Her şey Amerika’nın ‘’Pasifiğe öncelik vereceğini’’ açıklamasıyla hızlandı. Varlıklarını ABD desteğine borçlu olan ve bu durumu daha bağımsız dış politika izleyerek değiştirmek isteyen zengin Arap devletleri, daha cesur adımlar attılar. Rusya ve Çin ile yakın ilişkiler kurdular. Türkiye ile anlaşmazlıklarının bir kısmını çözdüler, çözemediklerini dondurdular. Arap Blokunun iki güçlü bölgesel düşmanı vardı: İran ve İsrail. ABD’nin bölgedeki ağırlığını azaltacağı bir süreçte, düşman sayısını teke indirmeleri makuldü. Aynı durum İsrail içinde geçerliydi. Zaten Arap-İran ve İran-İsrail düşmanlığı varoluşsaldır, Arap-İsrail gerilimiyle mukayese edilemez. Halihazırda çok sayıda Arap ülkesi İsrail’le iş birliği içindeydi. Beyaz Sarayın inisiyatifiyle gündeme gelen İbrahim anlaşmalarıyla bu ülkelere yenileri eklendi. Mevcut iş birlikleri daha ileri aşamalara taşındı. Böylece Beyaz Saray birbirleriyle sorunlu olan müttefiklerinin birleşerek ortak düşmana karşı pozisyon almalarını sağladı. Arap devletlerinin bir kısmının İsrail’le tesis ettiği ilişkiler aleniyken, bir kısmının ki gizlidir. Bunun nedeni yöneticilerin halklarının tepkisinden çekinmesidir. Araplar bu hamleleri yaparken bir gerçekliği ihmal ettiler ya da daha doğru bir ifadeyle ciddiye almadılar. Oda Gazze’de hapis hayatı yaşayan Filistinliler ve onların temsilcisi HAMAS’ tı. İbrahim anlaşmaları ve geliştirilen ilişkiler onlarla ilgili düzenlemeler, iyileştirmeler içermiyordu. Arap Bloku geçtiğimiz üç yılda Suriye’deki İran ağırlığını azaltmak ve Suriye’yi daha dengeli dış politika izlemeye mecbur bırakmak için çok çaba sarf etti. Esad’ı defalarca ziyaret ettiler, Suriye ile diplomatik ilişkiler kurdular. Suriye’yi Arap Ligine kabul ettiler. Yüksek tutarda mali destek sağladılar. Çok daha yüksek tutarları harcamaya hazırlar. Ama aynı yaklaşımı HAMAS ve Gazze için göstermediler. Bu yaklaşımda gösteriyor ki, Arap Blokunun HAMAS’ ı yanlarına çekmek gibi bir planı yok. Hedefleri HAMAS’ ın zayıflaması ve mümkünse yok edilmesi. Arap Blokunun; İran’ın, düşmanlarının (Araplarla İsraillilerin) ilişkilerini iyileştirmesine sessiz kalacağını varsaymaları ve Çin’in aracılığıyla İran’la Suudi Arabistan’ın imzaladığı anlaşmaya çok fazla anlam yüklemeleri de büyük bir hataydı.
İran açısından, Araplarla İsrail’in ilişkilerinin düzelmesi asla kabul edilemez. Bu birbirleriyle düşman olan iki gücün düşmanlıklarını bitirerek İran’a yönelmesi anlamına gelir. Hem İran’ı hem de İran’ın Arap coğrafyasındaki ortaklarını zayıflatır. Kaldı ki Tahran, İran’ın, Irak ve Afganistan gibi işgal edilme girişiminde bulunulmasını, ‘’gerçekleşme olasılığı yüksek risk’’ olarak görüyor. Ülke toprakları yerine dışarıda savaşmayı, kendi askerleri yerine ortaklarının silahlı güçlerinin savaşmasını tercih ediyor. İran’ın Arap coğrafyasında beş güçlü ortağı var: Suriye, Hizbullah, Husiler, HAMAS ve Haşdi Şabi. Bu ortakları (Haşdi Şabi dışında) İran’ın talimatıyla hareket eden yapılar olarak düşünmek yanıltıcı olur. HAMAS açısından, 7 ekimde gerçekleştirilen saldırı ‘’yok sayılmaya, görmezden gelinmeye’’ verilen tepkidir. İran açısından, ABD sponsorluğunda organize edilen İsrail-Arap yakınlaşmasını bitirmeye yönelik hamledir. ABD’de bunu böyle gördüğünden ilk andan itibaren İsrail’e tam destek verdi. İran’ın müttefikleri top yekun saldırıya geçmediler. Çünkü İran’ın amacı savaşı genişletmek değil. Zaman zaman Suriye, Lübnan ve Yemenden İsrail’e füze saldırıları oluyor. Bunların amacı İsrail’in Suriye ve Lübnan sınırlarında olabildiğince asker tutmasını sağlamak. Irak ve Suriye’deki Amerikan noktalarına yoğun ve etkili saldırılar oluyor. ABD ve İsrail, bu saldırılara, Haşdi Şabi’ye ve İran’ın Suriye’deki üslerine mukabil saldırılar düzenleyerek cevap veriyor. Bu saldırılarda geçen hafta İran Devrim Muhafızlarının üst düzey komutanlarından General Musevi öldürüldü. Bu saldırıyla İran’a, ‘’Sadece senin ortakların değil sende bizim hedefimizsin.’’ dendi. 3 Ocakta, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin dördüncü yılı münasebetiyle düzenlenen anma programına yapılan bombalı saldırıyla bu mesaj daha ileri seviyeye çıkarıldı. İran’a, ‘’Savaşı, Arap ve İsrail topraklarında sürdürmene izin vermeyeceğiz. Savaşı en acımasız şekilde, sivilleri de hedef alacak tarzda senin topraklarına taşırız.’’dendi.
