Yazdıklarımı okuyunca, “saltanatçı” diyecek olanlara peşînen söyleyeyim, ben bir Cumhuriyet kızıyım ve bundan çok memnûnun. Vazgeçmeye niyetim olmadığına, 15 Temmuz gecesi şâhittir.
Türk devletleri, Memlûk devleti hâriç, babadan oğula geçen saltanatla yönetildiler. Yâni saltanat, Cumhuriyet rejimine geçene kadar binlerce yıllık devlet geleneğimiz. Saltanatı, Emevîlerden aldığımızı zanneden târih bilmezler var.
Bunları söylemek, saltanatı savunmak değildir; târih bilmektir.
Bugün son Osmanlı sultanı Vahdeddin Han’ın ülkeyi terk edişinin 96. yılı. 1924’de ise tüm Osmanlı hânedanı ülke dışına çıkarıldı.
Sultan Vahdeddin, vatan hâini olduğu gerekçesiyle yurt dışına çıkarıldı. O sürgünde öldükten (1926) sonra Cihan Harbi’nde bizi arkadan vuran Faysallar, üst düzey protokolle ağırlandı. İngilizlerin beş para etmez kralı Edward, “Sa majeste” denilerek karşılandı. Cumhuriyet gazetesi, Avrupa’daki kralların çocuklarının bile doğum gününü kutluyordu.
Mine Kırıkkanat duymasın, Cumhuriyet başyazarı Yunus Nâdi, bu rezil krallar ülkemize geldiğinde taparcasına yazılar yazıyordu.
Şimdi bu yazımdan dolayı zıplayan Atatürkçüler olacak. Zıplamasınlar. Zahmet edip dönemin Cumhuriyet gazetesine baksınlar.
Kadir Mısıroğlu ortalarda yokken târihçi Nihal Atsız, “Sultan Vahdeddin, vatan hâini değildir.” dedi.
Atsız, nâmuslu bir târihçiydi. Soyunu sopunu bilen bir Türkçüydü.
Türkiye Cumhuriyeti, hüdâinâbit ortaya çıkmadı. Evvelinde Osmanlısı, Selçuklusu, Karahanlısı ve daha ötesi var.
Bunları konuşmak, Cumhuriyet düşmanlığı değildir.
………
KARA ALTIN FİLMİNE DİKKAT!
2011 yılında Tunus-Fransa ortak yapımı Black Gold adında bir film çekildi ve 2012 yılında Kara Altın adıyla ülkemizde gösterime girdi.
Filmin konusu şöyle:
Hobeika Emiri Nesib ile Salmaah Emiri Amar arasında yapılan barış anlaşmasına göre, yenik düşen Amar'ın iki oğlu Salah ve Auda, Nesib'e rehin olarak verilir. Sarı Bölge denilen topraklar da iki emir arasında tarafsız bölge kalacaktır. Yıllar sonra Amerikalılar Sarı Bölge'de petrol bulunca işletmesi için her iki emirliğin izni gerekir. Nesib'in buna izin vermesi, Amar tarafından barışın ihlâli olarak görülür. Bu arada Salah kaçmaya çalışırken öldürülünce Nesib, savaş çıkmaması için kızı Leyla ile Auda'yı evlendirir ve Auda'yı barış elçisi olarak Salmaah'a gönderir. Auda, gelenekçi, dürüst, savaşçı babası ile batıcı, paragöz ve hilekâr kayınpederi arasında tercih yapmak zorunda kalır.
Auda, sürekli kitap okuduğu için bilime ve teknolojiye önem veriyor. Babasını ilkeli bulmakla berâber değişime karşı olmasına itiraz ediyor.
Çekildiği zaman Arap Baharı’na tesâdüf ettiği söylenen Kara Altın, elbette tesâdüf değildi.
O zaman film hakkında şöyle bir yorum yapmıştım.
Elin oğlu demek istiyor ki “Biz, bir zamanlar kendi cebini dolduran, ülkeyi kalkındıran ancak pastayı halka âdil dağıtmayan Nesiblerle iş tuttuk. Ne yapalım, Amarlar, bizi istemedi. İstese onlarla da iş yapardık. Bunlar sizin aranızdaki sorunlar. Şimdi sizinle, yeni nesil Audalarla devam etmek istiyoruz. Petrol size de bize de lâzım. Akıl, bunu gerektirir.”
Filmdeki Amerikalı, çok mâsum. Hiçbir fitne fücürü yok. Sâdece iş için çöle gelmiş. İngiltere kralıyla dalga bile geçiyor.
Filmin sonu, çok ilginç. Auda, geleneksel kıyâfetini çıkarıyor. Takım elbise giyerek yerli ve Batılı iş adamlarıyla görüşüyor. Sâdece başında kefiye denilen beyaz örtü var. Kafes arkasındaki eşi, sarayın bahçesinde saçlarını gösteren kıyâfetiyle erkeklerden çekinmeden dolaşıyor.
Filmden yıllar sonra Muhammed bin Selman ortaya çıktı. İnanamadım. Hık demiş Auda’nın burnundan düşmüş. Bu kadar mı benzerlik olur? Bilinen birinin hayâtı çekilirken ona benzeyen oyuncu seçilir ama birden ortaya çıkan prensin vaktiyle çekilmiş filmdeki prense benzemesi garip değil mi?
Auda’nın, yumuşak darbe yapan Muhammed bin Selmanla başka benzer tarafları da var. İkisi de Arabistan’da okumuş.
Filmin bir sahnesinde Nesib’in Auda’ya dediği gibi, bugüne kadar Muhammed bin Selman da çok hafife alındı. Ancak gerçekleştirdiği yumuşak darbe ve ılımlı İslâm açıklaması, Kaşıkçı meselesi, hiç de hafife alınacak biri olmadığını gösterdi.
“Prens Selman şöyle olacak, böyle olacak” diye türlü türlü yorumlar var. Hiçbir şey olmaz!
Bakalım Muhammed bin Selman kral olduğunda geleneksel kıyâfetiyle mi kalacak yoksa takım elbise mi giyecek?
Bu film, boşuna çekilmedi. Bir şeylerin müjdesiydi. Muhammed bin Selman’ın sevimli (!) yüzü, dünyâya tanıtıldı. 2014’de çekilen The Water Diviner filmiyle Türkiye’de yapılacak darbenin müjdesi de verildi.
Türkiye, tıpkı İran’daki gibi İslâmî bir darbeyle içe kapanırken “ılımlı İslâm”a geçen Arabistan, yüzünü batıya dönecekti. (Zâten dönüktü ama rejim olarak değil).
15 Temmuz direnişi, tüm planları bozdu.
Elin oğlu, İslâmî darbe planı tutmayınca başa, yâni Kemalizm’e sardırıyor.
30’lu yıllarda Osmanlı’ya karşı çıkarken Müslüman Türk düşmanı kralları ağırlıyorduk.
Şimdi ise bir yandan Truva medeniyetine gönül bağı olanların uydurduğu Andımız’a karşı çıkıyoruz; diğer taraftan 2018’i Troya yılı ilân ediyoruz.
Ne diyeyim? Allah, devlete zevâl vermesin!