Siyasal yaşamın umut verici olmaktan çıktığı günlerdeyiz. Kamu yönetiminin kılcallarına kadar işleyen, sosyal hayatı rehin alan bir çürüme ve çöküş dönemdeyiz. Orhan Veli’nin ‘önce ekmekler bozuldu’ demesi gibi durup dururken olmadı. Kokusu okyanus ötesinden gelmeye başlayan yolsuzluklar, ahlaksızlıklar doğal afet gibi kendiliğinden olmadı. Yani hiçbir şey güneşte kaldığı için veya aşırı sıcaktan kokmadı, bozulmadı.
Bu kez önce ekmekler değil ‘kişilik’ler bozuldu. Sonra bu kişiliklerin sevk ve idarelerinde bozdukları sahne aldı. İlkelerden, değerlerden, kavramlardan, kurumlardan, ahlâktan, adaletten, eğitimden, ekonomiden, kurallardan, yollardan, doğaya, dereye çaya suya kadar uzanan genel bir bozulma ve çürüme söz konusu oldu. Ne yazık ki artık diller, ağızlar, sözler de bozuldu.
Toplumsal barış bozuldu. Milli, manevi dayanışma duygusu yok oldu. Yerini de bilinçli ayrıştırmalar ve zihni parçalanmaların sonucu olan karşıtlıklar aldı. Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının zor şartlarda kurup bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri bozuldu. Anayasal erkler, kurumsal kimlikler, idari ve siyasi teamüller bozuldu.
Bugün artık şu iyi, şurası düzgün işliyor, burası hala güvenilir diyebileceğimiz ne bir kurum ne de bir siyasi, sivil, resmi organ veya grup kaldı. Bu durum, şimdilik kazanmanın baştan çıkaran şehevi duygusuyla fark edilmese bile yarınlarda toplumun huzur ve refahına engel olacak bir derin çürümedir. Ekonomik fayda duygusunun diğerlerini yok ettiği, aşırı bireyselleşmiş ve her şartta kazanmaya odaklanmış kişinin amacı için her şeyi mübâh gören bu anlayışı egoizmin hâkim olduğu bir toplum yarattı. Bu yüzden ahlak, ilke, erdem gibi kavramlar artık anlamsızlaştı. O nedenle kişi sahip olduklarının meşru ve ahlakîliğini düşünmeyip, mâlikiyetin (sahipliğin) devamı için her şeyi göze aldı.
Böyle bir toplumda huzurun, devlet yaşamında da düzenin sürdürülemeyeceği açıktır. Şüphesiz vâz-ü nasihat yoluyla bir düzeltme harekâtı da beyhudedir. O halde demokratik hukuk devleti ilkesinde uzlaşıp anlaşarak yeni bir düzen kurmak zorundayız. Yolu da gerçekliğe dayalı akılcı bir eksende siyaseten güçlenmek ve iktidar olma iddiasını ortaya koyup gereğine tevessül etmektir. Aksi takdirde şikayet ettiklerimizden bir farkımız kalmaz. Tek adam yönetiminin devri kapanalı asrı aşan süre geçmişken çağdaş diktatörlere ve modern putçulara mecbur da mahkum da değiliz.
Bir şeyi değiştirmek önce mevcudun eksik, gedik ve yanlışını tespitle başlar. İkinci adım değişimin istikametini tayin ve buna inanmış kadroları kurmaktır. Sonraki adım toplumu ikna için azim ve gayretle çalışmaktır. Çok kabaca siyasette ahlak, yönetimde adalet, toplumda huzur ve güvenlik ile milli gelirin müstehaklık oranında eşitlikçi bölüşümü anlayışına dayalı bir demokratik hukuk devleti inşâ ve idamesidir.