlerini halkın üzerine musallat etmek, haysiyetsiz hâkim ve savcıların elleri ile muhalifleri hapislere doldurmak, ülkenin en büyük iş adamlarından sokak köşelerinde çekirdek satarak yetimlerinin geçimini temin etmeğe çalışan yaşlı kadınlara kadar herkesi haraca bağlamak da Mehtiyevin sözde “hizmetleri” arasında zikredilmektedir.
Nice ocakları söndüren, nice ömürlere kıyan bu adamın yaşam öyküsünde ise kesintisiz biçimde devam eden bir gerçek vardır. Aliyev rejimin keskin kılıcı olma gerçeği. Hem Sovyetler hem de bağımsızlık döneminde baba Aliyev’in yardımcısı, oğul Aliyev’in döneminde ise Cumhurbaşkancılığı aparatının rehberi olan bu şahsın yaşamındaki her şey Aliyev’ler ile bağlıdır. İşte biz de bu yüzden bütün diktatör rejimlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Zira istiklal şairimizin dediği;
“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi”… Sözünün tecelli ettiği Azerbaycan’ın baş mimarı Ramiz Mehtiyev idiyse bu projenin sahipleri Aliyev’lerdir.
Yani 50 yıldır Azerbaycan’ın başına musallat olmuş Aliyev’ler. Bugün ise günah keçisi yapılan Mehtiyev Aliyev’lerin kurbanına çevrilmiştir.
Zira diktatör rejime kölelik yapanların bir gün sahiplerinin gazabına uğradıkları tarihin ibret tablosunda sıkça görülmektedir ve 80’nini devirmiş bu adamın akıbeti de öyle oldu.
Lakin burada önemli olan bu iktidar savaşını iyi analiz etmek ve bu savaşın gölgesinde ülkeyi bekleyen yeni felaketlere fırsat vermemektir.
Böyle ki, bu savaşın arka planında sülale hâkimiyeti için yeni fırsatların oluşturulması nazarlardan kaçırılmamalıdır. Zira bu, Azerbaycan’ın yıllarca sürecek felaketlerine zemin oluşturmak anlamına geliyor.
İşte bu yüzden Azerbaycan halkı ve Türkiye devleti “olayların dili” veya “hadiselerin şifresini” iyi okumalı ve basiretli davranmalıdır. Yani Türkiye Azerbaycan’da olup bitenlere aktif bir biçimde müdahil olmalıdır. Bu müdahalenin sembolik bir örneği olarak sahte ithamlar ile hapse atılan Tevfik Yakuplu ve diğer muhaliflerin hapis kararlarının temyizi için Türkiye mahkemelerinden birinde yeninden yürürlüğe konması iyi başlangıç olurdu. Çünkü bugün Azerbaycan’da Karabağ için savaşan, demokrasi isteyen, ülkedeki talanlara karşı çıkanlar hapislerde çürütülmektedir. Çünkü bugün Türkiye ile birlikte olalım diyenler hedef haline gelmektedirler.
Ayrıca işgalin sınırlarını Karabağ’ın dışına taşıyan Ermeniler Tovuz bölgesine saldırmakla yeni işgallerin sinyalini verdi. Buna karşılıksa 30 seneye yakındır Karabağ’ı geri almaktan aciz olan Aliyev rejimi halkı boş vaatler ile oyalamaktadır.
Oysaki Türkiye ve Türk dünyasının istikbali Azerbaycansız, Azerbaycan’ın istikbali ise Karabağsız düşünülemez.
Olup bitenler bu açıdan fevkalade önemlidir. Bu yüzden zaman hem de basiretli olma zamanıdır. Vakit yaşananları iyi tahlil etme vaktidir. Bu anlamda özellikle Azerbaycan’ın Sn. Cumhurbaşkanı İham Aliyev’in gereken tarihi adımları atarak Peygamberimizin “ALLAH dini, -yani hak ve adaleti- facirlerin eliyle de güçlendirir” mealindeki hadisinin tecellisine mazhar olmasını diliyorum.
Onun bu adımı mensubu olduğu sülale rejiminden muzdarip olan halkın daha çok çile çekmemesini sağlar, 50 yıllık Aliyev’ler iktidarının halk nazarındaki vebal ve sorumluluklarını da hafifletmiş olurdu.
Zira Azerbaycan için artık ölüm veya kalım mücadelesinin çanları çalmaktadır.
Azerbaycan’ın yüzleştiği bu durum ise Türk dünyasının kaderini belirleyecektir…
İşte bu yüzden Anadolu’nun feraseti ve Türkiye’nin derin aklı bu gün tarihi bir imtihan karşısındadır.
Bu imtihanı kazanmak için ise Azerbaycan’a sahip çıkılmalı ve bölgeye aktif biçimde müdahil olunmalıdır.
Çünkü Azerbaycan Türk Dünyasının anahtar ülkesi olarak İran ve Rus şovenizminin ihtiraslarına bırakılmayacak kadar mühim bir diyardır.
Çünkü Azerbaycan aciz duruma düşürülmüş Azerbaycan halkının umuduna bırakılmayacak kadar gerekli bir memlekettir.
Çünkü Azerbaycan Azerbaycan’ı işgal etmiş ve aralarında önemli sayıda Ermeni kanı taşıyan işgalci rejimin tasallutuna terk edilmeyecek kadar önemli bir vatan toprağıdır.