Fertler benzer durumlarda genellikle aynı davranışları sergilerler, toplumda bu hal “yedisinde neyse yetmişinde de o’dur.” şeklinde formüle edilmiştir. İşte bireyleri diğer bireylerden ayıran ve değindiğimiz toplumsal formülde anlatılan o bireyin kişiliğidir.
Kişilik; bir insanı başkalarından ayıran, kalıtım ve çevre etkisiyle ortaya çıkan, duygu, düşünce ve davranış özelliklerinin tutarlı bütünüdür.
Kişilik yani şahsiyet bireye has duygu, düşünce ve davranış özellikleridir. Şahsiyet bireyin çevresi ile kurduğu ilişki biçimini belirler. Öyle ki, kişilik artık ferdin her zamanki davranışlarında gözlenebilecek kadar somuttur. Bireyin aynı davranışları tekraren sergilemesi o davranışların kendisine “özel”olduğunu ortaya koyar. Bu davranışlar aynı zamanda kişiyi diğer kişilerden ayırmamızı sağladığı için“ayrıt edici”dir.
Şimdi emekli öğretmen olan bir dostumuz yetmişli yıllarda elinde Ziya Gökalp’in “Türkçüğün esasları”adlı eseri ile sahilde gezinirken o günlerde kendilerine “akıncı” diyen bir grup genç ile karşılaşır. Gençlerden uzun boylu, omzunu devirerek yürüyen çokbilmiş tavırlarında biri kitabı fark eder ve gencin yanına gelir. Gencin elindeki kitabı işaret ederek “Bu kafiri niye okuyorsun?” diye sorarak delikanlıya ayar vermeye kalkar.
Bu tavrın kişiliği yerine oturmuş birinin tanımadığı birine sergilemeyeceğini bir tavır olduğunu bilmek için derya olmaya gerek yoktur. Bu yakışıksız, buyurgan, öfkeli, dışlayıcı, ötekileştirici bir kişiliğin tavrıdır. Bu kişi yıllar sonra Ziya Gökalp’in şiirini okuduğundan dolayı tutuklanacak ve iki kıtanın arasında ki ülkenin başına çöreklenecektir.
Yaşadığımız süreç o kişinin kişiliğinin halen değişmediğini ve hiç değişmeyeceğini bize ısrarla gösteriyor. Zaten kendisi de değişmeyeceği söylemedi mi?
İnsanların kişilikleri pek değişmediğine göre memleketin başına olumsuz kişilik özellikleri olanları getirmemek veya bu özellikleri olanları bir an evvel demokratik yollardan tahtlarından indirmek gerekecektir.
Ancak bu zorlu bir yoldur. Hele alternatifler arasında elmas gibi parlayan bir ümit ışığı yoksa milletin işi daha zor demektir. Türk toplumunu sorunlu bir kişilikten kurtarmak için ancak sağlam bir kişilikle yola çıkılabilir. Biz bu kişiliği Meral Akşener’de görüyoruz.
Geldiğimiz istasyon artık Türk milletinin öğrenilmiş çaresizlikten azad olmak için beklediği ışığı Meral hanımda bulduğunu gösteriyor.
Bize göre AKŞENER’in toplumun çaresizliğine çare olabileceğinin ışığı Meral hanımın kişiliğinde kendisini gösteriyor. Kendisi toplumun sıradan bir ferdiyken de herkese ve her kesime sıcak davranan, kimseye yukarıdan bakmayan, içten pazarlıklı değil olduğu gibi davranan bir kişilik özelliği sergiliyordu. Şimdi lider olarak ortaya çıktı ve hiç değişmeden yine aynı tavrı ile toplumla kucaklaşıyor. Toplumda onda kendisini buluyor.
Elli yıl önce nobran bir tavır sahibi olan nasıl bugünde aynı kişilik özelliği ile toplumu karpuz gibi ortadan gerdiyse, Akşener’de elli yıl evvel nasıl kuşatıcıysa bugünde öyle kuşatıcı olacaktır. Çünkü kişilik küçük nüanslar haricinde değişmez.
İşte biz Akşener’in bu kişilik özellikleri sebebiyle devlet ve toplumumuzun içine salınan virüsten kurtarılması için ilaç hükmünde olduğu kanaatindeyiz.
Bazı arkadaşlarımızın milliyetçiliğin içinin boşaltılacağı endişelerine karşı Meral Hanımın kişilik özelliklerinin ise en sağlam güvencemiz olduğunu düşünüyoruz.
Dün dediğini yarın reddetmeyen, sevdiğini de nefretini de sergilemekten çekinmeyen, lafını da tavrını da esirgemeyen, doğrusunu eğip bükmeyen, kimseyi ötekileştirmeyen bir kişilik özelliği sergileyen Meral hanımın bu özelliği hem milliyetçi düşünce camia hem Türkiye için önemli avantajımız durumundadır.