Beş yıl boyunca Gazze ve Mavi Marmara üzerinden oy avcılığı yaparken kimse bana sormadı dememişti. Biraz köşeye sıkışınca bana mı sordular diyerek siyaset tarihimizin en keskin dönüşlerinden birine imza attı. Halbuki, daha Mavi Marmara yola çıkmadan–otoriteden izin alın dediği için Gülen’i İsrail ajanı ilan etmişlerdi. Kendi içtihatları ile bugün kendilerini Gülen’e isnat ettikleri noktaya getirdiler.
Gazze’ye sahip çıkmak doğru, bunu İsrail ile kavga yapacak noktaya götürmek yanlıştı. O zaman da yazdık; İsrail’in, Türkiye’nin mücadele ettiği PKK terör örgütüne Türkiye’den izin almadan yardım gemileri gönderdiğini düşünün,hangi ülke egemenliğini yok sayan bu duruma katlanabilir?Ancak milli görüş İslamcılığının başka türlü davranma imkanı yoktu.Çünkü Milli Görüş geleneğinin -ötekisi -her zaman İsrail ile öteki İslami gruplar olmuştur.İsrail’i dünyadaki bütün kötülüklerin anası mevkiine yerleştiren bir düşünce akımı İsrail ile sağlıklı ilişkiler kuramaz.
Dış politika iman-küfür perspektifinde yürümez.Esas olan milli menfaatlerdir.İman kardeşliği bir dayanışma sebebi olmasına rağmen tek başına bir ülke ile iyi ilişkiler kurmanın –yeterli-sebebi değildir. Keza, farklı bir dine sahip olmak da düşmanlık ve tüm ilişkileri koparma sebebi sayılamaz. İran bugün Müslüman bir ülke.Ama dış ilişkilerinde en az etkili olan faktör İslam’dır. Nitekim, bu sebeple Suriye’de Türkiye’nin,Azerbaycan/Ermenistan ihtilafında Azerbaycan’ın karşısında yer almıştır.
AKP İslamcılığının bu marazi boyutlarının yanında bir başka zaafı da bir nevi tüccar İslamcılığı özelliği taşımasıdır.İslam, bir hayat nizamı ,ahlaklı,faziletli bir toplum kurmanın aracı olarak ele alınmaktan çok,iktidar olmanın ve orada kalmanın bir vasıtası olarak görülmüştür.İslam’ı araçlaştıran bu yaklaşım en büyük zararı İslam’a vermiştir. Kaldı ki, din kardeşliği üzerinden yürütülen politikaların ne kadar samimi olduğu da tartışmalıdır.Siyasal İslamcıların ortak noktası İsrail düşmanlığı olmasına rağmen İsrail ile doğrudan mücadele eden İslamcı örgüt hemen hemen yok gibidir.İsrail’in yanından dolanıp İstanbul’u,Suriye’yi hatta Irak’ı kana bulayan IŞİD örneği bunun en somut misallerinden biridir. IŞİD’in bugüne kadar tek bir bombası yanlışlıkla bile olsa İsrail topraklarına düşmemiştir. Siyasal İslamcılığın söylemi İsrail nefretine dönük olmasına rağmen, mücadelesi hep öteki İslami gruplara karşı olmuştur.
AKP’nin cemaat düşmanlığı da, aslında Milli Görüş İslamcılığının öteki İslami grupları rakip ve bir ötekisi olarak görmesinin sonucudur. Çünkü kendilerini de hep bir cemaat gibi görmüşlerdir.12 eylül’ü yaşayanlar,aynı geleneğin, Marksistleri bir tarafa bırakarak Ülkücüleri nasıl ırkçı,kavmiyetçi,kafir ilan ettiklerini hatırlayacaklardır.İslam’ı kendi tasarruflarına verilmiş bir ticaret metaı gibi gören bu anlayış, hem dinin etki alanını daraltmış, hem de onu siyasallaştırarak ahlaklı bir toplum kurmaya bakan yüzünü görünmez kılmıştır.
Komşu ülkelerle belli ilkeler içinde iyi ilişkiler kurmak iç barış için de şarttır. Ancak bunu yaparken dün oy aracı haline getirilen Mavi Marmara şehitlerinin kanları üzerinde yürümek yanlıştır.Erdoğan’ın tavrı herkes yanlış yapar ben yapmam tavrıdır.Bu noktada doğru olan bana mı sordular sorusu değildir. Bu soru Mavi Marmara yola çıktığında veya saldırıya uğradığında sorulsa bir anlamı olurdu. Ama öldürülen o insanların kanını,canını siyaset borsasında o kadar istismar ettikten sonra bu sorulamaz. Doğru soru, tasvip etmiyorduysan niye engellemedin, sen Başbakan değil miydin,uyaranları niye hain ilan ettin sorusudur.