‘’Bu gece; bu gece uykusuzum, kederliyim, deliyim. Yüzümde uzak sevgilerin derin aydınlığı. Durmayalım şehir, şehir yıldız, yıldız karanlıkta. Bu gece ölmemeliyim…’’ (Cahit Külebi )
  
  O; 
‘Taksim Meydanının’ hemen yanı başındaki parkta, bir çınar ağacıydı. 1,5 asırdan beri orada yaşardı.
   İlk girişinde kök salacağı bedenin koynuna; çevresi yemyeşil, denizin engin maviliklerini gören, dingin bir sessizliğin tam ortasındaydı…
    Yıllar boyunca gölgesine sığınan insanların, dallarına konan kuşların sevgi cümleciklerini, dertlerini dinledi. Kimi zaman sevinçlerine, kimi zaman ise hüzünlerine tanıklık etti…
    Taksim Meydanıyla birlikte gölgesine sığınarak dinlenen, enerji depolayan insanlar; onu çok sevdiler, onunla birlikte yaşayan tüm güzelliklere sahip çıktılar, bir tek dalına dahi zarar vermediler.
   Çünkü o meydan, o duyarlı insanlar, tarihin her döneminde onlara emanet edilen doğanın, ülkemizin gelecek nesillerine, aydınlık yarınlarına emanet edilecek bir hazine olduğuna inandılar.
    O; bir çınar ağacıydı. Bir tek amacı vardı! Onu bu aziz vatan topraklarına emanet eden insanlara hizmet etmek…
   O; gölgesine sığınan insanlara güç, yeşillerle süslediği bedenine bakan gözlere güzellik verdi. Yaşadığı o park, onun varlığı, gittikçe yitip giden doğayı hatırlattı bizlere…
    O; sessizdi, korumasızdı ama hala onu koruyup kollayan, çevresine, doğaya duyarlı insanlar olduğu gibi bedenine can veren ‘Toprak Ana’da’ vardı…
   Yüce Yaratanla birlikte toprak Ana; onun köklerine beden, susadığında su, acıktığında besin verdi. Tıpkı biz insanlara, kuşlara, böceklere, evrende yaşayan tüm canlılara verdiği onca güzellikler gibi…
  O; bir çınar ağacıydı! Ömrü boyunca çevresine güven, sevgi, temiz bir yaşam verdi. Bulunduğu çevreye, yaşadığı dünyaya, çevresindeki hiçbir canlıya zarar vermedi…
  O; bir çınar ağacıydı…
  O; sadece verdi, ömrünce hep verdi. Paylaştığı gölgesi ile biz insanların bedenini, verdiği güven ile yüreğimizi serinletti. Gövdesinden, dallarından yayılan temiz hava; bizlerin soluğuna karıştı, akciğerlerimize güç verdi. 
 Görüntüsündeki yeşilin tonları beynimizi dinlendiren ilaç; kimi zamansa ardında bıraktığı uzun yıllarla güçlenen gövdesi, insanların gururu, umudu oldu…
  O; ‘Gezi Parkındaki’ bir çınar ağacıydı…
  Ardında kalan yüzyılları, burada yaşanan nice olayları; hemen yanında, yanı başındaki dostuyla, ona komşu ‘ Taksim Meydanıyla’ paylaştı…
  Taksim Meydanı…
  Bu meydan ki; yakın tarihimize damgasını vuran pek çok önemli olayı, onunla birlikte yaşamıştı! Ama en çok da 1 Mayıs’ların simgesi olmuş, insanca yaşam hakkının savunulduğu, emeğin hakça paylaşılmasını, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi istiyoruz diye haykıran insanlarımızın 34’nün, 1 Mayıs 1977 tarihinde katledilişlerine de tanıklık etmişlerdi…
  Ülkemizde tarihi olaylara tanıklık eden ne kadar çok meydan vardı!
