(Şeytan’ın niyeti İslam devleti kurmakmış!!!)
Geçmişte içinde yıllarca bulunduğum ve çeşitli kademelerinde 16 yıl görev yaptığın (1985-1999) ve yirmi yıldan beri de arkasında uluslararası istihbarat örgütleri olduğunu anlatıp yazdığım Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) çok sofistike (yanıltıcı, karmaşık, aldatıcı, bilmiş.) bir şer şebekesidir. İslam maskesi kullanarak Münafıklığı kendine ilke edindiği için halkımız tarafından da bulunduğu zemine göre şekil değiştiren Bukalemun hayvanına benzetilen bu şer şebekesi bütün mücadelelere rağmen hala tesirini istenilen seviyede kaybetmemiş ve hatta bazı alanlarda etkisini eskisi gibi sürdürmektedir.
15 Temmuz kalkışmasının ardından başlayan yargılamalarda FETÖ mensuplarının fiili olarak darbeye karışanları “ağırlaştırılmış ömür boyun hapis cezası” alırken diğer örgüt mensuplarının kahır ekseriyetine ya örgüte üye olmaktan ya da örgüte yardımdan 5 ile 10 yıl arasında ceza verilmektedir. FETÖ militanlarının çoğu da yargılama sırasında yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliye olmaktadır. Bu şer şebekesinin yüzbinlerce taraftarı ise (Özellikle siyasi alandaki militanlarına dokunulmamış, Diyanet, YÖK, bazı üniversiteler, İşadamları, yargının bir kısmı, Mülkiye vb. yerlerdeki FETÖ’cülere yeterince operasyon yapılmamıştır.) maalesef her hangi bir soruşturmaya tabii tutulmamış ve mahkemelerde yargılanmamıştır.
Son zamanlarda özellikle 15 Temmuz yargılanmalarında savcılarımızın mütalaalarında ve ceza veren mahkemelerin gerekçeli karalarında ilginç bir gelişme yaşanmaktadır. Savcılarımız ve mahkemelerimizin gerekçeli kararları FETÖ denen şeytanın asıl maksadı ve nihai hedefinin “CEMAAT ZÜMRE EGEMENLİĞİNE DAYALI TEOKRATİK TOTALİTER REJİM KURMAK” olduğu açıklanmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan ve benim de ana tanıklardan olduğum 75 sanıklı Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) Çatı Davası’nı karara bağlayan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında aynen şöyle denmektedir:
“FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün nihai amacının devleti tüm kurumlarıyla ele geçirip anayasal düzeni değiştirmek, sanık Fetullah Gülen'in "Kâinat imamı", CEMAAT ZÜMRE EGEMENLİĞİNE DAYALI TEOKRATİK TOTALİTER REJİM KURMAK olduğu belirtildi. Örgütün ideolojisine göre, devleti ve devlet kadrolarını ele geçirmenin "fetih" olarak adlandırıldığı, örgütün amaçlarına ulaşmak için verdiği mücadelenin "cihat" olarak görüldüğü ifade edilen kararda, örgütün nihai amacının Türkiye'deki anayasal düzeni değiştirmek ve yerine örgüt ideolojisine göre bir düzen kurmak olduğunun tüm delillerden anlaşılmıştır. Örgüt ideolojisi doğrultusunda verilen eğitimle "Altın nesil" adı verilen, örgüt elebaşı ve örgüte mutlak itaatle bağlı olan, örgüt liderinin emirlerini sorgulamadan yerine getiren mensuplar yetiştirildiği anlaşılmıştır. Örgüt militanı haline gelen örgüt mensuplarının devlet kurumlarına yerleşmesi sağlanarak, devletin tüm stratejik kurumlarında kadrolaşmaya gidilmiş ve devlet içerisinde paralel devlet yapılanması oluşturulmuştur. Başta TSK olmak üzere emniyet, adliye ve sivil toplumun önemli kesimleri baskı altına alınarak medya tarafından sistemli ve planlı bir şekilde yapılan algı yönetimiyle, yapılan soruşturmalar ve açılan davalar sonucu tüm toplum kesimleri korkutulup baskı altına alınmış, TSK ve emniyette örgüte karşı veya engel olabilecek kadrolar tasfiye edilerek, bu kritik görevlere örgüt mensuplarının gelmesi sağlanmıştır."
Sadece Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi değil başka mahkemelerde de buna benzer hükümler verilmiştir.
Mesela FETÖ’nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde, Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki (KKK) eylemlere ilişkin Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesinde görülen 150 sanığın yargılandığı davanın duruşmasında da, "Bu darbe Fetullahçı Terör Örgütü'nün, TSK'ya sızmış militanlarının yaptığı bir darbedir. FETÖ teokratik bir devlet hedeflemiş ve devletimizi yıkmaya çalışmıştır." Şeklinde benzer ifadeler yer almıştır.
Bu türden açıklamalar tam anlamıyla FETÖ şeytanını aklamaktan ve toplum nezdinde haklı konuma getirmeye çalışmaktan başka bir gayeye hizmet etmez. Bunlar bilerek yapılıyorsa ihanet, bilmeyerek yapılıyorsa büyük gaflettir.
İşin ilginç yanı FETÖ’nün gayesinin İslam devleti kurmak türünden bu tür kararlar sadece savcılık ve mahkemelerde değil, ülkeyi yöneten birçok kişinin açıklamalarında da aynı iddiaları görüyoruz. Geçmişte Ergenekon darbe girişiminden yargılanan ve belli bir müddet tutuklu kalan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un “ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ” kitabında da FETÖ’nün nihai hedefinin teokratik bir devlet kurmak olduğu sık sık vurgulanmaktadır.
“FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirdiği kanlı darbe girişimi ise Cumhuriyet tarihinin en ciddi, vahim, yıkıcı, travmatik ve ülkenin her yerinde görülen bir kalkışma hareketedir. Darbenin hedefi Türkiye’yi bir Şeriat devletine dönüştürmektir.” (S. 24)
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 5 Mart 2008 tarihli kararına Gülen’in ‘Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda hareket ettiğini’ belirterek itiraz etti.” (S. 27)
çıkarılan sonuç şudur: Fetullah Gülen siyasal İslamcı görüşün bir temsilcisidir. Siyasal İslamcıların amaçlarına ulaşmak için takip edeceği hareketler…” (S.28)
“FETÖ ise siyasal İslamcıdır. FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün amacı, Türkiye’yi bir İslam devletine dönüştürmektir. Düşünülen model ise din ağırlıklı devlet olan İran’dır.” (s. 34)
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere İlker Başbuğ’un FETÖ hakkında 15 Temmuz öncesi düşüncesi ne ise 15 Temmuz sonrası da aynıdır. Ona göre Fetullah Gülen Türkiye’de siyasal İslam’ın temsilcisi olarak bir İslam devleti kurmayı amaçlamaktadır.
Her ne kadar Teokratik devlet ile kastedilenin İslam olduğu açık olsa da kavramın kısa bir açıklamasını burada yapmanın faydalı olacağı açıktır.
Yunanca kökenli Teokrasi kelimesi, Tanrı anlamına gelen “Theos”, yönetim, iktidar, düzen gibi anlamlara gelen “Kratos” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Kelime anlamı olarak “Tanrı yönetimi, Tanrı tarafından yönetim, dine dayalı yönetim biçimi” gibi anlamlara gelir. Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Teokratik kelimesi de “teokrasiye dayanan, teokrasi ile ilgili” anlamına gelir.
Teokrasi yönetim kurallarının dini temellere dayandığı ve yönetimin din adamlarının elinde olduğu yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminde devleti yönetenler ve hukuk kuralları meşruiyetini dinden alır. Devlet yönetimi ve toplumla ilgili kuralların belirlenmesinde en etkili olan faktör dindir. Teokratik devletler genellikle otoriter özellikler gösterirler. Özgürlükçü ve çoğulcu anlayıştan uzaktır. Teokratik anlayışın hâkim olduğu ülkelerde dini yorumlama yetkisi iktidarı elinde tutan grubun elindedir. Teokrasi rejiminde siyasi açıdan çoğulculuk söz konusu değildir. Hâkim dini anlayış mutlak doğruyu temsil ettiği için, ona aykırı olarak görülen fikir ve yaklaşımlar yasaklanır veya kısıtlanır. Dini düşünce açısından da çoğulculuk söz konusu değildir. Teokrasi ile yönetilen devletlerde eşit vatandaşlık ve kanun önünde eşitlik ilkelerini kısıtlayan uygulamalar vardır. Devlete hâkim dini yaklaşım dışında kalan farklı inanç ve düşüncelere sahip kişilere karşı ayrımcı uygulamalara rastlanır.
Tam bu noktada durup savcılarımıza, mahkemelerimize ve İlker Başbuğ gibi düşünenlere şöyle bir soru sormak istiyorum:
İslam dini Teokratik bir devlet biçimine referans verir mi?
FETÖ’nün gayesi İslam devleti kurmaksa(!!!), biz Müslümanlar olarak FETÖ’ye karşı niye hayatımız pahasına mücadele ettik?
Yoksa bizler gaflet içine düşüp “FETULLAH HOCA EFENDİ HAZRETLERİNE”(!!!) haksızlık mı ettik?
Fetullah Gülen siyasal İslam’ın temsilcisi ise Erdoğan ona karşı niye bir savaş başlatmıştır?
Şimdi ister istemez kendi kendime, “FETÖ’nün İslami bir gayesi varsa o zaman bize yazıklar olsun!!!” desem acaba haksızlık mı etmiş olurum?
Savcılarımızın, mahkemelerimizin ve İlker başbuğ gibi düşünenler bana göre resmen bu milletle dalga geçmektir. Gelecek nesillere FETÖ gibi bir darbeciyi ve münafığı “İslam devleti kurmak için cihat ve mücadele eden bir İslam kahramanı” olarak göstermektir.
Böyle giderse ve devletimiz FETÖ denen CIA taşeronu şer şebekesinin İslam ile alakası olmadığını bu millete anlatamazsa bundan on- on beş sene sonra devleti yönetenlerin tıpkı Ergenekon ve balyoz sanıklarında olduğu gibi, “Fetullah Hoca Efendiye haksızlık ettik. Bizi bu hususta kandırdılar. Allah ve milletimiz bizi affetsin.” demeleri beni hiç şaşırtmaz.
Savcılar, mahkemeler ve İlker Başbuğ gibi düşünenler ne derse desin benim için FETÖ CIA uşaklığı yapan, münafıklığı hayat ilkesi olarak kabul ve tatbik eden, İslam düşmanı eli kanlı katil bir yapıdır. “Gayesi teokratik devlet kurmaktı” deyip onu hiç kimse temize çıkaramaz.
FETÖ denen uluslararası şer şebekesinin İslam ile uzaktan ve yakından hiçbir alakası yoktur.
Bütün bu gerçeklere rağmen hala kim FETÖ’nün İslam ile alakası vardır diyorsa benim nazarımda vatan haini ve din istismarcısıdır.
Devletimizi yönetenleri bu hususta tedbir almaya ve FETÖ denen şeytani yapının İslam ile alakası olmadığını ortaya koyan çalışmalar yapmaya davet ediyorum. Yapmadıkları takdirde dolaylı veya dolaysız FETÖ’ye hizmet ederler.