Erdoğan'la başlayan, amacı daha çok türbinler olan bu siyaset yönteminin, cahil ve kendisine güveni olmayan bazı kesimlerin, bastırılmış duygularına hitap etmesi açısından siyasi prim yaptığı görülmüştür. Kabadayı siyaseti ülkemiz açısından telafisi mümkün olmayan iç ve dış problemleri beraberinde getirmiştir. İç siyasette, ötekileştirme esasına dayanan bu politika, nefret söylemleriyle kendisine kimlik kazandığı için, siyasi görüş farklılıklarını rakip olmaktan çıkarıp, düşman pozisyonuna sokmuştur. Toplumsal barışı yok eden bu yöntem, siyaset tarlasına husumet tohumları ekmiştir. Demokrasinin güvencesi altında bulunan siyasi nöbet değişimi zora sokulmuş, uyguladıkları haksız ve yanlı politikalarının yargı önünde hesabını vermekten korktukları için, ne pahasına olursa olsun, yönetimde kalma arzuları, olmazsa olmazları olmuştur.
Bu tip gelişmeler kanunsuz icraatları tetikleyeceği için, Allah korusun, ülkemizi hem siyasal, hem toplumsal, hem de ekonomik kaoslara sürükleyebilir mahiyettedir..
Dış siyasetteyse kabadayılık, doğrudan uluslararası ilişkileri etkilediği için, bu konudaki karne notlarımız ülkemizi sınıfta bırakmıştır... Erdoğan'ın başını çektiği, Başbakan ve Dışişleri Bakanının nakaratlarla eşlik ettikleri, içerde ve dışarıda oy devşirmek için kullanılan EYY'li göndermeler, komik olduğu kadar, çokta düşündürücüdür. Diplomasi etiğinden yoksun olan bu tip davranışlar, ülkemize dış politikada kan kaybettirmiş, itibarımızın yerlerde sürünmesine neden olmuştur. Batılı gelişmiş ülkelerin magazin basınlarında konu başlığı olan, bu gayri ciddi davranışlar, T.C. Devleti'ni, Afrika kabile devletleri seviyesine düşürmüş, sözüne itibar edilmeyen bir ülke konumuna getirmiştir.
Mavi Marmara olayında, ablukayı kaldırma adına, esme ve gürlemelerle yine göndermeler yapılmış, sanki Gazze'yi İsrail işgalinden kurtaracak havasıyla bir koşu hazırlıklar, cenk elbiseleri giyinilerek tekbirlerle yola çıkılmıştı, sonuç, yine fiyasko.. önce hakaret içerikli EYYY'ler, sınır dışı etmede dahil bir iki diplomatik ataklar, sonrasında hava boşluğu ardından özür ve tazminat muhabbetleri, sonuç da İHH suçlu, iktidar masum, hatta bunlar git bile dememiş, dokuz gariban kurban edilmesine rağmen, aksine bu olaylardan sonra İsrail'le ilişkiler, daha da geliştirilerek üst seviyeye çıkarılmıştır.
Diğer taraftan, 16 Adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edilerek, Yunan bayrağının çekilmesine, kamuoyunu baskısına rağmen açıklama yapma gereğini dahi duymadan, sus pus olan iktidar, patronunun emriyle 17 saniye sınır ihlali yaptı diye rus uçağını düşürmüş, bu olayın hemen arkasından verilen beyanatlarla da, yine girse yine düşürürüz göndermeleri yapılmıştı.
Sonuç, Rusya bizle olan diplomatik ilişkileri rölanti'ye almış, tüm ticari ve sosyal bağlantılarımız dondurulmuş, yaş meyve, sebze ve tekstil italatı durdurulmuş, dort milyon rus turistin önü kesilmiş, Rusya'daki yatırımcı firmalarımız yetkililerinin çalışma izinleri iptal edilerek sınırdışı edilmiştir. Türk şirketlerine, vergi ve gümrük memurları kanalıyla usulsüz milyonlarca dolarlık cezaların kesilmesi de işin çabası olmuştur.... Tüm bu olanlar karşısında paçası tutuşan iktidar, tazminat ödeyerek özür dilese de hiçbirşey eskisi gibi olmamıştır. Rusya, tüm bu yaptıkları yetmiyormuş gibi Türk uçaklarının Suriye hava sahasına girmesini yasaklamış, Suriye'deki Türk birliği Karargahını güya yanlışlıkla bombalayarak, üç askerimizi şehit, onbir askerimizi gazi ederek intikamını almıştır.