  İstanbul Beyazıt Meydanı, (Hürriyet Meydanı ) Sultanahmet Meydanı, İzmir Konak Meydanı, Ankara Ulus, Kızılay, Sıhhiye daha niceleri, pek çok şehrimizde ‘Cumhuriyet’ adıyla simgeleşmiş yüzlerce meydan…
  O meydanlar, gün geldi halkın kendisi, gün geldi halkın sesi oldu…
  Ama bu meydanlar arasında ‘Taksim Meydanının’, hemen yanı başındaki, ‘Gezi Parkının’ yeri farklı idi..!
  Nasıl ki, ‘Gezi Parkının’ ülke insanımızın üzerindeki doğasal etkisi ne kadar güçlü ise; ‘Taksim Parkının’ bilinen gücü de o kadar anlamlı idi.
 ‘Taksim Meydanı’ emekçinin, özgürlüğün, demokrasinin görüntüsüydü; ülkemizin aydınlık geleceğini savunanların sesiydi. 
  Taksim; Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını taşıyan ilk kültür merkezlerimizden birisine ev sahipliği yapan yerin adı; Yüce Atatürk’ü, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini en iyi anlatan o simge heykelin bulunduğu yerin ismiydi…
  O; bir çınar ağacıydı, ‘Gezi Parkında’, ‘Taksim Meydanı’nda’ nelere tanıklık etmemişti ki…
  Zaman su gibi akıp geçmiş, yaşadığı çevre, o çevreyi yaratan insanlar çok değişmişti! 
  Sanki her geçen gün, ona acı bir son hazırlanıyor; çevresinde yükselen gökdelenler; yaşadığı parkın artık orada olamayacağını hatırlatıyordu!
  Günün birinde onun can dostunu, pek çok tarihi olayı birlikte yaşadıkları o güzelim meydanı, ‘Taksim Meydan’ını’ iş makineleri kapladı, her yeri kazdılar; çevresini yeni bir dönüşüm fırtınası ile yıktılar!
   O; bir çınar ağacıydı, hala gezi parkında yaşıyor, korku dolu gözlerle sıranın kendisine ne zaman geleceğini, asırlardır yaşadığı o topraklardan ne zaman sökülüp atılacağını bekliyordu!
   Zaten ülkemizde onca değer, özelleştirme adı altında yabancı sermayeye hoyratça satılmamış mıydı? Sökülüp atılmamış mıydı?
  Emeğin, emeği yaratanların sesi duyulmaz iken! Onun sesini: ‘doğayı yok etmeyin, o sizin geleceğinizdir…’ Feryatlarını kim duyacaktı?
  Ancak ‘O Çınar Ağacının’ içinde bir umut, kulaklarından gitmeyen, silinmeyen, ’Taksim Meydanı’nda’ hep işittiği bir ses vardı!
 Tarih boyunca yapılan tüm haksızlıklara karşı çıkanların, doğayı sevenlerin, hakça paylaşılan bir düzen içinde, insanca yaşamak isteyenlerin, hiçbir dayatmaya boyun eğmeyenlerin sesiydi bu ses…
  Bu ses onu hiç yanıltmamıştı, yine yanıltmadı.
  Bir gün ansızın ‘Taksim Meydanı’nı’ delik deşik eden o iş makineleri, o çınar ağacının bulunduğu ‘gezi parkına’ geldiler.
  O makineleri acımasızca kullananlar, katlettikleri ağaçların yerine taşlaşmış binalar dikmeyi gelişmişlik sayanlar; onu ve gezi parkındaki ağaçları yok etmeğe kalkıştılar…
  Ama o da ne? 
  O meydandan tarih boyunca hiç eksik olmayan, eksiltilemeyen ‘o ses’ bir kez daha duyuldu…
  O ses, doğayı korumaya yeminli olanların sesi olduğu gibi. Son dönemde türlü açılımlar adı altında yapılan dayatmalara, hukuksuz uygulamalara karşı çıkanların; ülkemizin aydınlık yarınlarına, milli değerlerine, bayrağına, milletine, T.C. Devletini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve eserlerine, dava arkadaşlarına sahip çıkanların da, tepkili sesiydi…
  O; güzel İstanbul’un, son yeşilliklerinin birinde, ‘gezi parkında’ yaşayan,  onu oradan söküp atmak isteyenleri, rant peşinde koşarak şehri neredeyse AVM’lerle donatan, ‘toprak ana’nın’ böğrüne acımasızca gökdelenleri saplayanları hüzünle seyreden asırlık bir çınar ağacıydı…
  O bir çınar ağacıydı!
