Eğitim dünyanın tartışmasız en çok ciddiyet isteyen işidir.
Çünkü ülkelerin ve milletlerin geleceği eğitimin kalitesi, çağdaşlığı ve bilimselliği ile doğru orantılıdır.
Eğitim konusunda gereken planlamaları ortak akılla, geniş katılımla istişare ederek ve akıllıca yapan ülkelerde yetişen nesiller; kendilerini kalkındırıp, geliştirirken ülkeleri de kalkınır gelişir.
Uzak doğuda Çin, Japonya, Kore bu sistemi uygularken, dünyaya bilim ve teknoloji ürünü pazarlamakta! Bazı Avrupa ülkeleri de bu yolu tercih etmektedir; Almanya, Fransa, İtalya birkaç örnektir.
Bilim, aklın eseridir. Akıl hür ve bağımsız olmalı ki üretebilsin. Akıl baskılandıkça körelir, üretkenliğini kaybeder.
Osmanlı’nın yıkılış sebeplerini iyi gözlemleyen kadrolar, cumhuriyeti kurduklarında eğitime önem vermişler, eğitimi sağlam ve akılcı temeller üzerine inşa etmişlerdir.(İki ayyaş ha! Adam utanır be.)
Netice olarak ülkede hızlı bir okullaşma ve modernleşme başlatmışlar.
Türkiye Cumhuriyeti, hızla dünyanın gelişen ülkeleri arasında yerini almıştır. Bu sürecin en bariz ayaklarından biri de Köy Enstitüleri idi.
Keşke bu enstitülerin ömrü uzun olsaydı.
Burada verilen eğitim çağdaştı. Hurafe, nakilci ve ezberci eğitim yerine akılcı, bilimsel ve deneyci eğitimdi. Enstitüyü bitiren öğretmen mandolin çalabiliyor, hastalıktan anlıyor, tamir yapabiliyor, şiir, roman yazıyordu.
Siyaset adamları ve düzeni bozulmaya başlayan toprak ağaları, bu ocağı söndürdüler. Ülkenin geleceğini değil kendi geleceklerini düşündüler.
Kaybeden ülkeyle birlikte kendileri de oldular.
Günümüze gelirsek:
Ülkenin geleceğini şekillendirecek öğrencileri yetiştiren Öğretmen Okulları kapatıldı. Bu iş, Eğitim Fakültelerinde verilmeye çalışılıyor.
Yeterli mi?
Elbette hayır. Eğitim Fakülteleri, Öğretmen okullarına öğretmen yetiştiren özellikte olmalı.
Eğitim Fakültelerinin sayıları, programları, ders içerikleri, öğrenci profilleri yeterli mi?
Öğretmen yetiştirmenin Öğretmen okulları ayağı ile üniversite ayağı yeniden tartışılmalı bilimselliği öne alan, çok yönlü, akılcı bir eğitim sistemi gündeme alınmalıdır.
Bugün liseyi bitirip çarpım tablosunu bilmeyen binlerce mezun vardır.
Onun için ülkede eğitim, yeniden programlanmalı ve ciddi biçimde ayağa kaldırılmalıdır. Hurafelerden uzak, araştırmaya, geliştirmeye, modernleşmeye uygun eğitimi; uygulamaya mecburuz. (Deve sidiği, organik hoşaf gibi abuk subuk işlerle değil.)
Eğitime önem vermedikçe hiçbir alanda: ayağa kalkmanın ve kalkınmanın olası olmadığı beyinlere kazınmalı.
Aksi halde ülkemizi geleceğe taşıyamayız.
Camilerimizin açılması, sağlığımızın garantisi için başkalarından aşı beklemeye muhtaç oluruz.
Türkiye’nin yeri üçüncü lig değildir. 1934’lerde uçak yapan, Çin’e aşı gönderen Türkiye, yine aynı lige taşınmalıdır.
Bugün binlerce evli öğretmen, aynı ilde çalışamamanın üzüntüsünü yaşıyor. 75 bin öğretmen “ÜCRETLİ” binlerce öğretmen “SÖZLEŞMELİ” ve yüz bini de “ATAMA” beklemekte.
Eğitimde ciddiyet bu, olmamalı.
Mesleğe itibar, öğretmene hak ettiği değer verilmelidir.