Gönül kelimesinin en güzel târifini, Nihad Sâmi Banarlı, “Türkçenin Sırları”nda yapıyor.
Çağlar ve diller boyunca dâima “güzel”i arayan ve daha güzeli bulunca eskisini terkeden Türkçenin, “gönül”den vazgeçmediğini ifâde eden Banarlı, aksine onu bütün gönlüyle sevip hayâtının her asrında, belki de her ânında kullandığını ifâde ediyor.
“Çünkü gönül güzeldir.” diyor.
Gönül, o kadar güzel bir kelime ki yanına aldığı alçak kelimesinin üzerinden bir tılsım gibi geçerek fazilet kazandırıyor. Bir işi süistimal etmek için alçak olmak; gönüllü yapmak içinse alçak gönüllü olmak gerekiyor.
.....
Yüksek maaş aldığı iddâsıyla istifâya dâvet edilen Kızılay Başkanı Kerem Kınık, "Görevimizi, gönüllü olarak, hiçbir ücret ya da maaş almaksızın, meccânen yerine getiriyoruz." dedi.
O zaman şöyle sormak lâzım: “Neyle geçiniyorsunuz?”
İnsan, bir geçim kaynağı olmadan yaşayabilir mi? Faturalarını nasıl öder? Evini nasıl geçindirir?
Diyelim ki Kerem Kınık’ın başka bir maaşlı işi var -ki bu gâyet normal- Kızılay’da çalışırken o işine gitmiyorsa ve maaşını alıyorsa gönüllü sayılmaz. Maaşlı sayılır.
Yok eğer böyle de değilse Kerem Kınık, çok zengin bir insan olmalı.
Bunları açıklaması gerekir. Yapılan bir hizmetten maaş almak, ayıp veya günah değildir. Ama, “Gönüllü yapıyorum.” diye bizimle gönül eğlendirmek, ayıp ve günahtır.
Yapmayın, etmeyin! Bizimle gönül eğlendirmeyin! Gönlümüzü kırmayın!
Çünkü gönül güzeldir.
......
Size, bir gönül hikâyesi anlatmak istiyorum.
Bir adam tanıyorum, bir sivil toplum kurumunun başında. Benzinine kadar, başında olduğu kurum ödüyor. Resmî devlet memuru olmadığı için resmî maaş hesâbı yok. Bir yerden maaş geliyor. Bütün masrafları kurum tarafından karşılandığından bu maaşa dokunmaya gerek kalmıyor. Bütün bunlar az gelmiş olacak ki iş yaptığı kurumları da dolandırıyor. Yanında çalışanların yurt dışı harcırahlarına el koyuyor. Karısı da kurumda görevli ve yıllardır devletteki işine gitmeden maaş alıyor. Yetmezmiş gibi evinde oturan akrabalarını bile nemâlandırdı.
Karı-koca, o kadar usta oyuncular ki iç yüzlerini bilmeyenler, evliyâ zannediyorlar. Hacca da gittiler. Gitmedikleri çok az ülke kaldı. Belki de bitmiş, ikinci turu dönüyor olabilirler.
Bu ikilinin en çok kullandığı cümle şu:
“Bu işi, gönüllü yapıyoruz.”
Güleyim bâri! Böyle bir iş, gönülsüz yapılır mı?
Kimse de demiyor ki, “O zaman nasıl geçiniyorsunuz?”
Bunu sormak şöyle dursun, nasıl yaşadıklarını görenler, “Ben de gönüllüyüm” diye sıraya giriyorlar.
Ah gönül, vah gönül, eyvah gönül!
Alçakların dilinde ne işin var güzel gönül?
Not: Meccânen, karşılıksız demek; cinnet ise delilik. İki kelime, yakın gibi ama bildiğim kadarıyla aynı kökten değil. Yine de şöyle bir yorum yaptım:
Alçak gönüllü olup “meccânen” veya mütevâzı maaşla çalışarak Allah rızâsına tâlip olmak varken açgözlü olup yetim malına saldırmak, “cinnet” hâli olsa gerektir.