  Son nefesini vereceği sırada; onu yaşatmaya yeminli, çevreye duyarlı insanlar, etrafını sardılar. Yüz binlerce genç yaşlı cesur yürek, çoluk çocuk demeden iş makinelerine ama en çok da, onları engellemek adına orantısız güç kullananlara, üzerlerine yağmur gibi yağdırdığı biber gazlarına, tazyikli sularına karşı direndiler…
  ‘O Yaşlı Çınarı, Yaşadığı Gezi Parkını’, iş makinelerinin acımasızlığına, bu uygulamanın talimatını verenlere teslim etmediler…
   Bu cesur yüreklerin sesi, tüm ülkeden duyuldu; dalga, dalga her yana yayıldı. Yönetenler; önceleri yönetilenlerin bu çığ gibi büyüyen tepkisine bir anlam veremedi, ne demek istediklerini değerlendiremedi!
  Dudak büktüler, kibirli, küçümseyen beyanlarla bu insanları acımasızca eleştirdiler. Sadece demokratik tercihlerini kullanan insanları sakinleştirecek söylemler, eylemler yerine; 
 ‘Bir avuç çapulcu!’, ‘Tencere tava hep aynı hava!’ dediler…
  Bu söylemler, meydan okumalar, kibirler, sadece verilen tepkiyi arttırdı. Sanki insanlarımızın suskunluğunu hep öyle kalacak sanmışlardı ama öyle olmadı. Taksim Meydanında asırlar boyunca hatırlanacak ‘bir halkın gücü’ sayfası daha yazıldı.
   İstanbul’da bir meydan…
   Adı; ‘Taksim Meydanı’… Hemen yanı başında bir park adı; ‘Gezi Parkı’…
   Bu parkta yaşayan ‘bir çınar ağacı’ ve onu sarıp sarmalayan milyonlarca cesur yürek doğaya, ülkesinin aydınlık geleceğine sevdalı…
   O gece; ‘O Yaşlı Çınar’ onu korumaya yeminli insanlar, ‘Toprak Ana’nın’ bağrında yepyeni bir tarih yazdılar, ülkemizi yönetenlere, çok önemli bir mesaj verdiler:  ‘Demokrasi’; sadece oy sandığındaki çokluk demek değildir’. Dediler…
  Hiçbir dönemde değişmeyen/değiştirilemeyecek olan gerçek o dur ki: 
  Ülkem ve ülkemin can insanlarıyla birlikte biz bir bütünüz. Hiç kimseyi kendi tercihleri nedeniyle ötekileştirmeyen, atalarımızdan bize emanet zengin manevi ve tarihsel kültürüyle, hoşgörüsü ile bilinen, vatanına sevdalı bir milletiz.
  Milletçe bize emanet edilen tüm milli ve ulvi değerlere sadakatle bağlı; devletimizin temel niteliklerine, hukuka ve demokrasiye olan sarsılmaz inancımız ile aynı hedefe, ülkemizin aydınlık geleceğine ilerlemek için varız.
   Bu ‘Gazi Topraklarda’; hiçbir neden uğruna ayrı düşmedik, bir ve beraber olduk. Bundan sonra da aynı birliktelik içerisinde, kardeşçe sonsuza kadar yaşayacağız.
   Tıpkı şairin dediği gibi:
     ‘’Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçesine. Bu hasret bizim…’’ 
 ( 27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Parkında-Meydanında yaşanan olaylarda hayatlarını kaybeden yurttaşlarımızın anısına hazırlamış olduğum bu yazımla onları rahmetle anıyor, sevgiyle selamlıyorum…)

Atilla ÇİLİNGİR
www.atillacilingir.com
01 Haziran 2016