ABD ve müttefiklerini en çok Husilerin yaptığı korsanlık faaliyetleri etkiliyor. Husiler, Süveyş Kanalını kullanmak üzere Kızıldeniz’e giren İsrail’i destekleyen ülkelerin gemilere el koyuyorlar. Gemi İsrail’i desteklemeyen herhangi bir ülkenin ama geminin yükü İsrail’i destekleyen ülkenin olduğu hallerde yüke el koyuyorlar. Kızıl Denizle Hint Okyanusu arasındaki Aden Boğazı çok dar olduğundan Husilerin işi çok kolay. El koyamadıkları gemileri vurma hatta batırma kabiliyetleri var. Çok sayıda şirket artık Kızıl Denizi yani Süveyş’i kullanmamaya karar verdi. Bu firmaların gemileri, Afrika’yı dolanarak müşterilerine ulaşacaklar. Nakliye maliyetleri yaklaşık üç kat artacak. İlaveten finansman maliyetleri ve ülkelerin tutması gereken yedek stok miktarları yükselecek. Yani Çin ya da İspanyol şirketleri örneğin petrolü ve doğalgazı Alman, İngiliz ya da Fransız şirketlerinden daha ucuza alacak yani rekabet güçleri artacak. İsrail’i destekleyen ülkelerin şirketleri ise hammaddelerini pahalıya alacaklar yani rekabet güçleri düşecek. İran’ın ortaklarının Amerikan hedeflerine saldırması ve ABD’nin bu saldırılara İran hedeflerini vurarak yanıt vermesi, savaşı düşük yoğunluklu bir Amerika-İran savaşına dönüştürdü. Her iki tarafta savaşın yayılmasını istemediğinden çatışmaların Gazze dışında kısa süre de sönümlenmesi mukadder.
HAMAS, işgalcilere karşı düzenlediği saldırılara karşılık verileceğini muhakkak öngörüyordu. Fakat sivilleri hedef alan bu kadar vahşi bir katliam beklemiyordu. HAMAS’ a göre, İsrail hava saldırıları yapacak sonra hem İsrail hem de Araplar, kendileriyle ayrı ayrı masaya oturacaklardı. HAMAS, İsrail saldırıya başladığı an, İsrail topraklarındaki ve Batı Şeria’daki Arapların sokaklara döküleceğini, bunu tüm Arap şehirlerinin takip edeceğini düşünüyordu. Beklenenin onda biri bile olmadı. Amerika ve Avrupa’da çok daha büyük ve etkili gösteriler oldu. Öyle ki ABD, İsrail’ e verdiği desteğin seviyesini düşürdü. Arap sokakları hareketlenmeyince Arap devletleri HAMAS’ la masaya oturmadı, İsrail’e, saldırıyı durdur baskısı, tesir edecek kuvvette yapılmadı. İsrail saldırıları çocukların ve kadınların katledildiği bir katliama dönüştü. Bu noktadan sonra taraflar hedeflerini revize etti. İsrail ve Arap Bloku HAMAS’ ın zayıflamasını ve Gazze halkının desteğini kaybetmesini hedefliyor. HAMAS, İsrail’in kayıplarını arttırabildiği kadar arttırmanın peşinde. Beyaz Saray, tarafların masaya oturup anlaşmasını umut ediyor. Beyaz Saray katliamın durdurulması için İsrail’e yoğun baskı yapamıyor, zira Amerika’da Yahudi lobisi çok güçlü. Ama ABD, hem gösterilerden hem de Husilerin saldırıları nedeniyle artan fiyatlardan rahatsız. Bu iki gelişme, Biden’ın seçimleri kaybetmesine yol açabilir. Tahran, savaşın durmasını İsrail ve Arap Blokunun hem HAMAS’ ı hem de İran’ı muhatap almasını istiyor. Yani İran, Suriye’de ve kendi topraklarında yapılan saldırılara güçlü cevaplar vermeyecek. Sembolik mukabelelerle yetinecek. İran’ın hedefi, Hizbullah’ın Lübnan’da, Husiler Yemen’de ve Haşdi Şabi’nin desteklediği partilerin Irak’ta daha güçlü pozisyonlara gelmesi. Tahran, Araplara, ‘’Ben olmadan barış, huzur ve istikrar olmaz.’’ diyor. Olan masum ve mazlum Filistinliler’ e oluyor. Taraflar birbirlerini tarttılar, mesajlarını ilettiler. Ocağın ortasından itibaren savaş her geçen gün hızını kaybedecektir.